HEJAR

56 28 1
                                    

Bir Ortaçağ şehri görünümüyle " halen yaşamın devam ettiği tarihi kentlerden" biri olan Mardin, taş mimarisinin benzersiz dini ve geleneksel yapılarını künyesinde barındıran yaşayan bir organizmaydı , Komiser Hejar için.
Buralı değildi ama polis olmadan önce bir süre bu şehirde yaşamak zorunda kaldığı için kenti avucunun içi gibi biliyordu. Zira eski eşi şehrin tanınan bir ailesinin oğluydu ve evlenmeleri birazda görücü usulü olmuştu. Ama doğurgan olmadığı anlaşılınca töre denen iblis ortaya çıkmış ve maalesef birbirini sevmeye de başlamış genç çifti ayırmıştı. Neredeyse o günden beri ayak basmamıştı bu kente. Amirinin özellikle onu buraya göndermesindeki temel amaç birazda bu olabilirdi.

Hejar kötü anılar biriktirmiş olsa da bu şehri ekipteki herkesten daha iyi biliyordu.

Şehrin sesini duyabilmek için kapattığı gözlerini açtığında eski şehir dedikleri parselde olduğunu gördü. Mardin'in kalbur üstü denilebilecek; çoğunluğunu Arap ve Süryanilerin oluşturduğu değerli taş esnafının olduğu caddeye doğru yürüdü. Tur organizasyonlarının şehre pompaladığı turistlerden dolayı yürümek zor olsa da eskiden de oturmaktan keyif aldığı Leylan adlı cafeye gelebilmişti sonunda.
Şehre girmeden eski eşi Mirkan'ı aramış geldiğini haber vermişti. Adına töre dedikleri zararlı ota inat dost kalmayı becerebilmişlerdi. Gerçi Mirkan ondan sonra bir daha kimseyle evlenmemişdi ama örümcek zihinli annesi illaki bununda bir yolunu bulurdu.

Neyse ne!

Hepsi geride kaldı diyerek zihnini silkelediği anda Mirkan'ı karşısında buldu. Uzun boylu, kara kaşlı, yağız bir adamdı Mirkan. Beyaz gömleğinin içinde oldukça yakışıklı görünüyordu. Tevatüre göre sonradan müslüman olmuş Arap Hristiyanı, yöre halkının Mahalmi dedikleri bir etnisitenin parçası olmasına rağmen son derece açık fikirli biriydi. Çokça araştıran,öğrenmeye istekli bir tarafı vardı. Merak etti; acaba hala polisiye okuyor muydu ?
Yanına yaklaştığında genç adamdan yükselen ıtırlı kokuyu görmezden geldi ve dostça sarılarak yerine oturdu.
- İşte, yeniden buradasın, dedi Mirkan.
- İşte yeniden buradayım, diye tekrarladı Hejar.
İki çift göz...Arada savrulan binlerce kelime. Hızlıca toparlanan ifadeler. Ve kaybedilmişliğin kayda alındığı o an.
- Kahve söyledim ben. Sana ne isteyeyim ?
- Sonra. Hımmm...anlat bakalım ? Seni tekrardan bu gayya çukuruna getiren şey ne?
- Iıhmm.. iş.
- İş...En son Diyarbakırda çalışıyordun diye hatırlıyorum. Mardin ne alaka ?
- Amirim gönderdi, soruşturma için.
- Konu ?
- Konu, şu havaalanı yolunda taranan ama içinde bırak cesedi kan izi dahi olmayan üç araç.
- Gördüm. Yüzlerce kurşun izi vardı.
Hejar gelen kahvesinden bir yudum aldıktan sonra,
- Gördüm...derken ?, diye sordu.
- Biliyorsun. Şehrin tüm güvenlik kurumlarının kantinlerine mal,bizim depolardan çıkar. Ana tedarikçi biziz. Yine böyle bir sevkiyat gününde, tesadüfen yedi emin avlusunda gördüm araçları. Merak ettim sordum. Cinler- ki bence de başka açıklaması yok-sıkmış kaçmış güya.
- Tamam..cinler sıkmış da, delilleri niye yok etmiş ? Daha doğrusu kim etmiş ?
- Mir Osman değil heralde.
Hejar gözlerini devirdi. Mirkan'ın bahsettiği Mir Osman; Gırnavaz Höyüğünde yaşadığına inanılan ve Kur'an da bile bahsedildiği söylenen Mardin cinlerinin atasıydı.
- Yok..o soruşturma kapsamında değil.
Hejar'ın çok sevdiği mizah anlayışına bişey olmamıştı. Gülümsedi Mirkan.
- İyi bari.
- Mir Osman'ı temize çıkardığımıza göre, sence orada ne olmuş olabilir ?
- Polis olan sensin. Sen söyleyeceksin olanı biteni.
- Bay çok bilmiş, profesyonel görüşünü sormuyorum. O keskin kulakların daha başka neleri duydu, onları merak ediyorum.
Eski kocasını tanıyordu. Mirkan , bir şeylerden rahatsız olduğunda 'patlayana' dek o şeyden kaçar, bu durumu da ironi ile absorbe ederdi. Ama belliydi. Patlamak üzereydi.
- Birileri var Hejar. Gölgelerle hareket eden birileri. Kabul gören ve tedirgin eden birileri. Kadimlerce bilinen ama kimsenin konuşmak istemediği birileri.
- Bu 'birilerinin' , bir adı,sanı,mahlası...menşei yok mu ?
- Bilmiyorum. Bana sorarsan babam biliyor. Hatta kalıbımı basarım annemde biliyordur. Ama ben bilmiyorum.
Eski kayınpederini düşündü Hejar. Habis bir yaratılışı vardı. İlk tanıştıklarında da hissettiği tek şey; adamın negatif aurasıydı. Sanki dünyadaki tüm kötülükleri biliyor ama hepsini avucunun içinde saklıyor gibiydi.
- Anladım.
- Bir kaç gün daha burada mısın? Yoksa dönüyor musun ?
- Yarın akşama kadar vaktim var. Bir kaç görüşme daha yapıp döneceğim.
- Anladım. Elbette.
Korunaksız bir boşluk oluşmuştu aralarında. Kara bir deliğin yuttuğu onlarca duygu. Hejar nedenini kendisinin de bilmediği bir şekilde saatine baktı.
- Ben artık kalksam iyi olacak.
- Pekala...seni görmek güzeldi.
Hejar'ın yüzüne merhamet dolu bir gülümseme yerleşmişti.
- Seni de..
Ayağa kalkan Hejar, Mirkan'ın ona hesabı ödetmeyeceğini biliyordu. Doğu insanının böyle bir alışkanlığı vardı işte. Yeltenmedi buna. Onun yerine elini hala oturan Mirkan'ın omuzuna koydu.
- Umarım hep mutlu olursun.
- Evleniyorum Hejar.
Duyduğu cümle genç komiserin yüreğine taş gibi oturmuştu. Gözlerine hücum eden yaşları geldiği yere gönderdi. Sessizce yutkundu ve gülümseyen poker suratının arkasına gizlediği ne kadar duygu varsa hepsini kilit altına aldıktan sonra konuşmayı başardı.
- Sevindim. Dediğim gibi, umarım hep mutlu olursun.
Dedi ve kendinden emin ama asla öyle olmayan adımlarla bedenini kadim şehrin kadim sokaklarına sürüklemeye zorladı. Yüreğinde ise binlerce iğne içine doğru batıyordu.

KARAHİLAL : Bir Mezopotamya PolisiyesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin