HİÇ BİLİNMEYENLİ DENKLEM

53 28 1
                                    

Genç komiser,Mardin Emniyet Müdürlüğünden çıktıktan sonra,şimdiye kadar öğrendiği ne varsa amirine anlatmıştı. Ama hala atladığı bir şeyler varmış gibi hissediyordu.
Hikayede mantık çerçevesine oturmayan ne kadar parça varsa kucağında patlamıştı. Elinde tuttuğu ve aslında hiçbir şey demeyen olay yeri inceleme ve balistik raporlarının birer örneğini Linda'ya göndermişti ama bu,dosya arşivinden başka bir işe yaramayacaktı.
İç balistik sıfır, dış balistik sıfır, hedef balistik zaten yok, suç eşyası bağlamı belli değil,yiv-set- balistik atık net değil...Olay yeri inceleme de çok birşey dememiş çünkü dinamik bölge diyalektiği diye bir şey yok.

Hiç bilinmeyenli denklem bu olsa gerek, diye geçirdi içinden.

Bir polis için korkunç bir şeydi bu.
Ama hepsinden de kötüsü içeriden birilerinden yardım almadan, özellikle olay yeri düşünüldüğünde,böylesine içi boş bir dosya oluşturulamazdı.
Gözlerini açtı Hejar. Hile yapmanın zamanı gelmişti artık.
Bu tip durumlarda yapılacak tek bir şey olurdu genelde; sokağa inmek.

Mardin; Suriye ve Irak sınırlarına olan yakınlığı nedeniyle jeostratejik olarak kaçakçılığa daha uygun bir modüle sahipti. Dolayısıyla yeraltı dünyasını kaçakçılar ve toprak sahibi kalabalık aşiret liderleri domine ediyordu. Ama denklemde sadece onlar yoktu. Petrol şirketlerinin paralı askerleri,aç gözlülüklerini devrim kisvesi altına saklayan siyasetçiler, devletin doksanlı yıllarda pkk'ya karşı kullandığı korucular,kontrgerillalar ve elbetteki eski pkk mensupları.

Azıcık çıkarı olan biri veya birkaçı.. Yeraltı dünyasının piramitlerinin katlarını oluşturuyordu.

Birde bunun tam tersi bir piramit vardı. Kaçakçılık işinden el çektirilmiş, aşiretler arası kan davalarından mağlup ayrılmış,pkk veya kontrgerillalara evlatlarını kaptırmış, devletin verdiği silahı ile terörist diye yaftalanıp,kıyama uğratılmış yüzlerce insan da total denklemin gölgesi gibi bir köşede oturmuş akan zamanı izliyordu. Ve genç komiser de işe nereden başlayacağını biliyordu.

Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı ve merkeze çok da uzak olmayan Kızıltepe'ye gelmişti şimdi. İlk görev yeri olan Şırnak'ta, uyuşturucu kaçakçılarına yapılan bir baskında yakaladığı ama sonrasında öğretmen babasının verdiği ifade ile cezasında büyük indirim yapılan Mervan'ı aramıştı. Kendisini tekrardan görmeye çok da istekli olmayan Mervan, yarım ağız tamam demiş ve Ulu Cami'ye yakın bir yerde görüşmeyi kabul etmişti.
Hejar,görüşecekleri yere geldiğin de Mervan'ı mekanın en sonunda, kollarını göğsünde birleştirmiş ve sol ayağını sallıyorken yakalamıştı.
- Dışarıdan bakıldığında küstürülmüş bir çocuğa benziyorsun.
Kıvırcık uzun saçlarının alnına düşen perçemlerini elinin tersiyle yana iten Mervan,ayağa kalkmadan konuştu.
- Yıllar önce tam da böyle oldu.
Hejar gülümseyerek, Mervan'ın tam karşısına oturmuştu.
- Götünü kurtardığımızda bundan hoşnut görünüyordun.
Aynı gülümsemeyi taklit ederek cevap verdi.
- Tanrı aşkına,acil arama listende kaçıncı sıradayım ?
- Yedi.
- Altıncı sırada kim var ?
- Hımmm, sanırım alt katımdaki dürümcü.
- Ahahahhh! Bunu sevdim.
Hejar da gülümsemiş hatta gülümsemeden biraz daha fazlasını yapmıştı.
- Nasıl gidiyor ?
- Kafkanın dediği gibi; kendimden başka eksiğim yok.
- Şanslı sayılırsın.En azından sanal bir belayla uğraşmıyorsun.
Mervan anlamadım dercesine kaşlarını çattı. Genç komiserin yüzüne bakıyordu. Hejar ise anlatırım dercesine başını salladı.
- Umarım onca yolu bana laf sokmak için gelmemişsindir ?
- Sırf bunun içinde gelirdim de gündemim başka.
- Pekala..Menü de ne var ?, diye sordu Mervan. Az önce gelen çayından bir yudum aldıktan sonra.
- Şu, havaalanı yolunda taranan araçları soruşturuyorum. Ama şehrin ağzını bıçak açmıyor. Emniyetin elinde de bir şey yok. Bende biraz laflarız diye sana geldim.
- Kriminal sondaja geldim demiyorda...
- Öyle olsa ne olur?
- Basit.Tahakküm edersen tahammül edemem.
Hejar, gereksiz bir tartışmaya girmemesi gerektiğini hatırladı. Sakin gitmeli hatta bir ayağı sürekli frende olmalıydı. Kullanma kılavuzu açıktı; insan ve bilgi unsurunu dengeli kullanmak gerekiyordu.
- Haklısın..sadece farklı bir bakış açısına ihtiyacım var.
Mervan, genç komiserin kibarca yaptığı geri çekilişi görmezden gelmedi.
- Özür dilemene gerek yok. Aslında bende bu konuya takığım.
- Sen ne alaka ?
- Elimde bu kanıya varmak için delil olmasa da olayda kullanılan taşeron, mavi listeden biri.
- Kim ?
- Tawfik Barend. Kızıl Kurt.
Suriyeli terörist..diye geçirdi içinden Hejar.
- Delili geçtim. Bu kanıya nasıl vardın ?
- Olaydan bir gün önce onu Mardin kalesinin yakınlarında gördüm. Olaydan sonra biraz kazıyınca , önceki günlerde de onunla iltisaklı dört adamının da şehirde olduğu bilgisine ulaştım.
Öğrendiği ismi zihnine yazan Hejar, genç adama doğru eğildi.
- Diyelim ki baş rolde bu adam var; ben araçları gördüm. Ne kan vardı ne de maktül.
- O kısım benim de kafamı karıştırdı. Onca yolu boş araçları taramak için gelmiş olamazlar.
- Belli ki suikastı engelleyemeyen ama sonrasında geri de iz bırakmayan ikinci bir ekip daha var.
- Öyle görünüyor.
Hejar'ın zihnindeki soru üçe bölünmüştü. Fail için ellerinde şüpheli olsa da sonrası için belirsizlik halen devam ediyordu.
Tabi birde suikaste kimlerin uğradığı. Ve sonrasında onlara ne olduğu.
- Senden bir şey isteyeceğim.
- Verebileceğim bir şey ise senindir.
- Benim dönmem gerekebilir. Sen biraz daha araştır şu Suriyeliyi. Bak bakalım hala buralarda mı ?
- Olur da planın ne ?
- Bulursak bir kaç soru sormak.

KARAHİLAL : Bir Mezopotamya PolisiyesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin