Fuchsia

2.4K 281 15
                                    

Üzerimde hissettiğim bakışların farkındalığı iyiden iyiye beni heyecanlandırdığından bakışlarımı tekrardan önümdeki nakış işime çevirerek, titreyen ellerimle mendilimin üzerine yaprakları işlemeye devam etmiştim. Heyecanım düşürdüğüm bakışlarıma rağmen azalmak yerine daha da artarken üç kez üst üste parmağıma batan nakış iğnesiyle hareketlerimi bir anlığına durdurup titrek bir nefes vermiş, parmağımdan sızan hafif kanla kirlenmemesi için mendilimi kendimden uzaklaştırmıştım.

Karşımdaki adamsa üzerimdeki gölgesini kaldırarak yanıma çökmüş, sarf ettiği tek bir kelimenin ardından bileğimi tuttuğunda tıpkı benim gibi şokla çarpılmışçasına duraksamıştı. Derin sesiyle "Parmağın-" deyişinin ardından bileğime sarılan parmakları anında orayı yakarken tüm bedenimde dolanan ufak bir titremeyle neye uğradığımı şaşırmış, ikimiz de öylece donup kalmıştık.

Zihnimde yankılanan uğultuların arasından birini netlikle seçebildiğimde titreyerek bileğimi parmaklarının arasından kurtarıp geriye doğru kayarak kendimi tamamen arkamdaki ağaç ile bütünleştirmiştim.

Çünkü zihnime sızan ses karşımdaki adamın benim ruh eşim olduğunu söylüyordu...

Her zaman istediğim hayalini kurduğum şey hiç beklemediğim bir zamanda, hiç beklemedim bir şekilde beni bulmuştu. Bu yüzden ne yapacağım hakkında en ufak fikrim yokken ürkek ve çaresiz bakışlarımı karşımda hâlâ öylece elini bile indirmeden duran adamın gözlerine çevirmiş, gördüğüm zifiri karanlık gözlerle neler olduğunu bir kez daha kavrarken yüzümün şokla gerilmesine bir kez daha izin vermiştim.

Karşımdaki kişi gerçekten ruh eşimdi... Şu an benim gözlerim de tıpkı onun kehribar gözlerinin siyaha dönüşü gibi renk değiştirmiş olmalıydı fakat gördüğüm göz renkleri bana onun bir delta olduğunu söylüyordu. 

Yüzyılın deltası...

Bu delta hakkında o kadar fazla dedikodu vardı ki... Tüm bunlar bir yana o bir veliaht prens olmalıydı. Hem de Goguryeo Krallığının veliaht prensi...

Saniyeler içinde bu kadar fazla farkındalık yaşamak zihnime iyi gelmezken bir de üzerine eklenen soru işaretlerime yenilerinin eklenmesiyle yerimde rahatsızlıkla kıpırdanmış, çoktan şoku atlatmış gibi görünen adamın bana doğru yönelmesiyle tüm dikkatimi ona verirken duyduğum sesle kirpik uçlarıma kadar titreyişime engel olamamıştım.

"Demek bu yüzden bir türlü aklımdan çıkmadın küçük omega."

Söyledikleri de tıpkı sesi gibi üzerimde büyük bir etki yaratırken bakışlarımı ellerime indirip mırıldanmıştım. 

"Bu sizin için kötü bir şey mi bayım?"

"Ruh eşi olmamız mı?"

Sorumdaki kastı anlamak için bana tekrardan soru yönelttiğinde kafamı kaldırmadan hızlıca kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı sallamış, anca iyileşmiş parmağıma bakarken aldığım yanıtla gerginliğimin biraz da olsa bedenimden uzaklaştığını hissetmiştim.

"İlk tanıştığımız gün iyi bir izlenim vermediğimi biliyorum, şu anda kim olduğumu az çok anladığını da biliyorum fakat bunların hiçbiri gözünü korkutmasın. Ben ruh eşimi reddedecek biri değilim. Her ne kadar sana o gün gereken hürmet ile yaklaşamamış olsam da, omegaları hor gören biri de değilim."

Onun hiçbir zaman omegaları küçük gören biri olduğunu düşünmemiştim. Evet, birazcık kaba davranmıştı ve bana bir teşekkürü çok görmüştü ama bir delta olarak o hale gelebilmiş olmasını düşününce anlıyordum sanırım. Sahi nasıl böylesine zarar görebilmişti ki? Çok dikkatli bakamamıştım ama yüzündeki iyileştiremediğim bazı kesikler hâlâ iz şeklinde duruyordu. Gerçekten çok sevdiği biri olmalıydı bu kişi. Kim bilir neler yaşamıştı? Bir veliaht prensi ve deltayı bu hale getirmek kolay olmasa gerekirdi. 

PINK MIRACLE | TAEKOOK'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin