Başından beri yolculuk yaptığımız faytonun şoförü bulunduğu yerden bir hışımla inip alayla konuştuğunda sesin sahibinin rüyamdaki o korkutucu kişi olduğunu anında anlamıştım.
"Anael'ın oğlusun fakat burada olduğumu hissedemiyorsun bile, ne kadar da acınası. Micheal'ın neden peşini bir an bile bırakmadığına şaşmamalı."
Dediklerinden hiçbir şey anlayamazken kafa karışıklığıyla ona bakmayı sürdürmüş, ardından karşımdaki kişinin rüyamdaki halinden bir hayli farklı olduğunu fark etmiştim. Bambaşka bir bedendeydi, yalnızca bakışlarındaki ateş tıpkı rüyamdaki gibi canlılığını koruyordu. Daha önce hiçbir insanda böylesine korkutucu bakışlara rastlamamıştım.
Karşımda korktuğum bakışlarını biraz olsun üstümden çekmezken ben her bakışlarımı onunla buluşturduğumda yüzündeki sırıtış biraz daha büyüyor, sanki korkumdan besleniyormuşçasına gözlerindeki ateş harlanıyordu.
"Bakışlarımdan korkmakta haklısın, çünkü bu bakışlarda cehennemi taşıyorum Jeon."
Soyadımı tükürürcesine söylerken bile yüzündeki pis sırıtış biran olsun silinmemişti. Bu beni daha çok gererken elimde olmadan kaçmak istercesine birkaç adım gerilemiştim. Oysaki tüm her şeyle yüzleşmek istiyordum. İstiyordum... Değil mi?
"Ne saçmalıyorsun lan sen!"
Düşüncelerimin karmaşası yüzünden yanımdaki ruh eşimin varlığını unuttuğumu karşımdaki adamın sinirle üstüne yürüdüğünde anca fark edebilmiştim. Hiçbir şeyi anlamlandıramıyor oluşuna karşın, adamın bana olan tavırları onu çileden çıkarmış olmalıydı.
"Sen karışma büyük kuçu kuçu, bu Jeongguk'la aramızdaki bir mesele."
Duyduklarıyla tek kaşı havaya kalkmış bir şekilde sorarcasına bana bakarken hemen yanımızda tüm bunlardan fazlasıyla keyif aldığını gösteren adamı işaret ederek bana karşı yumuşak tutmaya çalıştığı ses tonuyla sormuştu.
"Bu adamı tanıyor musun?"
Her ne kadar tanıyormuşum gibi hissetsem de anılarımın hiçbir birine ait olmayan adama karşılık kafamı olumsuz anlamda sallayarak Taehyung'u reddetmiştim. Bu onun anında adama doğru atılmasına sebep olurken şaşkınlıkla birkaç adım gerileyen adama karşılık Taehyung'un bileğine ufak bir dokunuş bırakarak mırıldanmıştım.
"Onu tanımıyorum ama o rüyamdaki kişi Taehyung... Benim hakkımda bilmediğim çok şeyi biliyormuş gibi hissediyorum ve ben artık hiçbir şey bilmemekten çok yoruldum. Konuşmak istiyorum o yüzden. Sorun olmaz değil mi?"
Duydukları açıkça onu tatmin etmese de derin bir nefes vererek beni sorun olmayacağını belirterek onaylamış, fikrime ortak olmuştu. Bu bir nebze olsa da içimin rahatlamasına sebep olurken karşımızdaki adam sonunda dayanamıyormuş gibi araya girdi.
"Anael ve Michael beni o boktan çukurun içine sürüklemeseydi sana acıyabilirdim küçük fare. Hiçbir şey bilmiyorsun bile, belki de bu hikayedeki en masum kişi gerçekten de sensindir."
Nasıl bir histi bu böyle? Hiçbir şey bilmiyordum, anlamıyordum. Tek anladığım şey tanımadığım insanlar tarafından ihanete uğramış olduğumdu ve bu bana o denli bir ısdırap veriyordu ki, ayaklarımın üzerinde durmak bile zor geliyordu.
"Neler oluyor? Madem ki mağdur olan benim neden peşimi bırakmıyorsunuz? Neden sürekli rüyalarıma girip beni rahatsız ediyorsunuz?"
Dolan gözlerim ve titreyen sesimle isyan ettiğimde Taehyung yanımda olduğunu hatırlatarak ellerimizi birleştirmiş, parmaklarımızı iç içe geçirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PINK MIRACLE | TAEKOOK'
Fanfiction'°★ Herkes Omega Jungkook'a tanrının bahşettiği hediyenin pembe dumanlar olduğunu düşünürken fazlasıyla yanılıyordu. Çünkü onun asıl hediyesi Delta Kim Taehyung'dan başkası değildi. ★°'