Etrafımı inceledim ancak heryer karanlıktı. Bir çeşit kara deliğe girmişiz gibiydi. Sürekli olarak tekrar eden bir ses vardı. Tıpkı cırcır böceği gibi çıkan bu ses oldukça rahatsız ediciydi. Kulaklarımda yankılanan bu ses yetmezmiş gibi birde Damon'ın mızmızlanmasını dinliyordum."Sus artık Damon!"
"Tamam be!" Birkaç ses duyunca oturduğu yerden kalktığını anladım. "Burası da neresi? Hiçbir şey göremiyorum!" diye isyan eden Damon susmak nedir bilmiyordu.
"Bilmiyorum ama buradan çıkmalıyız. Neredesin? Sesime doğru gelmeye çalış!"
"Tamam!" Koluma bir elin tutunması ile irkildim.
"Sen misin Damon? Damon!" Ses gelmeyince endişelenmeye başladım. Ardından titrekce "Evet," diyen sesle rahatladım."Sakın kolumu bırakma! Birbirimizi kaybetmemeliyiz. Anladın mı?" Bir süre beni yanıtlanmasını bekledim ancak cevap vermedi. "Damon, beni anladın mı?"
"Ares, bilekliğin neden parlıyor?" söylediği şeyle bileğimdeki yonca bilekliğin bir yaprağının kırmızı bir ışık yaydığını farkettim. "Bak artık ışığımız var," dediğinde başımı salladım. Ve bileklikten yayılan küçük ışıkla ilerlemeye başladık. Etrafta uzun, büyük ağaçlar dışında pek bir şey yoktu. Biz buraya nasıl geldik ya?
Az önce ceplerimizde olan telefonlarımız şuan yerlerinde yoktu. Düşerken düştüğünü düşündük fakat bulamadık ve ilerlemeye devam ettik. Burası bir ormana göre oldukça sessizdi. Burada bulunan ağaçlar anormal derecede büyükler. Damon kolumu çekiştirince durmak zorunda kaldım. Işığı ona doğru tuttuğumda yüzünde ürkek bir ifade vardı.
"Ares, ayak bileğimi neden tutuyorsun?" Neyden bahsediyordu?
"Ne saçmalıyorsun? Ben senin a-" sözümü tamamlayamadan bir şey tarafından kolumdan çekilmişti. Yere düşen Damon avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Yerde sürüklenen dostumun yanına doğru koşmaya başladım. Tam onun yanına ulaşmıştım ki birinin bileğimden tutmasıyla durdurulmuştum. Ardından olanlar ise çok hızlı gelişmişti. Güya Damon'ı kurtaracaktım! Fakat şuan onunla aynı duruma düşmüştüm. Yerde hızlı bir şekilde sürükleniyordum. En sonunda bir yerde durunca rahat bir nefes almıştım ki aniden acı çekmem ile aldığım nefes boğazımda kaldı. Ruhum sanki benden koparılıyormuş gibi idi. Damon'da hemen benim yanımda aynı şeyleri yaşıyordu. Acı içerisinde çıkan çığlıklarımız bütün ormanı sarmıştı.
Sanki hiç bitmeyecek gibi hissettiriyordu. Sanki bu zamana kadar hayatı boşuna yaşıyormuşsun gibi hissettiriyordu.
Çektiğimiz acı ve çıkardığımız çığlıklar devam ederken bir anda kesilmişti. Ne olduğunu anlamadan beni tutan şey geriye doğru savrulmuştu. Nefes nefese bir şekilde iken zorlukla Damon'a doğru döndüm. Onunda çığlıkları dinmişti. Peki bize kim yardım etti?
Birinin kolumdan tutması ile ayağa kalktım. Elime bir ışık veren kişiye döndüğümde beni bir kız karşıladı. Bakır dalgalı saçları vardı. Loş ışıktan dolayı göz rengini net görmemiştim ancak mavi olduğunu düşünüyordum. Boyu neredeyse benim ile aynı seviyelerde idi. Belinde bir kılıç ve birkaç tane kesici alet olan kız oldukça çekiciydi.
Beni bırakıp Damon'ın yanına gitti. Damon'ın elinede bir ışık tutuşturduğunda artık onu görebiliyordum. Onların yanına gittiğimde kız elindeki yeşil ışık yayan kılıcı omuzuna yasladı. Bizi inceledi ardından konuştu. "En kolay seviyeler arasında olan bu yaratığı nasıl yenemediniz?" Alaycı bir şekilde gülünce sinirlerim bozulmuştu. Ben sinirli homurtular çıkarırken o gitmeye başlamıştı. Gittiğini görünce arkasından, " Hey, teşekkür ederim!" diyerek seslendim. Omuz üstünden bana baktı ve hiçbir şey söylemeden önüne dönüp yoluna devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
METAMORPHOSİS
Научная фантастика|İlk bölüm olay ile alakasız fakat okumanız gereken bir bölümdür.| Dünya dışındaki bir gezegende yaşam... Sabahları mutlu mesut bir ortam varken geceleri tam bir kaos. Her tarafı başkalaşım geçirmiş yaratıklar çevirmiş vaziyette. Bu yaratıklar kend...