Sen Kimsin?

31 3 0
                                        

Keyifli okumalar

"Sen gerçekten Xopyalı mısın?" Xopya mı o da neyin nesi? Gözlerini benden ayırmadan sorgulayıcı bir şekilde bana bakan kızın ne dediğini anlayamıyorum. Burası neresi ya!

"Sen neyin nesisin? Ares sen kimsin?" Tabiki bir insanım. Ne saçmalıyor acaba?

"Kılıcı aktifleştirmeyi bilmiyorsun, ormana giderken yanında ekipman taşımıyorsun, bir ruh avcısının saldırısına uğradığında müdahale edilmesi gerektiğini bilmiyorsun ve kırsal bir bölgeden gelmene rağmen bir opte bitkisine dokunulmaması gerektiği hakkında her hangi bir bilgiye sahip değilsin." Gözlerimin içine baktı. "Sen kimsin Ares?" Şimdi ne yapacağım. Artık buradan sonrasını nasıl düzeltebilirim? Her şeyi açıklamalı mıyım? Ne diyebirim ki? Bir kitabı okuduk ve bir deliğe düştük sonra kendimizi bu garip yerde bulduk mu?

Kararımı vermiştim. Elimdeki kılıcı belimdeki kınına yerleştirdim ve karşımdaki kıza döndüm. "Hepsini açıklayacağım. Fakat bunlardan daha önemli bir işimiz var." Yüzündeki ifade değişmemişti. Sorgulayıcı bakışları yerini koruyordu.

"Söğüt ağacına gidelim. Oraya vardığımızda sana her şeyi anlatacağım. Söz veriyorum."

"Sana nasıl inanacağım?" Haklıydı, onun yerinde olsam benimde benzer şeyler hissedeceğim muhtemel.

"Karar senin. Bana güvenecek misin, yoksa hemen şuracıkta öldürecek misin?" Şüpheli gözler ile bana baktı, bir süre beni inceledi ardından arkasını dönüp yürümeye başladı. "Söğüt ağacı az ileride." Bana güvenmesi dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasını sağlamıştı.

Olduğum yerde dikilir iken Elay'ın gözden kaybolmak üzere olduğunu görünce arkasından hızlı bir şekilde ilerledim. Bir süre sonra ona yetişmeyi başarmıştım.

Yanyana bir şekilde ormanda ilerliyorduk. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Hava az önceye göre daha aydınlıktı. Muhtemelen yirmi dakika içerisinde güneş doğacaktır. Önüme döndüm ve yanımdaki kıza baktım. Benim kim olduğumu bir an önce öğrenmek istediği çok belliydi fakat halen ona güvenemiyordum. Tüm bunları ona nasıl açıklanacaktım orasıda meçhul. Olanları anlattığımda benim deli olduğumu düşünse şaşmam. Aksi düşünülürse onun bir kaçık olduğunu düşüneceğim.

Yanımdaki kız ilerlemeyi durdurunca olduğum yerde kaldım. Doğrudan ileriye baktığını görünce bakışlarını takip ettim. Karşımızda kocaman yaşlı bir söğüt ağacı duruyordu. Yaprakları aşağıya doğru sarkmış söğüt ağacının etrafı sular ile çevriliydi. Ormanın doğusu olan buraya, doğan Güneş'in aydınlığı hakim olmuştu. Doğan Güneş'in yansıyan ışınları söğütün etrafını çeviren suya çarparak göz kamaştırıyordu.

"Yaprağı aldıktan sonra bana her şeyi anlatacaksın." Sudan kendi yansımama bakarken başımı salladım. Birkaç metal sesi duymam ile arkamı döndüm. Elay'ın üzerindeki kılıç ve çeşitli aletlerini çıkardığını gördüm.

"Ne yapıyorsun?" Belindeki torbaları çıkarırken bana döndü.

"Kılıç ile suya gireceğimi düşünmüyorsun değil mi?" Eli belindeki kemere gidince önüme döndüm.

"İstersen bende toplayabilirim."

Bir süre sessizliğin ardından "Doğru! Tabi ya! Ben neden bu soğukta suya giriyorum ki! Hele ki tüm bunlara katlanmamın sebebi senin arkadaşın iken," demişti. Reddedeceğini düşünürken verdiği cevap ile ona döndüm. Üzerindeki ekipmanları çıkarmayı bırakmış bağdaş kurarak yere oturmuştu.

Ben laf olsun diye söylemiştim. Bu soğukta suya girmek istemem.

Ona öylece baktığımı görünce gözleri ile ağacı işaret etti. "Hadi akşama kadar bekleyemeyiz. Arkadaşın daha fazla dayanamaz." Acaba benim konuyu bir şekilde geçiştirebilir miyim?

METAMORPHOSİS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin