"Bir babanın uzak bakışları, bir çocuğun içindeki karmaşıkları mı yansıtır? Yoksa annelerin sessizlikleri içimizdeki en derin yaraları mı saklar? "
" Karanlığın ortasında büyüyen bir çocuk yalnızca kendi değil etrafındakilerin eksikliğini de taşır; her yara, bir öykü anlatır."
"mezarın içinde üstüne her toprak atılışında tabut daha dar, daha soluksuz gelmişti, fakat ruhun bedeni çoktan terk etmiş olduğunu geç fark ettim.. "
" Herkese inat başım dik, ve bana düşman olan herkes duysun ki Parçalansam bile herkese inat gülümsemeye devam edeceğim."
...
Merhaba herkese, uzun zamandır üzerinde değişiklikler yaptığım sonunda ilk bölümü yayınlamak için can attığım ve içinde aksiyon, dram ağırlıklı olmasını istediğim bir kurgu.
Umarım keyifler okursunuz, okuyan destek veren, yorum yapan, herkese sozsuz teşekkürler
İyi okumalar:Hayatımın düzensizliği, göz kamaştırıcı bir manzaranın ardındaki karanlık bir sarmal gibiydi; yorgunluk ve eksik parçalarla doluydu. Her anı, uzun patikasız bir yol ve nefes kesici bir çabayla çevriliydi. Zaman, bazen bir dağın doruğunu aşan bir yol gibi insanı değiştirir, bazen de bir uçurumun kenarında mecbur bırakır. Şimdi, bu mücadelemde ilk perde açılıyor; yeni bir hikaye başlıyor. Karşılaşacağım gerçekler, kim olduğumu açığa çıkaracak. Bu boşlukların arasından denge kurmak, bu karmaşanın içinde kendimi bulmak zorunda kalacağım. Ve şimdi, her şeyin başladığı noktadayım. Bu, hayatımın sahnesinde bana düşen vazifenin farkına varma zamanı.
...
O sabah gözlerimi açtığımda, her zamanki gibi yetersiz bir uykunun ağırlığı üzerimdeydi. Dünün yorgunluğu, vücudumda biriken gerilim ve zihnimi ele geçiren düşüncelerle birleşmiş, beni tükenmiş bir halde bırakmıştı. Hemen kendimi banyoya attım, soğuk suyun altında yüzüme çarpan her damla beni gerçek dünyaya geri getiriyordu. Su, zihnimdeki bulanıklığı yıkarken, içimdeki ağırlık da biraz olsun hafifledi. Ilık duşun ardından, havlunun sıcaklığıyla bedenimi sardım. Banyodan çıkarken, aynada yansıyan yüzümdeki yorgunluğun izlerini gördüm; ama bu yorgunluk, sadece uykusuzluktan değil, yılların birikmiş yükünden kaynaklanıyordu.
Tam üzerimi giyinirken, annem kapıyı vurmadan içeri girdi. Sesi, soğuk ve emir doluydu.
"Dün neredeydin sen?" diye sordu.
Sorusu, daha önce defalarca duyduğum, klasikleşmiş bir açılıştı. Onun dilinde bu sorunun arkasından her zaman bir eleştiri, ardından da acımasız bir aşağılama gelirdi. Bu, onun "sözde" benim için endişelendiğini gösteren tavrıydı. Sorularına cevap vermeye tenezzül etmedim. Kıyafetimin önünü düğmelerken yanından geçip, sessizce aşağı indim. Annemin ardımdan gelen hışımlı bakışlarını arkamda bırakarak...
Alt katta, babam ve abim kahvaltı masasındaydı. Babam her zamanki gibi baş köşede oturuyordu, abim ise hemen yanında, babamla iş konusunda hararetli bir tartışma içindeydi. Babamın tok sesi odada yankılanıyor, abimin ise cümleleri dikkatle seçilmiş, hesaplı bir tavırla ona karşılık veriyordu. Evde konuşmaların çoğunu annem ve babam yapardı, ancak onların konuşmaları her zaman bir eleştiri, bir suçlama veya bir küçümsemeyle sonuçlanırdı. Yani, anlaşılacağı üzere, yemek masasında her zaman bir gerilim hissedilirdi. Ve bu sabah da farklı değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİMSİZ VUSLATIM
Action" Hayatımın değiştiği, kendimi dönülmez bir savaşın ortasında bulduğum, gözümün hiç bu kadar hırsla dönmediği bir oyunun içindeyim sanki... Bu kaosun ortasında benim için cephe almış insanlara hiç görmedikleri bir ezimle tanıştırıcam. Ama ne kadar...