Hepinize meraba, yeni bölüm için çok beklettim farkındayım ama yinede sizlerin ve karakterlerin en mutlu olacağı şekilde yazmak istiyorum, bakmayın ezimin tatlı minnoş hallerine o da kaosu seviyor.
Bu bölüm içime sinen bir bölüm oldu umarım sizde seversiniz iyi okumalar:)
***
Savaş'ın yüzünde daima taşıdığı o kontrol edilemez soğukkanlılığı yine yerindeydi. Karşısındaki Arat'a bakarken gözlerindeki gölgeli kararlılık, sözlerinden önce etkisini hissettiriyordu. Bu kadar mesafeli ve kendinden emin bir adamın, bu denli soğukkanlılığını koruyabilmesi, yıllar boyunca tanıdığım birçok insandan farklıydı.
Sakin, ama hedefini asla şaşmayan bir tonla Arat'a doğru başını eğip sorusunu yöneltti: "Yaren nerede?"
" Evet nihle, tarık onlar ne yaptı?" Dedim bende araya girerek,Arat, Savaş'ın merakının ardında saklanan endişeyi belki de sezmişti; sakin bir tavırla cevap verdi: "Merak etmeyin, iyiler. Polis baskını sonrası Tarık, Nihle'yle birlikte başka bir eve geçti; Nihle de hemen onun peşinden çıktı. Yaren de şimdi bizimle güvende; onu kimsenin aklına gelmeyecek bir yere götürdüm, başına da bizimkileri diktim." Konuşurken kaşlarını çatıp bir anlık duraksadı, düşüncelerinin arasına kaybolmuş gibiydi.
Savaş, yüzünde en ufak bir değişim olmadan sakallarına doğru elini götürdü; sanki bu hareket, düşüncelerini organize etmek için yaptığı bir ritüeldi. Yüzündeki ifade neredeyse hiç sarsılmadan Arat'a döndü ve o kendinden emin ses tonuyla konuştu, "Ezim burada kalacak. Sende benimle gel."
Arat, Savaş'ın söylediklerini onaylarcasına başını eğdiğinde, içimde bir şeyler kıpırdandı. Burada öylece kalmam gerektiği fikri aklımda yankılanırken, içimdeki itirazı bastırmamın mümkün olmadığını fark ettim. Bu kadar şey yaşanırken, arka planda bırakılmayı kabullenemezdim.
Savaş'ın koluna dokundum ve sesim bir an bile tereddüt etmeden çıktı, "Bir dakika, bir dakika! Burada elim kolum bağlı oturacağımı düşünmüyorsun, değil mi?"
Savaş'ın bakışları gözlerimde sabitlenmişti, sesi oldukça emin ama bir o kadar da ikna edici bir tonla çıktı. "Bu çok tehlikeli, Ezim. Bu sefer başına buyruk hareket etmeni istemiyorum. O yüzden, kendin için olmasa bile benim için burada kal... gözünü seveyim, bir de seninle uğraşmıyım."
Sözlerinin ardındaki endişeyi hissetmemek imkansızdı. Savaş, her zamanki gibi benimle değil de, koruması gereken bir şeyle konuşur gibiydi. Ama bu sefer pes etmeye hiç niyetim yoktu. Kaşlarımı çatıp dudaklarımı sıkarak karşılık verdim, "Bittiyse, ben de geliyorum." Hızla bir adım attım, gözlerinin önünde olmak için, onunla aynı safta yürümek için...
Ama tam o anda, Savaş kolumdan yakaladı. Sert tutmuyor olsa da kararlılığını hissediyordum, neredeyse inatçı bir umutsuzlukla. Gözlerindeki ciddiyet, bana koruyucu bir duvar örüyordu adeta.
"Hayatında bir kez olsun benim için bir şey yap, Ezim. Çok bir şey istemiyorum, sadece güvende olmanı istiyorum," dedi, sesi bir an bile titremeden.
Kolumda hissettiğim sıcaklığı görmezden gelmeye çalışarak gözlerimi ona dikerek sert bir tonda fısıldadım, "Bırak kolumu."
Savaş, elini hızla çekti ama yüzündeki o ciddi ifade kaybolmadı. Bakışları gözlerime kenetlenmişken, sadece "Uslu dur," dedi ve aniden başıma bir öpücük kondurdu. Bu, onun kontrol altına almak istediği, bir yandan da koruma içgüdüsüyle hareket ettiği bir andı; ama bende uyandırdığı his, ona karşı daha da direnme isteği uyandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİMSİZ VUSLATIM
Acción" Hayatımın değiştiği, kendimi dönülmez bir savaşın ortasında bulduğum, gözümün hiç bu kadar hırsla dönmediği bir oyunun içindeyim sanki... Bu kaosun ortasında benim için cephe almış insanlara hiç görmedikleri bir ezimle tanıştırıcam. Ama ne kadar...