Herkese selam bölümlerin arasında bir kaç gün olması okuyucuları ekilemesin araya çok zaman koymamaya dikkat ediyorum.
iyi okumalar umarım seversiniz:))
🎭
İçeri adım attığımda kapıyı usulca arkamdan kapattım. Odadaki gerilim, bir tokat gibi yüzüme çarptı ama umursamadım. Babamın sandalyesine kurulmuş, keyfini çıkarmam gereken bu anı erteleyemezdim. Ortada dikildim, gözlerimle onu tartarken yüzündeki şaşkınlık net bir şekilde okunuyordu.
"Senin ne işin var benim koltuğumda?" dedi, ne olduğunu anlamaya çalışır gibi. Bu adamın kontrolü kaybettiği anları görmek, içimde bir tür tatmin hissi uyandırıyordu. Kaç zamandır beklediğim an işte bu, dedim içimden.
Alaycı bir gülümsemeyle cevap verdim, sesimdeki sakinlik onu daha da çileden çıkarmak için bilerek seçtiğim bir silah gibiydi.
"Eski koltuğun, demek istedin herhalde."
Sözlerim bıçak gibi keskin bir şekilde havada asılı kaldı. Yıllarca onun beni nasıl yok saydığını, nasıl küçümsediğini hatırladım. Şimdi ise sırf onun bu hâlinden keyif almamı istemediği için yine beni görmezden gelmeye çalışıyordu. Ama bu kez farklıydı. Gözlerindeki o nefret… O eski, tanıdık bakış geri dönmüştü. Dudakları titredi, bir şeyler söylemek istiyor ama dili varmıyordu. Biliyordum, içindeki öfke ve çaresizlik onu esir almıştı.
“Ne diyorsun sen? Ne eski koltuğu?” diye mırıldandı.
Gözlerimi kırpmadan ona baktım. Bu anın tadını çıkarmalıydım. Her kelimeyi dikkatle seçip, daha derin bir darbe vurmak istiyordum.
"Bu şirketi satın aldım, babacığım," dedim sakin bir tonda. "Ve koltuğu da…"
Onun o anki yüz ifadesini asla unutamayacağım. Zihninde çarklar dönüyor ama kabul etmekte zorlanıyordu. Kendi kendine fısıldar gibi sordu:
"Olmaz… Şirketin tüm yönetimi Talat’ta. Nasıl olabilir bu?"
Omuz silktim. Onun bu güçsüzlüğü, yıllarca bana dayattığı kibirli tavırlarının ne kadar boş olduğunu yüzüne çarpıyordu.
"Talat Fuat, birkaç saat önce kendi isteğiyle bu şirketi bana sattı. Dolayısıyla, senin hükmün sona erdi."
O an derin bir nefes aldı, yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Öfkesi çaresizlikle birleşince her zaman yaptığı gibi drama başvurdu, sinirli ve kesik kesik bir sesle bağırdı:
"Sen ne biçim evlatsın! İnsan babasına bunu yapar mı? Senin gibi bir kızım olduğu için hep utanmaktaydım. Hep haklıydım!"
Bu adamın her zora düştüğünde başvurduğu aynı eski numaralar… Yıllardır her seferinde birilerinin duygularını sömürerek kendini kurtarmayı başardı. Ama ben o insanlardan biri değildim. Onun yanında büyüdüm, oyunlarını, hilelerini en iyi ben bilirdim. Ve bunlara boyun eğmeyeceğimi artık anlamalıydı.
Alaycı bir bakışla gözlerinin içine baktım. "Seni aciz görüyorum, Dündar Akman. Koskoca Dündar, utanmasa af dileyecek. Senden tonlarca hakaret beklerdim, ama görüyorum ki senin bile gücün kalmamış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİMSİZ VUSLATIM
Aksi" Hayatımın değiştiği, kendimi dönülmez bir savaşın ortasında bulduğum, gözümün hiç bu kadar hırsla dönmediği bir oyunun içindeyim sanki... Bu kaosun ortasında benim için cephe almış insanlara hiç görmedikleri bir ezimle tanıştırıcam. Ama ne kadar...