Bölümü umarım beğenirsiniz okuyan destek veren tüm okuyuculara teşekkür ediyorum. Bölümlerin arasına zaman için de ektra yorumlarda belirtebilirsiniz.
Yorumlar benim için çok önemli düşüncelerinizi de merak ediyorum kurgunun nasıl tepkiler aldığını görmek için
Bol bol yorum yapmayı unutmayın :))
🌚
Ne olduğunu anlamaya çalışarak abime baktım. Gözlerinde sadece öfke vardı; on an sanki bende burdaki o yabancı olan herkes gibiymişim gibi hissettim... Yavaşça masaya doğru yürüdü, her adımında gerilimin ağırlığı biraz daha hissedilirken, sesi odadaki sessizliği parçaladı."Buradaki hiç kimsenin bundan haberdar olmaması imkânsız. Neden acaba?" diye sordu, gözlerini bana dikerek, sanki benden bir açıklama bekliyormuş gibi.
Başımı Savaş'a çevirdiğimde onun da gözlerinin bana değil, abime kilitlendiğini fark ettim. O bakışlar, öfke ve kontrolsüz bir nefretle doluydu. Ardından Savaş, aniden abime doğru yürümeye başladı, sesi öfkeli ve sertti:
"Ne saçmalıyorsun sen, lan?"
Ancak abim, bu kavgayı umursar gibi görünmüyordu. Daha önceki tartışmalarında yaşadığı gerginlikten eser yoktu. Tam tersine, Savaş’ın öfkesini adeta keyifle izler gibi bir hâli vardı. Gözleri alayla parlıyordu, dudaklarının kenarında ince bir nefret çizgisi belirirken soğukkanlılıkla cevap verdi:
"Sen, ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsun Karaarslanlı. Aptalı oynamayı bırak."
Savaş'ın öfkesinin dozu artarken, arkasındaki korumalar –Gollum dâhil– silahlarını hızla çekip abime doğrulttular. O an, odadaki havadaki gerilim adeta keskin bir bıçak gibi yüzümüze çarpıyordu. Fakat abim, hiç duraksamadan bana doğru birkaç adım attı, soğuk nefesi kulağımın hemen yanında hissediliyordu artık. Eğildi ve kelimeleri zehirli bir fısıltıyla dudaklarından döküldü:
"Yerinde olsam yanımdaki adamı daha iyi tanırdım."
Söylediklerinin ağırlığı içimde yankı buldu, o sırada bakışlarındaki şefkatin tamamen yerini nefret aldığını fark ettim. O gözler, artık bana ait değildi.
Arkamı döndüm ve Savaş’ın gözlerine baktım. İlk başta bana odaklanmadığını fark ettim; ama bakışlarım gözlerine değdiği an, o da beni fark etti. Hiçbir şey söylemedi, ama kolumdan tutarak sertçe çekti. İtiraz etmedim; belki de merakımın ağır bastığı andı bu. Onun ne söyleyeceğini bilmek istiyordum, nasıl bir bahanesi olabilirdi?
Biz kapıdan çıkarken, arkamızda masadakilerden biri alaycı bir ses tonuyla konuştu, ama ne dediğini duyamadım. O an, odanın soğuk havasından uzaklaştıkça içimdeki soru işaretleri büyüyordu.
Kapıdan henüz çıkmıştık ki, ardımızdan soğuk bir ses yankılandı:
"Toplantı daha bitmedi, nereye gidiyorsunuz? Bu şekilde çıkamazsınız."
Bir an duraksadım, ama abim hiç tereddüt etmeden adamın sesine karşılık verdi, alaycı bir tınıyla:
"Bence toplantıdan daha önemli sırlar var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİMSİZ VUSLATIM
Aksi" Hayatımın değiştiği, kendimi dönülmez bir savaşın ortasında bulduğum, gözümün hiç bu kadar hırsla dönmediği bir oyunun içindeyim sanki... Bu kaosun ortasında benim için cephe almış insanlara hiç görmedikleri bir ezimle tanıştırıcam. Ama ne kadar...