" herkesin bitirmek istediği bir ilişki genelde iyi bitmez.."
**
Araba şehirden uzaklaştıkça, yol daraldı. Çevremdeki ağaçlar sıklaştı, etrafımızı sessizlik ve gece karanlığı kapladı. Belli ki şehri çoktan geride bırakmıştık. İçimde bir merak uyandı. Savaş'ın beni nereye götürdüğünü bilmiyordum, ama onunla birlikteyken güvenli hissettiğimi fark ettim. Yol boyunca, parmaklarının direksiyonu nasıl sıktığını izledim. Gözleri sürekli yoldaydı, ama bazen bir şeyler söylemek ister gibi kısa anlık bakışlar atıyordu.88
Bir süre sonra, araba yavaşça döndü ve toprak bir yola saptı. Çevremizdeki ağaçlar öylesine sıklaştı ki sanki bir tünelin içinden geçiyor gibiydik. Yolun sonunda, ağaçların arasından, büyük ve ihtişamlı bir evin silueti belirmeye başladı. Savaş, arabayı yavaşça bir yana çekip durdurdu. Gözlerim karşımdaki yapıyı incelemeye başladı. Dubleks bir ev, şehrin gürültüsünden uzakta, doğanın kalbinde duruyordu. Burası Savaş'ın eviydi, ama bu kadar görkemli bir yerde olduğunu tahmin etmemiştim. Evin hemen arkasından bir şelalenin sesi geliyordu. Sessizliği bozmak istemeyen bir müzik gibi sürekli arkada yankılanan bir şelale...
Savaş, arabadan inip bana bakmadan ön kapıya doğru ilerledi. O ilerlerken ben de arkasından adımlarımı hızlandırdım. Kapıya yaklaştığımızda, anahtarı çevirdi ve kapıyı açtı. İçeriye adım atmamla birlikte, huzur dolu bir ortam beni karşıladı. İçerisi geniş, ahşap detaylarla donatılmıştı. Büyük bir salon, kocaman bir şömine, yüksek tavanlar... Dışarıdaki doğa ile içeriği harmanlayan bir yerdi. Savaş'ın kişiliğini yansıtan bir yer. Sessiz, güçlü ve ihtişamlı.
"Burası..." dedim, kelimeleri ararken. Etrafıma bakıyordum, ama ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Böyle bir yere ait olmadığımı hissediyordum.
"Benim kaçış yerim," dedi. "Şehirden, karmaşadan uzak. Bazen her şeyi geride bırakmak için geldiğim bir sığınak."
Onu dinlerken gözlerim camdan dışarı kaydı. Şelale evin hemen yanında, öyle sakin ve sürekli akıyordu ki insanı hipnotize eder gibi. Bu yerin tam Savaş'a ait olduğunu düşündüm. Tıpkı onun gibi derin, dingin ama aynı zamanda güçlü bir varlığı vardı. Şelalenin sürekli akan sesi, benim içimdeki karmaşaya zıt bir huzur yayıyordu.
Yavaşça masaya yaklaştım, gözlerim sofradaki özenle hazırlanmış yemeklerin üzerinde dolaştı. Her şey neredeyse kusursuz görünüyordu. Masada çeşit çeşit tabaklar, zeytinyağlılar, özenle sunulmuş mezeler ve ana yemekler sıralanmıştı. Bu kadar detaylı bir sofra, son dakika alınmış bir kararın ürünü olamazdı. Savaş'ın burada bir planı olduğu ortadaydı.
Gözlerimi masadan ona çevirdim ve hafifçe gülümseyerek sordum, "Arabada 'bir yere gideceğiz' dedin, hatta neredeyse bir sürpriz havasındaydın. Bunlar... planlı mıydı?"
Savaş, derin bir nefes alarak başıyla beni onayladı, yüzündeki ifade sakin ama dikkat çekiciydi. "Sabah erkenden burayı hazırlattım. Hizmetlileri de erkenden gönderdim ki her şey hazır olsun. Ve Evet, arabada söylediklerime gelince bu bir sürprizdi. Ama... sadece bu kadar değil," dedi, gözlerini bana dikerek. Sesinde ciddi bir ton vardı, ama aynı zamanda altında gizlenmiş bir heyecan seziliyordu.
Kaşlarımı hafifçe kaldırarak merakla ona baktım. "Sadece bu değil mi?" diye tekrar sordum, kafamın içinde birkaç olasılık dönmeye başlamıştı.
Savaş duraksamadan devam etti. "Bu ev... senin, Ezim."
Bir anlığına ne demek istediğini anlamadım, sadece ona baktım. Sözleri zihnimde yankılanıyordu ama anlamı tam olarak yerleşmemişti. "Ne dedin?" diye neredeyse fısıldadım, cümlesinin büyüklüğünü kavramaya çalışarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTİMSİZ VUSLATIM
Acción" Hayatımın değiştiği, kendimi dönülmez bir savaşın ortasında bulduğum, gözümün hiç bu kadar hırsla dönmediği bir oyunun içindeyim sanki... Bu kaosun ortasında benim için cephe almış insanlara hiç görmedikleri bir ezimle tanıştırıcam. Ama ne kadar...