Bölüm 2: Bunu Hak Ettin

31 8 3
                                    


Gündoğdu lisesinde ikinci dersin sonlarına doğru 12-A sınıfının kapısı iki kere tıklatıldı ve gel emri beklenmeden içeri okul müdürüyle birlikte Alp girdi. Ders edebiyattı. Müdür bey, homurdanır bir ses tonuyla, ''-Hoca hanım, dersinizi bölüyorum ama yeni bir öğrencimiz var.'' dedi. Bunu söylerken göz ucuyla bir yandan sınıftakileri bir yandan Alp'i süzüyordu.

Edebiyat öğretmeni Nalan hanım benzer bir samimiyetsizlikte kırıtarak ''–Olur mu öyle şey hocam buyurun.'' dedi. Müdür bey sınıfa dönerek, ''–arkadaşlar bu yeni arkadaşınız Alp, bu sene bizimle beraber olacak.'' dedi ve sonrasında Alp'e dönerek boş bulduğu herhangi bir yere geçmesini söyledi. Alp, üzerine yönelmiş meraklı bakışlar arasında sıraların arasından yürüyerek en arka sırada boş bir yere oturdu. Alp oturduktan sonra Müdür Bey yine homurdanarak ''-iyi dersler hoca hanım.'' dedi ve ellerini arkasında kavuşturarak ayağının altında karınca ezilmez adımlarla sınıftan dışarı çıktı. Ders sanki hiç kesilmemiş gibi kaldığı yerden devam etti.

Teneffüs zili çaldığında hocanın hemen ardından sınıftan ilk çıkan kişi sanki bir acelesi varmış gibi Alp oldu. Alp'in sınıftan çıkmasıyla birlikte sınıfın kızları tarafından sınıfın tam ortasında koca bir dedikodu kazanı kuruldu. Kızlar kendi aralarında bu yeni çocuğun ne kadar havalı, gizemli ve yakışıklı gözüktüğünü konuşuyordu.

Dedikodu kazanının sahibi ve sınıfın en dedikoducusu olan Ayşe, ''-Kızlar hiç kusura bakmayın ama bu yeni çocuk benim!'' diye talepkâr bir ses tonuyla doğrudan lafa girdi. En çalışkanları ve Gülben'in yancısı Nermin, ''-aynen kanka, inanır mısın? çocuk da tüm ders boyunca gözlerini senden alamadı ben şahidim.'' diyerek güldü. Sınıfın ikizleri Sevinç ve Neşe, Nermin'in bu şakasına eşlik ederek tek ağızdan, ''–valla biz de gördük kanka, oldu bu iş!'' diyerek güldüler.

İçlerinde erkekler konusunda en tecrübeli olan Gülben, hevesli bir iç çekişten sonra ''-ben onu bunu bilmem, var ya bu çocuğu bana verecekler çekirdek gibi çitlerim hiç affetmem.'' dedi. Sesinde şehvet uyandıran bir tını vardı. Bunun üzerine bütün kızlar Gülben'e dönerek yek ağızdan, ''-abartma istersen Gülben!'' diye utanır gözlerle bağırdılar. Gülben, umursamaz bir tavırla hepsine sadece omuz silkti. Nil, bu konuşmalara dâhil olmadan sakin sakin dinliyor ancak içten içe bozuluyor gibiydi.

Nil'in sessizliği fark eden Gülben, ''-Ne oldu Nil, yoksa sen çocuğu beğenmedin mi?'' diye sordu. Nil, kendisinden emin bir gülüş atarak ''-banane canım elalemin çocuğundan, hem ben bir şey söyleyip kendimi size malzeme eder miyim kızım? siz hadi Ayşe ile uğraşın.'' dedi ve birden sınıftan çıktı. Kızlar arasında geçen bu konuşmalara bozulan başka birileri daha vardı. Sınıfın erkekleri daha ilk günden kızların tüm ilgisini çektiği için Alp'e çok fena uyuz olmuşlardı.

Okulun ilk günü sona erdiğinde geriye kalan tüm gün ikinci ders gibi sıradan geçmişti. Alp her ders sonunda hızlıca sınıftan dışarı çıkmış, sınıftakilerde onun hakkında konuşmayı sürdürmüştü. Her teneffüste doğrudan dışarı çıkması sebebiyle hakkında garip olduğunu düşünenler olmuştu. Alp ile Nil de aynı sınıfta olmalarına rağmen sanki sabah hiç karşılaşmamışlar gibi tüm gün boyunca hiç konuşmadılar.

Günün sonunda tüm öğrenciler büyük yığınlar halinde okuldan çıkarken Alp'te düşünceli düşünceli önüne bakarak yavaş adımlarla çıkışa ilerliyordu. Alp'e uzaktan bakan herhangi biri daha ilk bakışta onun diğerlerinden farklı olduğunu anlardı. Hepsi lise çağında öğrenci olmasına rağmen Alp içlerinde daha olgun duruyordu. Daha ilk günden hiç kimse cesaret edememiş olmasına rağmen gömleğinin kollarını dirseğine kadar kıvıran ve kravatını bağımsızlığını yeni ilan etmiş ufak bir ada ülkesi gibi boynundan aşağı sallandırarak takan sadece Alp olmuştu.

Alp, okul kapısından çıktıktan hemen sonra arkasından bir el, ceketinden çeker gibi omzuna dokundu. Arkasında döndüğünde simalarından tanıdığı sınıftan birkaç erkek öğrencinin karşısında durduğunu gördü.

Çocuklardan bir tanesi kinayeli bir ses tonuyla ''–bugün iki dakika sınıfta durmadın, tanışamadık, sana bir hoş geldin diyelim dedik. dedi.'' Alp, bu ukala ve üstten tavırdan hiç hoşlanmamıştı ama ilk günden de bela çıkmasını istemiyordu, sırasıyla hepsinin gözünün içine bakarken kafa sallayarak ''-Hoş bolduk beyler, sağ olun!'' dedi ve önüne dönüp yürümeye devam etti.

İçlerinde diğerlerinin lideri olduğu her halinden anlaşılan Orkun, birkaç adım hızlanarak tekrar Alp'in önüne geçti ve ''-hoş geldin, hoş geldin gelmesine de biz senin bu gelmenden pek hoşlanmadık birader!'' dedi. Orkun, kasabadaki emniyet müdürünün oğluydu, o yüzden oldum olası kendisini hep ayrıcalıklı hissediyordu. Bunu yaparken de muhtemelen Alp'in kendisinden korkup sineceğini düşünmüştü. Ancak Alp bu tarz diklenmelerden oldum olası hoşlanmaz asla alttan almazdı. Hiç yüzüne bakmadan ''–O zaman bunu ağlayarak günlüğüne yazabilirsin.'' dedi. Bu cevap üzerine arkadaki kalabalık erkek grubundan büyük bir ''oooo'' sesi yükseldi.

Sınıfın kızları da hemen karşı kaldırıma geçmiş olup biteni izliyordu. Ayşe, ''-ben size ne demiştim?, gördünüz mü? Orkun daha ilk günden bu çocuğa kafayı taktı.'' dedi. Sevinç ve Neşe, ''-Sakın onu sen gaza getirmiş olmayasın!'' dedi ve güldü. Nil her ikisine dönerek ''–Size inanmıyorum kızlar ya! ciddi olamazsınız.'' dedi.

Bu sırada Orkun beklemediği bu cevap karşısında rezil olduğunu düşünerek yükselmiş arkadan gelen ''oooo'' sesleri ise onu kışkırtarak öfkelendirmişti. Alp'ten aldığı cevap karşısında ''–ne diyorsun lan sen hırbo!'' diyerek Alp'in yakasına yapıştı. Alp, Orkun'u ciddiye almaz bir tavırla, ''-sana üç saniye veriyorum, o ellerini yakamdan çekmezsen buradan yürüyerek gidemezsin. '' dedi. Öfkeden deliye dönen Orkun, ''-sen kendini ne zannediyorsun lan!'' diye bağırarak Alp'e sert bir yumruk salladı. Alp'in bu yumruğu savuşturması için kendini sadece bir adım geriye atması yetmişti.

İkisi arasında ortam birden gerildiği için hiç kimse ne olup bittiğini anlayamamıştı. Yumruğu adresine ulaşmayan Orkun çileden çıkmış, sanki kanlı bıçaklı düşmanına saldırıyormuş gibi Alp'e saldırmaya başlamıştı. Ancak Orkun'un bu çabaları bir işe yaramıyor, Alp her hamlesini sağa sola çekilerek savuşturuyordu. Dışardan onları izleyenler bir abinin küçük erkek kardeşiyle didiştiğini düşünebilirdi.

Orkun, kontrolsüzce saldırdığı için çok kısa bir süre içerisinde yorularak nefes nefese kaldı. Soluklanmak için duraksadığında bu anlamsız it dalaşı Alp için çoktan sona ermişti. Alp, hiçbir şey olmamış gibi önüne dönerek yürümeye başladı. Bu hareketi, hiç vurmadan Orkun'u küçük düşürmeye yetmişti. Etrafta küçük gruplar halinde kendilerini izleyen kişilerin ona bıyık altından sırıtarak baktığını gören Orkun kendisini kaybetti. Alp'e ''–nereye kaçıyorsan lan korkak!, kaçma gel buraya *rospu çocuğu, *bnenin evladı!'' diye ağzı alınmayacak küfürler etmeye başladı.

Alp, duyduğu bu ağır küfürler karşısında birden duraksayarak yürümeyi bıraktı. Arkasını döndüğünde bunu yapmasını Orkun bile beklemiyordu. Alp'in gözlerine öfkeden kan oturmuş, yaralı bir kurt gibi göz bebeklerinin içi kıpkırmızı olmuştu. Alp, meraklı bakışlar altında birden harekete geçip Orkun'un üstüne yürümeye başladı. Etraftakiler çığlık çığlığa tutun tutun diye bağrışırken Alp, ''-benim annemle babam öldü ulan!'' diye bağırıp Orkun'un tam çenesinin altına çok sert bir yumruk attı. Orkun yediği yumruğun etkisiyle yere düşerek kendisinden geçip bayıldı.

Etraftakiler Orkun'un başına toplanmış, arkadaşları çabuk ambulans çağırın! diye bağrışırken, Alp az evvel Orkun'a verdiği sözü tutmuştu. Orkun gerçekten de oradan yürüyerek gidemeyecek gibi gözüküyordu. Alp, tüm kalabalığa arkasını dönerek yürümeye başladı. Alp, oradan uzaklaşıp usul usul yürümeye devam ederken, arkasından korku dolu bakışlarla bakan sadece Nil olmuştu.

Gizli Sırların ŞehvetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin