Bölüm 1: Yeni Çocuk

56 15 12
                                    

Gün ışımakla ışımamak arasında gidip gelirken şafak vaktinin ateşle öpülmüş kızıl yansımaları Picasso'nun paha biçilemez bir tablosunu andırır gibi gökyüzünü boyuyordu. Güneş, evlerin çatılarından yalpalayarak sokak aralarından kaldırımlara damlıyordu. Neyse ki Gündoğdu kasabasında güneş her gün böyle rengârenk doğuyordu. O yüzden ne yazık ki çağımızın vebasına yakalanarak önüne gelen her şeyin fotoğrafını çekip paylaşan gençler için binlerce takipçi değerinde olan bu eşsiz manzara, Gündoğdu kasabası sakinleri için taze çekilmiş kahve kokulu rutin bir balkon sefasından öte değildi.

Burası denize kıyısı olan diğer sahil kasabalarına pek benzemez, nedendir bilinmez sadece kışları değil yazları da pek kalabalık olmazdı. Kasaba sakinlerinin büyük bir çoğunluğu bu durumu mevcut belediye başkanına sinkaflı küfürler eşliğinde kasabaya giden yolların hala asfaltsız ve bozuk olmasına bağlıyor, çarşı esnafları arası gün ortası tavla turnuvasının favori konularından biri her zaman belediye başkanının karısına aldığı yeni pahalı hediyeler oluyordu. Emeklilerden oluşan halinden memnun mutlu azınlık ise bu durumu denizin soğuk ve dalgalı olmasına bağlıyordu. Ancak bu kasabanın en uç noktasından denize doğru bir Unicorn'un boynuzu gibi uzanan dalga kıranı yoktu.

Nil'de doğduğundan beri ailesiyle birlikte bu kasabada yaşıyordu. Babası, kasabanın özel muayenehanesi olan tek pratisyen hekimiydi ve iyi kazanıyordu. Annesi, kasabanın yerlilerindendi ve hemşire olmasına rağmen çok uzun süredir çalışmıyordu. Babası mesleğe başlarken ilk görev yeri olarak buradaki devlet hastanesine atanmış, annesiyle de burada tanışıp evlenmişlerdi. Kasabanın dedikoducu teyzelerine göre eğer annesi Nil'e hamile kalmasaydı babası annesiyle asla evlenmezdi. Ancak bu teyzelerden biri de zamanında kendi dul kızını Nil'in babası Ateş Bey ile evlendirmek istemişti. Belki de dedikodunun ana kaynağı bu olabilirdi.

Babasının tayin zamanı geldiğinde devletteki görevinden istifa ederek kendisine özel bir muayenehane açmıştı. Nil doğduğu zaman ikisi de çok sevinmişler hatta babası büyük bir sevinçle tüm kasabalıya frambuazlı baklava dağıtmıştı. Bu anlatılanların hepsi, sevabıyla günahıyla yaklaşık yirmi sene önce olmuştu. Artık hepsinin oturmuş bir düzeni vardı. Babası çoğunlukla işiyle meşgul oluyor akşamları eve geç geliyordu. Annesi ev işleriyle, kızıyla ve kendisine yakın hissettiği birkaç yaşıtı kadınla arkadaşlık ederek vakit geçiriyordu. Nil ise artık on sekizine basmış kocaman bir genç kızdı ve bu sene lise sona başlayacaktı.

Burası denize kıyısı, eşsiz manzarası ve nice doğal güzelliklerine rağmen kasabanın gençleri için pekte cazibesi olan bir yer değildi. Sineması, eğlence merkezleri, barları hatta bir lunaparkı bile yoktu. Nüfusu fazla kalabalık olmadığı için burada yılda bir kez olsun panayır bile kurmaya tenezzül etmiyorlardı. O yüzden Nil'in de en büyük hayali üniversite sınavını kazandıktan hemen sonra arkasına bile bakmadan buradan kaçmaktı.

Şafak söktüğünde günün ilk ışıkları sokak aralarında dolaşmayı bırakıp evlerin pencerelerinden içeri girmeye başlamıştı. Tüm bunlar olurken saat 07:30'u gösteriyordu. Bugün okulun ilk günüydü ve ilk ders 09:00'da başlayacak olmasına rağmen Nil'in odasından hala uyandığını belli eder cinsten sesler gelmiyor ya da Nil, ''-Annneeeeee kelebek tokamı bulamıyorum gördün mü?'' diye bağırmıyordu. Annesi, Nil'in daha ilk günden uyuya kaldığını düşünüp içinden ''-ah Nil ya! neden böylesin.'' diye söylenerek yukarı çıktı. Kapıyı birkaç kere hızlıca tıklattı, içeriden ses gelmeyince hafif kaygılanarak kapıyı açtı, içeride kimse yoktu. Tam panikle eşine seslenecekken yatağın hemen yanındaki komodinin üzerine bırakılmış nota benzer bir kağıt parçası gördü. Kağıtta, ''-Annecim, henüz kaçmadım merak etme, okuldan önce huzur bulduğum yere gidiyorum, yanıma sandviç aldım.'' yazıyordu. Notu okurken annesinin yüzündeki panik ifadesi niye bize haber vermiyorsun kızgınlığına dönüşmüştü.

Gizli Sırların ŞehvetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin