25 (FİNAL)

700 51 18
                                    

Evet, sona geldik sevgili okurum. Benim için mutlu, senin için mutsuz bir ana tanıklık ediyoruz. Olsun, mutlu ol çünkü artık yaptığım gerizekalılıkları, sakarlıkları okumayacaksın.

Neyse, olanları anlatayım sana, yaklaşık bir yıldır Atlas'la sevgiliyiz. Aslında yaklaşık değil, bugün yıl dönümümüz. Tam olarak bir yıldır sevgiliyiz! Bu akşama özel Paris'te lüks bir restoranda yemeğe çıkıyoruz. Paris ne alaka, diyeceksin. Hayır, sırf yemeğe çıkmak için Fransa'ya gelmedik. 1 haftadır falan tatil için buradayız, tamamen denk geldi yani. Ama hediye konusunda birbirimize söz verdik, asla her şeyin en pahalısını isteyen çiftlerden olmayacağız diye. Bu yüzden ona beyaz yünlü bir atkı ördüm. Çok küçük ve tatlı bir hediyeydi ama anlamı çok büyüktü.

Gözün asla yükseklerde olmasın okurum, eminim sen de bir gün Atlas'ını bulacaksın. Belki derin okyanuslarda, belki de çok yakında! Sadece şunu söyleyeyim, kendi atlasında kaybolmamaya dikkat et.

Biraz da iş durumlarından bahsedeyim. Atlas başka bir şirketteydi şimdi. Katı kuralları olmayan bir şirkette. Ben ise onun asistanı olamasam da aynı şirketin bir personeliydim. Asistanı değildim ama iş gereği sık sık yan yana olmamız gerekiyordu. Mutlu olduğum bir işi yapıyordum ve bu beni strese sokmuyordu.

Alışverişten yeni dönmüştüm haliyle ve kendime uygun pek bir şey bulamamıştım akşam için. Bir krem rengi bir elbise aldım. Askısı yok, göğüs kısmından dizlerime kadar uzuyor ve elbisenin omuz kısmı çok yukarıda olduğu için askıya gerek kalmıyor. Bel kısmı oldukça ince ve son zamanlarda o kadar yiyip en ince elbiseyi alarak büyük bir şey başardım, tebrikler bana!

Ama elbiseyi değiştirmek için vaktim yoktu, bu yüzden ne kadar dar olursa olsun katlanmalıydım, yapacak bir şey yoktu. Hızlı hızlı elbiseyi giydim. Çok da dar değildi sanki? İdare ederdi. Hemen masanın başına oturdum. Saate baktım. Yarım saat vardı, acele etmeliydim. Elime fondöteni alıp makyajıma başladım ve şeftali kırmızısı bir rujla bitirdim. Saate baktığımda on dakika olduğunu gördüm. Çantamı kaptım yatağın üstünden ve koşa koşa otoparka indim. Geç kalmak istemezdim, yıl dönümümüzdü sonuçta. Arabaya atladım ve navigasyonu açtım. Paris'te olduğumuz ve çoğu yeri bilmediğim için navigasyonla gidiyordum hâliyle. Üniversite sınavına yetişircesine gaza bastım. Kaza yapmasam iyiydi. Evet, gerilmiştim ama navigasyon "Hedefiniz soldadır." diyince rahatladım, yetişmiştim, daha iki dakika vardı. Restorana girip rezervasyon yaptırdığımız masaya doğru ilerledim, arka taraftaki açık alandaydı. Bu sırada restoranı incelemeye başladım. Duvarları krem rengiydi ve altın rengi işlemelerle doluydu. Masalarda beyaz bir örtü vardı ve insanlar yemeklerini yiyorlardı. Herkes oldukça şık giyinmişti restoranın cazibesini göz önünde bulundurarak. Çeşitli kokteylleriyle gerçekten oldukça lüks bir restorandı.

Etrafa baka baka arka tarafa gelmiştim. Masamıza doğru yürürken Eyfel'in tam karşıda olduğunu görüp gülümsedim. Masamıza yaklaşınca Atlas'ın çoktan geldiğini gördüm.

"Atlas, bu çok güzel! Neden restoranın eyfel kulesi manzaralı olduğunu söylemedin bana?"

"Sürpriz olsun diye. Bu akşam sana bir çok sürprizim var." etrafa bakıp gülümsedim. Gökyüzü simsiyahtı ve yıldızlar ve ay yukarıdan bize gülümsüyordu.

"Atlas, çok teşekkür ederim hayatımı güzelleştirdiğin için." birbirimize alışmıştık ama hala "aşkım, balım" gibi hitaplar kullanamıyorduk. Ne bileyim, klişe geliyordu herhalde.

"Benim hayatıma giren sensin." diye mırıldandı bana yaklaşırken. Uzun uzun bakıştık bir süre. Daha sonra bakışmamızı bozan garsonun sesi oldu. İngilizce bir şekilde siparişlerimizi verdik ve sohbet etmeye başladım.

"Ee, albüm çıkaracaktın hani ona ne oldu?"

"Ya onu ertelediler. Konya'ya büyük bahar festivali mi ne varmış. Benim de orada olmamı istiyorlarmış. Uzun zamandır da Konya'ya girmiyorsun diye albümü ertelediler." dedi. Normalde festivaldir, konserdir falan bu işleri severdi, neden üzgündü anlayamamıştım.

"Ee, sen konser yapmayı daha çok seversin, ne oldu, neden yüzün asık?" diye sordum merakla.

"İşin kötüsü," diyip iç çekti. "Sen gelemiyorsun."

"Aa, nedenmiş o?"

"Sadece ben ve asistanım, bir de ses ekibi falan cart curt onlarla gidecekmişiz. Nedenini sordum sade olmasını istiyoruz dediler."

Yeni asistanı kadın olsaydı yaygara koparırdım ama iyi ki erkekti.

"Olsun, bensiz de eğlenirsin. Ne olacak?"

Biz sohbetimize devam ederken yemekler geldi. Yemeğin tadından anlaşılıyordu mekanın kalitesi.

İştahla yemeğe başladık. Sırf Atlas'la yemek için akşam yemeği yememiştim ve baya açtım. Onun da aynı durumda olduğunu düşünüyordum. Yaklaşık yarım saat sonra her şeyi silip süpürmüştük zaten. Eyfel'in ışıkları önünde sohbet ediyorduk. Bir süre sonra yine garson helip tabaklarımızı aldı. İçecek isteyip istemediğimizi sordu. Atlas ikimize de şarap istedi. Şu ambiyansyta biraz şarap içmek en çok isteyeceğim şeydi zaten, başımla onayladım. Garson siparişlerimizi alıp gitti.

"İyi bari, ben de sana hediyeni vereyim." dedim ve çantamdan ördüğüm atkıyı çıkarıp ona uzattım. Mavi bir paketin içindeydi.

"Teşekkür ederim Ayla, hiç gerek yoktu." dedi ve açmaya başladı.

"Yaa, yok muydu? Haftalardır ne alacağımı merak edip trendyol geçmişimden hepsiburada geçmişime kadar hepsine bakan sen değil miydin?"

Yüzüme şokla baktı.

Utangaç bir tavırla "Nereden anladın sen onu ya?" diyip paketi açmaya devam etti.

"Sorun olmadı ki zaten, ne kadar arasan da bulamazdın ne aldığımı."

Dediğimde paketi açmıştı. İçindeki beyaz, yünlü atkıya merakla baktı.

"Sen mi ördün?" dedi ve gülümseyerek bana döndü.

"Evet, kendi ellerimle."dedim ve tek marifetimin bu olduğunu belli etmemeye çalışarak devam ettim.

"Beğendin mi?"

"Bayıldım. Gerçekten çok, çok teşekkür ederim. Daha güzel bir hediyem olmamıştı." dedi ve atkıyı boynuna doladı.

Gülümsedim. "O takım elbiseyle o atkı pek olmadı sanki. Çıkarken takarsın."

"Yoo," diyerek yüzüme baktı. "Evde de takacağım bundan sonra, denize girerken de."

"Hadi ya, denize atkıyla mı gireceksin?" diye alayla sordum.

"Evet, ne olmuş?" diye şakayla cevap verip devam etti.

"Benimki seninkinin yanında biraz sönük kaldı ama neyse. Ayla, yanıma gelir misin?" dedi. Ayağa kalkıp yanına yaklaştım. Ayağa kalktı. Yüzünde heyecanlı bir ifade vardı. Hiç beklemediğim bir şey yaptı ve diz çöktü.

"Ayla, benimle evlenir misin?" dedi ve cebindeki yüzüğü çıkardı. Şok içinde yüzüne baktım. Gerçek miydi bu? Etrafımızdaki insanlar bize bakmaya başladı. Gülümsüyorlardı. İçlerinden birisi yabancı olduğumuzu anlayarak "Say yes!" diye bağırdı. Ben ise gözlerim dolu Atlas'a bakıyordum.

"Evet." diye fısıldadım mutluluktan titreyen sesimle. Sonra yüksek sesle söyledim. "Evet!" diye. Etrafımızdaki insanlar Türkçe bilmiyordu tabii ki, ama bağırarak neşeli bir şekilde söylediğimden kabul ettiğimi anlamışlardı, alkışlıyorlardı.

Atlas'ın da gözleri hafif dolmuştu. Ayağa kalktı, elindeki yüzüğü yüzük parmağıma taktı. Tam o sırada duyduğum bir sesle irkildim. Eyfel'in oradan havai fişek sesi geldi. Evet, Atlas Aycan bunu da düşünmüştü. Bir süre havai fişekleri izledik beraber.

"Yaa, bu da senin işin, değil mi?" diye sordum. Başıyla onayladı.

"Biliyor musun, bana ilk yazdığın gün, haftaya evleniyoruz dediğin gün bir gün gerçekten seninle evleneceğimi aklımın ucundan bile geçirmezdim."

"Ben de Atlas Aycan. Ben de."

Anonim KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin