tell me why

35 8 23
                                    

En sonunda karne günü geldiğinde neredeyse tüm öğrenciler bir an önce karne saatinin bir an önce gelmesini ve evlerine geri dönmeyi düşünüyordu ama karne dağıtımından sonra iş bitmiyor, ayrıca kapanış töreniyle de bitirmeleri gerekiyordu. 

Herkesin bildiği gibi önce müdürler klasik bir konuşma yapar, sonra dönemin ilk üçü kürsüye çağırılır, ödülleri takdim edilir en sonda fotoğrafları çekilir ve geri yerlerine geçerler.

Margaret da sınıfına gelmiş bir şekilde bir yandan saatini kontrol ediyor diğer yandan da belki Nathaniel'ı  görebilirim umuduyla koridora bakıyordu. 

Yine ortalıklarda kimsenin de oşmadığını görünce , buna sınıf öğretmenleri de dahildi , en sonunda derin bir nefes verdi ve bir dönem içinde ne çok şeyin değiştiğine kendi de tekrar hayret etti. 

Önce yarışma için grubun oluşturulması,Edgarla yakın arkadaş oluşlarını ki bu cidden beklenmedikti ama tabi ki en beklenmedik olanı Margaret'ın kendi duygularını fark etmesi ve en sonunda zor da olsa kabullenmiş olmasıydı. 

Kendisine karşı zaten dürüst olmak gerekirse zaten en başından beri Nathaniel'dan nefret ediyor değildi. Öncelikle nefret kelimesinin kendisi zaten çok ağır bir kelimeydi. Nefret kelimesi bir nevi bir şeyleri kabul ediştir zaten. 

Bazen en büyük sevgilerin hayal kırıklıkları , hüsrana uğradıklarında nefrete döner. Çünkü bir şeylerin olacağına inanmışsınızdır ve bir şekilde tüm umutlarınız elinizden alındığında yapabileceğiniz tek şey bu hayal kırıklığınızı ve acınızı daha hafif atlatabilmek için farkında olmayarak duygularınızı nefrete çevirmek olabilir.

En azından bunu başardığınıza kendinizi inandırabilirsiniz,gerçekten öyle olmasa da. 

Margaret şimdi tam olarak ne yapması gerektiğini bilmiyordu ama biraz da olacakları akışına bırakmak , bir kere de olsun her şeyi kontrol etmek zorunda hissetmemek istiyordu. Kısacası birazcık özgürlük istiyordu. 

Ve buna benzer daha bir sürü düşünceyi kafasından geçiriyor , zamanın bir an önce akıp gitmesini istiyordu. En sonunda öğretmenleri sınıfa girince düşünmeyi yarıya kesti ve sınıfça bir sohbete başladılar. 

***

Sonunda zilin sesi çaldığında tüm sınıflar bahçeye çıktı. Sıralarına geçtiler,müdür gelmeden önce mikrofonun ayarlarının yapılmasını beklediler. Margaret görme umuduyla tekrar etrafa etrafında bakındığında bu sefer görmeyi başladı ve hiç bakmamış gibi geri önüne döndü. 

''Dokuzuncu sınıf derece öğrencilerini yerlerine gönderiyor ,onuncu sınıfların ilk üçünü açıklamakla törenimize devam ediyoruz!'' Müdür Fitzgerald'ın sesiydi bu. 

Büyük bir alkış koptu. Margaret'ın gözleri sadece tek bir kişiye odaklıyken başka hiçbir şeye bakmamıştı bile,her neyse artık kendisi için önemli kısımlar başlıyordu. 

 ''Öncelikle onuncu sınıfların üçüncüsü...''

Edgar Allan Poe ! Kendisini sahneye davet ediyoruz. 

Bu Margaret için şaşırtıcı bir sonuç olmadı ama yine de elleri acıyana kadar alkışladı. Edgar'a olduğu yerden el salladı. Edgar da ödülünü alıp kenara çekildi.

Şimdi ise bir senedir çabaladığı emeklerinin karşılığını alıp almayacağını öğrendiği an geliyordu. Etrafındaki sesler bir anda boğuklaştı, kalbi güm güm atıyordu ve şuan odaklandığı tek şey müdürün kimin adını söyleyeceğiydi.

''Lütfen bu sefer benimki değil , benimki olmasın.'' diyerek tekrarlıyordu Margaret.

''Şimdi ise sırada...Onuncu sınıfların ikincisi...'' 

street lamp | hawmitch Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin