2. Bolum | Beklenmedik Olaylar

38 5 3
                                    

Nihayet ders bitmişti. Adını hala daha bilmediğim yeni öğretmen tüm ders boş boş konuşup başımın etini yemişti. Neyse ki ilk günden ders işlemeye kalkmamıştı, bu nedenle mutluydum. Başımı sıradan kaldırıp sınıfa göz gezdirdim. Çok sessizdik, kimse birbiriyle belki de henüz konuşmamıştı. Baran muhtemelen hava almak için sınıftan çıkmıştı. Ben ise kafamı tekrardan sıraya koydum.

Bir süre sonra bir öğretmenin sınıfa girmesiyle bazıları hemen ayaklandı. Diğerleri de anlam vermek istiyormuş gibi yavaşça ayağa kalktılar. Baran hızlı adımlarla içeriye girdi ve yerine geçti. Sınıfta ayağa kalkmayan ben, 2 erkek ve 1 kız vardı. Öğretmenin gür bir sesle "Kalk!" diyişini duyunca ben hariç herkes korkuyla ayağa kalktı. Ben kalkamazdım çünkü dizim oturup kalkarken çok zorlanıyordu.

Ben mahcup olmuş şekilde etrafıma bakarken herkes bana kalk dermişcesine bakıyordu. Daha sonra gözlerim öğretmenin gözleriyle buluştu ve öğretmen "Hey sen! Kalk diyorsam kalkacaksın terbiyesiz!" diye bağırdı. Korkudan ne yapacağımı şaşırdım.

Ağzımı açıp bir şeyler söyleyecekken Baran birden bire kollarımdan tutarak beni yavaşça kaldırdı. Kulağıma doğru eğilip "Bu Hüseyin Hoca, çok disiplinli ve sert bir öğretmen. Buraya geldiğinden beri böyle. Sen ona aldırma" diye fısıldadı.

Ben öylece ayakta kalakaldım. Baran bana bakıyordu, ben önüme. En sonunda Baran bakışlarını kaçırıp öğretmene döndü. "Hocam, Simay bilerek oturmuyor. Onun ayağı yaralı bu yüzden kalkamadı." dediğinde öğretmen bana döndü ve bana doğru baktı. Utançtan erimek üzereydim, ilk günden rezil olmuştum. Açıklama yapmam gerektiğini düşündüm ve atladım. "Hocam, bugün koşarken sert bir şekilde yere düştüm. Kalkıp oturmakta zorlanıyorum. Kusura bakmayın." dedim.

Hoca bize dönüp, "Yeter, daha fazla sizinle uğraşmak istemiyorum." diyip gözlüğünü düzeltti. "Oturabilirsiniz." dedi ve herkes oturdu. Utancım hala geçmemişti çünkü tüm sınıfın önünde rencide olmuştum ve normal değildi. Ben oflayarak kafamı sıraya yatırdım ve ellerimle yüzümü kapattım. Bir kaç saniye sonra sıradan gelen seslerle anladım ki Baran bir şeyler karalıyordu, veya yazıyordu. Kafamı hafifçe kaldırıp ona baktım ve bir şeyler karalamakta olduğunu gördüm. Önemsemedim ve kafamı geri masaya koydum. Baran birden saçlarımın arasına bir kağıt bıraktı ve kısık sesle kıkırdadı.

Saçlarımın arasındaki kağıdı tutarak kafamı kaldırdığımda Hüseyin Hoca'nın sesinin birden kesildiğini farkettim. Panik olmuştum ama neler olduğunu da anlamamıştım. Hoca yanımıza doğru yaklaşınca kalp atışlarım iyice artmıştı.

Hüseyin Hoca bir bana bakıyordu, bir Baran'a. Baran stresten alt dudağını dişliyordu. Baran kağıdı saçımdan almaya hamle yaptığında Hüseyin Hoca Baran'ın eline sertçe vurdu ve "Kağıdı derhal bana ver!" diye bağırdı. Baran titreyen elleriyle kağıdı Hüseyin Hoca'ya doğru tedirginlikle uzattı.

Hoca kağıt elinde tekrardan tahtanın
önüne geçti ve boğazını temizledi. Daha sonra "Evet gençler, şimdi arkadaşınız Baran'ın yaptığı gibi derste nasıl notlaşmamalıyız bunu öğreneceğiz." dedi. Sınıftan şaşırma sesleri ve gülme sesleri karışık sesler yükseldi. Baran'a baktığımda gözleri dolmuştu ve hala alt dudağını ısırıyordu.

Hüseyin Hoca, başlıyorum anlamında kafa sallayınca Baran uzun bir of sesi çıkardı. Hoca tuhaf bakışlarla Baran'a doğru bakarken sınıftakiler Baran'ın bu haline gülüyorlardı.

Biraz daha dayanamasaydım gözlerim dolacaktı çünkü bu olay bana büyük bir dejavu yaşatmıştı, neyse ki geçmişimi kimse bilmiyordu.Fakat yine de ilk günden moralimin bozulmasına izin veremezdim bu yüzden kafamı geriye doğru yatırıp göz yaşlarımı dikkatlice sildim.

Hüseyin Hoca net bir ses tonuyla, "Olamaz, Barancığım. Derste hem notlaşarak saygısızlık yapıp, üstüne hocaya oflanmak hiç olamaz. Şimdi ben ikinci uyarıyı seninle başka bir yerde yapmadan, lütfen ağzını kapalı tut." dedi ve tebessüm etti. Baran çaresiz bakışlarla etrafına bakmaya başladı. En sonunda sustu kaldı. Yüzüne doğru baktığımda ifadesizdi ama gözlerinden okunabilen bir utanç içindeydi. Hüseyin Hoca derin bir nefes aldığında Baran elini saçlarına geçirdi ve titremeye başladı.

Hüseyin Hoca, "Evet, başlıyoruz. Geçen sene Baran arkadaşınızın çok yakın bir arkadaşı vardı. Onunla derste notlaşırken onları yakalamıştım. Üstelik bir uçtan bir diğer uca notlaşıp farkedilmediklerini sanıyorlardı." dedi ve sınıfa doğru baktı. Sınıftan kahkahalar yükselince Baran'ın gözlerinin dolduğunu farkettim.

Baran hızlıca ayaklandı. Hüseyin Hoca, Baran yürürken arkasından ona sırıtarak baktı. Daha sonra Baran aniden kapıyı açıp dışarıya çıktığında hoca sahte bir üzgün suratla kapıya doğru baktı. Ve dilini 3 kez damağına vurup önüne döndü. Bir öğretmene hiç bu kadar sinirlenmemiştim.

(Baran Yıldırım)

Hüseyin hoca resmen beni aşağılamıştı ve bunu gram haketmiyordum. Hesaplamalarıma göre 6 dakika sonra öğle teneffüsü vardı ve evet, ben burada sadece 6 dakika daha bekleyip gidecektim. 11. Sınıfın daha ilk gününden bu kadar rezillik fazlaydı.

Koridorda tuvalete doğru ilerlerken kolumdaki saate baktım. 5 dakika kalmıştı. Adımlarımı hızlandırmaya karar verdim. Sonunda tuvalete ulaşabilmiştim. Etrafa göz gezdirdim. Ne kadar olabiliyorsa temizdi. Boş bir kabine girdim ve beklemeye başladım. Saatimi sürekli yokluyordum. Son 3 dakika kalmıştı. Resmen sıkılıyordum diyemem ama vakit geçmiyordu. Birden içeriyi muhtemelen bir erkek öğretmenden gelen kalın bir ses doldurdu. Pek kulak asmak istemedim ama nedense stres olmuştum. Saatime baktım. Son 2 dakika. Dakikalar sanki su gibi akıyordu.

Pek kulak asmak istemediğimi söylemiştim, ama ismim geçince durumlar değişti. Adam "Baran Yıldırım" dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Kalp atışlarımın hızı o an kaça katlandı ben de bilmiyordum. Dikkatlice kulak verdim. Adam şunları ekledi, "Evet, bizim Hüseyin bununla uğraşmış. Sonra sınıftan basıp gitmiş. Korkak tabi, alışığız hepimiz bu tiplere. Öğle teneffüsünden sonra hala ortalıkta olmazsa hepimiz onu arayacakmışız." dediğinde stres katsayım giderek yükseldi.

Tedirgin miydim? Korkuyor muydum? Gerginlik miydi? Hiç birinden dolayı değildi ama titreyen ellerimle saatimi tekrar yokladım. 1 dakikadan bile az kalmıştı. Yan taraftaki kabinden kapı kapanma sesi duydum ve yerini akan su sesleri doldurdu. Su sesleri kesildiğinde ve adım sesleri uzaklaştığında derin bir nefes aldım. Biraz kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Tekrar saatime baktığımda süre bitmişti.

Dışımdan sadece kendim duyabileceğim bir ses ile mırıldandım. "Öğle teneffüsünü bekler miyim sanıyorsunuz? Tuvalete bakmayı akıl edebilecek kadar zekisiniz sanmıştım." ve daha sonra güldüm. Beklenmedik bir anda koridoru kalabalık sesi doldurunca aceleyle kendimi temizlik odasının içinde buldum. Neden bunu akıl edememiştim? Elbette daha çok beklemeliydim çünkü herkesin öğle teneffüsünde dışarıya çıkması gerekiyordu. Birden saatim odayı aydınlattı. Birinden mesaj gelmiş olmalıydı çünkü saatime temas etmemiştim. Ve evet, annem bana mesaj atmıştı. Mesajda "11. Sınıfın ilk günü nasıl geçiyor Baran?" diyordu. Mesaja şöyle yanıt verdim "Oldukça kötü," ama umarım annem endişelenmezdi. Annem hızlıca gördü ve yanıtladı. "Evde bunu konuşacağız, önceden yaşadıklarını tekrar yaşamıyorsundur umarım. Eğer öyleyse okul aile birliğinde olduğumu hatırlamanı isterim güzel oğlum. Şimdi gitmem gerek, hoşçakal oğlum." baya üzülmüştüm ve bu ellerimle ağzımı kapatmama neden oldu. Ama bu üzüntü kısa sürmüştü. Koridordan gelen sesler kesilince temizlik odasından çıkıp sınıfa doğru koştum. Eşyalarım zaten çok dağılmamıştı bu yüzden hemen çantamı kaptım ve arka kapıdan çıkmak için sınıftan ayrıldım.

Geçmişin Kaderi | 💌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin