3. Bölüm - Karmaşıklıklar

35 4 6
                                    

(SİMAY BALKAN)

Öğle teneffüsü için aşağı inmiştik. Aklım hala Baran'daydı, sınıftan çıkıp gitmişti ki çok haklıydı da. Bir hocanın bu gibi bir davranışı yapabildiğine inanamıyordum. Baran önceden de bu okulda olduğu için onu tanıyordu ve beni uyarmıştı ama ben bir hocaya karşı ön yargılı davranmak istememiştim. Şimdi asla ona şans vereceğimi sanmıyordum.

Bugün okul yemekhanesinde en sevdiğim yemek vardı, fakat boğazımdan bir lokma geçmiyordu. Ağzımdaki lokmayı yuttuğum an midem bulandı. Baran acaba ne yapıyordu...Okulun ilk gününden böyle bir şey yaşanmasaydı, daha mutlu olur muydu, olur muydum? Ben tüm bunlara kafa yorarken o nelerle mücadele ediyordu kim bilir.

(BARAN YILDIRIM)

Çıkış kapısına neredeyse ulaşmıştım. Giriş katın böylesine boş olması beni şaşırtıyordu. Herkes niye aynı anda yemek yerdi ki? Resmen benim okuldan kaçmam için plana ortak olmuşlardı. Giriş kat bomboş olsa da adımlarımı hızlı tutmaya gayret gösteriyordum. Birine yakalanmam sanki an meselesiydi. Okuldan çıkmama ramak kalmışken arkamdan bir ses duydum, "Hey! Olduğun yerde kal." diyen bir sesti bu. Sırtımdaki çantamı boş kalan diğer koluma geçirdikten sonra var gücümle koşmaya başladım. Arkamı sık sık yoklamaya özen gösterdim. Baktığımda arkamdan gelmeyi bırakmıştı, ama elinde muhtemelen telsiz olan bir şeyi tutuyordu ve ağzına götürdü. O sırada adımlarımı yavaşlatıp en sonunda duraksadım. Derin nefesler alıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Yoldan geçen boş bir taksi gördüm. Elimi yola doğru uzattım ve taksi tam önümde durdu

"Buyur genç adam, ne işin var okul saati dışarılarda."
"Kolay gelsin abi, beni evime kadar bırakabilecek miydin?"
"Paran varsa taksi de var, buyur atla."

Taksinin kapısını açtım ve içeriye oturdum, param olduğundan emin değildim bu yüzden aceleyle çantamın ön gözünü yokladım. Yetecek kadar param vardı. Zaten evim yakındaydı sadece yürüyemeyecek kadar yorgundum.

5-6 dakika süren yoldan sonra evime ulaştım. Taksiciye parayı uzatıp taksiden indim. Villamızın girişine doğru ilerlemeye başladım. Villa da denemezdi, 2 katlı müstakil bir evde yaşıyordum. Kapıyı 3 kere tıklattıktan sonra annem kapıda belirdi. Endişeli gözlerle bakıyordu. "Sen miydin oğlum? Beni çok endişelendirdin. Okuldan çıkıp böyle gelinir mi, başına iş alma sakın." diye beni azarladı annem. Ama amacı asla azarlamak değildi. Gözlerinden okunabilen bariz bir endişe içindeydi. "Anne sana her şeyi anlatacağım, lütfen sakinleş ve salonda beni bekle." dedim anneme ve odama doğru merdivenlere yöneldim.

Üstüme olabildiğince rahat bir şeyler giyip anneme olup bitenden bahsedecektim. Umarım gerekeni yapardı.

(SIMAY BALKAN)

Baran hala yoktu. İlk günden en iyi arkadaşım olan o çocuk kayıplara karışmıştı. Böyle bir şeyi nasıl kabullenebilirdim? Sınıfta çantası yoktu, belli ki okuldan kaçmıştı. Ne annesine ne babasına ulaşılıyordu. Çıldıracaktım, çıldırmak üzereydim.

Ya başına bir şey geldiyse? Ya kaçırıldıysa? Ya okulda büyük sınıflar arasında tutuluyorsa? Tüm bu düşünceler beynimin zonklamasına sebep oluyordu.

Arkamdan gelen öğretmenin sesiyle irkildim. "Simaycığım, o senin sıra arkadaşın ya. Sorun etmeyeceğini düşünüyorsan dolabını kontrol eder misin?" dedi Yeliz Hoca. Kendisi müdür yardımcımızdı. "Elbette hocam." diyerek sınıftan çıktım. Baran'ın dolabını açtığım anda dolap kapağı yere düştü. Panikle geriye sıçradığımda bütün defter,kitap,ne varsa onlar da yere düştü. Korkuyla etrafıma baktığımda kimse yoktu. Yere düşen defter,kitap ne varsa bütün hepsini kendi dolabıma koydum. Daha sonra sınıfa gittim. Yeliz Hoca beni bekliyordu. "Dolabında hiç bir şey yok hocam, ama maalesef kapağı kırıldı." dedim. Yeliz Hoca telaşla dolapların olduğu yöne ilerledi. Dolabı gördüğünde elini ağzına götürdü ve eğilip düşen kapağı yerden kaldırdı. Bana doğru döndü ve, "Bu talihsizliği müdüre bildireceğim. O kapağını mutlaka tamir ettirecektir. Endişelenme sen tatlım." dedi Yeliz Hoca. Gülümsedim ve kafamı salladım. Yeliz Hoca koridorda ilerlerken arkasından biraz bakındım. Gözden kaybolduğunda sınıfa doğru koştum. Çantamı aldım ve kendi dolabıma koyduğum
Baran'ın eşyalarını çantama tıktım. En sonunda çantamın fermuarını çekip sınıfa geri bıraktım. Bunu neden yaptım bilmiyordum ama içimden bir ses bana bunu yapmamı söylemişti. Bir şeyler sezmemek elde değildi.

(BARAN YILDIRIM)

Annem karşımda, ağzı açık, eli ağzında bir şekilde bana bakıyordu. Gözleri mi dolmuştu? Hayır bunu uyduruyor olmalıydım.

"Anne iyi misin?"

Annem susmuştu. Boğazıma bir yumru oturdu.

"Anne, iyisin. Değil mi?"
"İyiyim oğlum. Biraz sinirlerim bozuldu sadece."

Ayaklanıp anneme sarıldım. Ona anlatmakla asla hata yapmamıştım.

"Sana bunu yapanı ben affeder miyim sanıyorsun?"
"Abartma anne.."
"Affetmem oğlum, affetmek ne kelime. Geberteceğim ben o manyağı."
"Ben yarın okula gitmesem peki?"
"Tamam gitme oğlum, görecek o zaten. Ama biri beni çok ısrarla aradı, açsam iyi olur."

Başımı aşağı yukarı salladım. Annem telefonuyla kendi odasına doğru ilerlediğinde onu dinlesem mi diye düşündüm, fakat daha sonra bunun yanlış olduğunu hatırlayıp kararımdan döndüm.

(SIMAY BALKAN)

Resmen sınıfça yanan biz olmuştuk. Herkes teker teker müdüre ve Yeliz Hoca'ya ifade veriyordu ve derslerden kaytarıyordu. Bir kaç kişiyi kalıcı olarak yanlarına almışlardı. Sıra henüz bana gelmemişti ama ben de ne yapacağımı bilmediğimden gergindim.

"Simay Balkan, sıra sende."

Arkamı döndüğümde Yeliz Hoca bana içtenlikle gülümsüyordu. Belimde hafifçe gezinen bir el hissediyordum ve bu elin sahibi Yeliz Hoca'dan başkası değildi. İçimdeki gerginliği hissetmiş olsa bile belli ki bunu hafifletmek için uğraşıyordu.

İçeriye girdik ve ifadem başladı.

"Hoşgeldin kızım, Simaydı değil mi?"
"Evet müdire hanım."
"Baban savcı ve annen ise evden çalışan bir psikolog."
"Doğrudur müdire hanım."
"Varlığın hakkında az çok şey biliyorum Simaycığım. Senin bu çocuğu böyle bir yola sokacağını sanmıyorum."
"Nasıl bir yoldan bahsediyoruz?"
"Okuldan kaçmış. Annesine biraz önce ulaştık ve annesi eve geldiğini söyledi. Yani güvende. Ama onu buna zorlayan şey ne olabilir?"
"Bir saniye siz olaydan haberdar değil misiniz?"
"Olay mı? Olay diye bir şeyden haberimiz yok bizim. Her şey gayet yolundayken olmadı mı bu?"
"Tabiki hayır. Onunla henüz bugün tanışmış olsam da mantık olarak kimse durup dururken okuldan kaçmaz öyle değil mi?"
"Yani bir bakımdan haklısın ama diğerlerini hiç öyle demiyor?"
"Kader insanların dedikleriyle hep ters düşer müdire hanım. İnsanlar kadere karşı gelmeyi sever."
"Dediklerinle olayı bağlaştıramıyorum. Net olabilir misin Simaycığım?"
"Diyorum ki, Hüseyin Hoca derste Baran'ı oldukça açık bir şekilde herkesin ortasında küçük düşürdü. Bas baya zorbalık denilebilir buna. Ama diğerleri tehdit altında mı bilmem, size söylememişler."
"Hüseyin hoca bunu yaptı daha sonra neler oldu peki?"
"Baran hiç bir şey demeden sınıftan çıktı ve bir daha onu görmedik. Sonrasını biliyoruz zaten."
"Simay seni eve gönderelim biz. Sen bugün bize çok yardımcı oldun, sana ödül."
"Çok teşekkürler müdire hanım."
"Asıl biz teşekkür ederiz Simay."

Sınıfa doğru mutlu bir şekilde koştum. Çantamı sırtıma geçirdim ve çıkış kapısına doğru ilerledim. Özel şoförümüzü aradım ve gelmesini söyledim. 2-3 dakika sonra kapıda özel şoförüm belirdi. Okuldan çıkıp siyahlığıyla dikkat çeken limuzinimize bindim. Eve doğru yola çıktık. Yolda pencereden bakarken aklım hep doluydu. Sınıftakiler olayı müdire hanıma anlatmamış, müdire hanım bilmiyor. Neydi bu karmaşıklıklar? Her şey anlamsız geliyordu...

Geçmişin Kaderi | 💌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin