11. Bölüm : Günümüzün Kaderleri

12 2 0
                                    

Babamla el ele tutuşup koridorda yürüyorken arkamdan annemin bağırma sesleri geliyordu. "Ercan! Bırak kızımı son kez göreyim pislik!" diye haykırıyordu annem. En son babamın aniden duraksamasından annemin geldiğini anladım. Güvenlikler peşinden koşuyorlardı.

"Gerizekalı, kızımı bana göstermeden nereye gidiyorsun?"

Annemle yüzleşmek istemiyorum. Babama doğru bakışlarımı çevirdiğimde aklımı okuyabilmesini diledim. Babam da bana döndü ve gülümsedi. Annemle göz göze gelmemek için savaş veriyordum, çünkü bunun için özgüvenim yoktu.

"Beste, laflarına dikkat et. İşinde gücünde bir savcı olarak sana olan saygımı koruyorum ama sen çizgiyi aşıyorsun! Azıcık kızını düşünüyorsan bunu da düşün? Mesela senin kızınla görüşmenin onun psikolojisini daha da bozacağını hiç düşündün mü Beste? Bir çok boşanma davasına tanık oldum, inan bana bir süre Simay ile görüşmemen gerekiyor. Ayrıca hayatımdan da çık. Artık evli değiliz."

Babam bir çırpıda yüzük parmağındaki altın alyansı çıkarıp yere doğru fırlattı. Ağzımdan bir şaşkınlık nidası döküldü. Annem bir yüzüğe baktı, bir de babama. Babam ise gram pişmanlık duymadan kendinden emin bir tavırla anneme doğru bakıyordu.

"Beste, sakın olayı büyütmeye kalkma. Biz artık resmi olarak boşandık, bunun bilincinde ol." dedi babam tok bir sesle. Dudakları düz bir çizgi halindeydi. Daha sonra bana döndü ve 'hadi' dermişcesine omzumdan tutup beni hafifçe öne doğru ittirdi.

Anneme dönüp bakamadım, ama muhtemelen şok içinde öylece kalmıştır. Peki ya o yüzüğünü atar mıydı? Veya babamın alyansını alır mıydı.. Bunların olma olasılığı şimdiki noktadan bakarsak düşündüğümden çok ama çok farklı olabilirdi.

Özel şoförün arabasına doğru ilerledik. Durumu biliyorlardı aslında ama bizi dinlemeleri normalde yasak. Ben bildiklerini biliyordum ama babam insanın ister istemez bazı şeylere kulak misafiri olduğunu bilmiyor gibi olayı korumalara ve şoföre açıkladı. Hepsi sahte bir şaşkınlıkla tepki verdiler. Güldüm. Hah. Rol yeteneklerine bak.

Şoför eve doğru sürmeye başladı. Babam annemin eşyalarını bir valize yerleştirip kapının önüne koyacaktı. Fazla ağır olmaz mıydı, diye geçirdim içimden. Her ne kadar annem suçlu olsa da belki evden eşyalarını almaya geldiğinde onunla bir iki kelime de olsa konuşmak istiyordum. Sonuçta bir daha onu nerede bulabilirdim?

Ama babam hala ciddiyetini koruyordu. Hiç pişman değildi ve vicdanı da sızlamamıştı. Olaya düz bakıyordu ve olması gereken de buydu. Geçmişi yada geleceği katmadan düz düşünmek her zaman mantığını dinlemektir. Sonuçta günümüzde yaşananlar en önemlisi değil midir zaten?

Acaba annem ne yapacaktı? Baba evine döner miydi yoksa o salak adamın yanına mı taşınırdı.. Dedem onu kesinlikle eve alırdı ama o salak adam onu kullanmıyorsa ben bir şey bilmiyorum.

Babamın ve de annemin ikişer hatları vardı. Olası bir durumda birini iptal edip diğerini kullanmaları için. Fakat bu hatları birbirileri bilmiyorlardı, çünkü boşanacakları o zamandan belliydi ve bunu yapma sebepleri de tam olarak buydu. Kavgalarını hatırladığımda çocukluğumun iğrenç günleri gözümün önüne gelmişti. Yazık bana.

Birden babamın telefonundan tüm arabayı dolduran bir şarkı sesi duyuldu. Bu şarkıyı biliyorum. Sezen Aksu - Kaybolan Yıllar değil mi bu?

Dönüşü yok, beraberce karar verdik ayrılmaya.
Alışmalı arkadaşça yolları ayırmaya.
Şimdi artık göz yaşları gereksiz akmamalı.
Alışmalı kendi yaramızı kendimiz sarmaya.

Tam da içinde bulunduğumuz durumu anlatan bir şarkı ve sözlerdi bunlar. Bu şarkı susmuyor muydu? Babamı beklemeden ağlamak üzereydim.

Şimdi bana "Yeniden ister misin?" deseler.
Tek bir söz bile söylemeye hakkın yok.

Babam ne yapıyordu? Acısını şarkılardan dinleyince geçecek miydi? Babamı şarkı dinlerken canlı ve kanlı ilk defa görüyordum desem yalan olmazdı.

Babamın derin ve ağır nefeslerini dinledim bir süre şarkının duygusal melodisi eşliğinde. Babam sürekli boş yüzük parmağının etrafında diğer elini gezdiriyordu. Babam bu sefer gerçek anlamda pişmandı. Yüzünden bile okunabilen bir pişmanlık hem de.

Sonunda eve gelmiştik. Korumalar kapımızı açtı ve dışarıya çıktık. Eve doğru yürümeye başladık. Babamın yüzüne bakmıyordum çünkü onu ağlarken görmek istemiyordum. Ağlıyor muydu ki? Baban bu kadar güçsüz müydü Simay?

Evden içeriye girdiğimizde babam aceleyle telefondan bir kaç sayı tuşladı ve telefonu kulağına götürdü.

"Gel. Bekliyorum."

karşıdan muhtemelen cevap bile gelmeden telefonu kapattı. Telefonu kulağından yavaşça çekti. Koltuğa doğru uzun uzun bakıyordu. Arkası bana dönüktü.

Hemen değil, yalnızca evdeki o korkunç sessizlikle geçen bir kaç dakika ardından zil çaldı. Kim olabilirdi? Babamın gel dediği kişi. Ama kim?

Kapıyı yavaşça araladım. Baktığımda annemle karşılaşmak beklediğim en son şeydi. Annem bana baktığında kapıyı tam kapatacakken babam arkamdan gelip kapıyı sonuna kadar açtı. Bana döndü ve "Simay sen odana git." dedi. İkiletmedim ve hızlı adımlarla odama ilerledim. Ama yukarıdan onları izleyecektim.

"Geç Beste." dedi babam ve tam görüş alanıma girdiler. Merdivenlerinin kenarında küçülüp onları izliyordum. "Özür dilerim Ercan." dedi annem ve babama aniden sarıldı. Babam annemi sarmaladı. Biraz içerleyip öylece beklediler. Geri çekilen babam oldu. "Beste neden?" diye sordu babam. Annem babamın tam gözlerinin içine baktı. "Seninle kavgalarımızın arttığı dönemdi. Sana çok kızgındım ve kendime bir yedek plan yapmam gerekiyordu. Tayfun ile zamanla birbirimize yakınlaştık. Bebek, hataydı Ercan. Gerçekten bilerek değildi. Bir süre hep düşürmeye çalıştım, ama olmuyordu. İyice karnım şiştiğinde bir şeyler yapmam gerekiyordu. Uzun süre bir şey yemedim, farketmişsinizdir. Bebek ölsün diye çabaladım. Küçük bir can'ı yok yere almak, bana düşmezdi. Hem de onun hiç bir suçu yokken. Ama yapmaya çalıştım. Hala karnımda, Ercan." dedi annem. Babam gözlerini annemin karnına çevirdi. Bir süre gözleri orada oyalandı. Daha sonra anneme dönüp, "Peki ya o video?" dediğinde annem öylece kalmıştı. "Aşığım, ona. Zamanla aşık oldum Ercan. Ne yapabilirdim düşünemedim. Evet, oradaki tüm hislerim gerçek. Aldattım seni evet. Kabullen bunu artık Ercan. İkinci hatlarımıza geçeceğiz, arama beni sakın. Yeni bir hayat kuruyorum kendime. Bebeğim sağlıklı şekilde doğacak, Tayfun ile evleneceğiz. Güvenmeseydin bana." annem bunları söylerken sanki kendi sözleri kendine tokat gibi çarpıyormuşcasına gözleri dolmuştu. "Öyle mi, Beste? Peki. Peki Beste tamam." dedi babam. Annem yere bakıyordu çaresizce. "Eşyalarımı alıp çıkıyorum. Vedalaşmadık, görüşmeyeceğiz çünkü. Bitti her şey. Güçlü durmayı dene sende." dedi burnunu çekip havaya bakarken annem. Beni görmemeleri için odama doğru sessizce girdim. Doğal davranmalıydım. Kapıyı da oldukça yavaşça kapattıktan sonra annemin gittikçe yaklaşan adım seslerini duyabiliyordum. Ayağındaki topuklu ayakkabılarından olacak ki, ses yalıtımına rağmen duyuyordum. Birden kapım açıldığında korkuyla geriye doğru sıçradım. Annem kapıda dikilmiş bana bakıyordu. "Annen sana hep dimdik durmayı öğretmedi mi Simay? Neden kaçıyorsun benden, neden karşımda duramıyorsun Simay'ım?" dedi annem bana yumuşak bir tonla. "Bana kızgınsın diye düşünmüştüm.." dedim ama asla anneme bakamıyordum. "Simay'ım. Yalan söylemiş olsan bile son anda doğru karara ulaştın. Ben sana asıl benimle kalmayı seçseydin kızgın olurdum." dedi annem ve hala ona bakamadığımı farketmiş olacak ki bakışları değişmişti. "Hata benim, haklı sensin kızım. Kızmam için bir neden yok." dedi annem mahcup bi şekilde. Elinde boş bir valiz tutuyordu. Gözlerim valizde oyalanırken annemin istemsizce kollarına sardım kendimi. "Gitme, kal." dedim anneme iki kelimenin de üstüne basa basa. Annemin kalp atışlarını duymak zor değildi. Kafasını kaldırıp dudaklarını saçlarıma bastırdı. Belki de en iyi histi yaşadığım..

Geçmişin Kaderi | 💌Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin