dokuzuncu bölüm

207 35 94
                                    

Yooorum🧡


Sokaklarda bir hareketlilik vardı, insanlar bir şeyi kutluyor gibi duruyordu. Bir de sürekli uçaklar, helikopterler geçip duruyordu. Ne vardı bugün? Bir şeyi mi kaçırmıştık biz? Anlamıyordum.

O, bizi bir arabaya bindirdi, yol boyunca kalabalık devam ediyordu. Telefonumu sıkıca elimde tutuyordum. Geçen gün de zaten onun yüzünden zarar görmüştü. Ekranı açıp kapatırken tarihe baktım. 7 Ekim. Cumartesi günü.

Bir sokağa girdiğimizde araba yavaşlamıştı. Büyük bir insan kalabalığı varken, o, "inelim." dedi Türkçe. Çünkü bu şekilde ilerleyemezdik. İner inmez, "Neler oluyor? Bayram mı seyran mı?" diye sordum.

"Hamas İsrail'e karşı ayaklanma başlattı."

Pardon?

"Bu ne demek oluyor?" diye sordu benden önce İnşirah. O gayet sakin görünüyordu.

Bize cevap vermek yerine bir noktaya doğru yürümeye başladığında ofladım. Mecburen İnşirah ile beraber onun peşine takıldık. Ama sonra onu gördüm. Bera'yı. Sonunda.

Adımlarım kalbimle senkronize bir şekilde hızlandı. Arkası bize dönüktü ama o olduğu anlaşılıyordu. Bunca insanın arasında bile gözlerim ona farklı bakıyor, buluyordu. Vücudumda ki tüm organlar ve tüm hislerim Bera için bir sensör oluşturmuştu.

Ona doğru yürürken bile aklımda sadece o vardı. Zaman, mekan önemli değildi sanki. Bera'ya mutlu bir şekilde ulaşacaktım. Beni nasıl karşılayacağını bile bilmiyordum.

Arkasını döndüğü gibi göz göze geldik. Doğru görüp görmediğini anlamak ister gibi gözleri kısılırken; bunu teyit ettiği an kaşları çatıldı. O an sadece mutlu olduğum için bunu şaşkınlığına verdim. Ama aslında bu benim hatamdı. Bugüne kadar Bera'yı tanımıyormuşum gibi bir de beni görünce sorgulamayıp mutlu olabileceğini geçirmiştim aklımdan.

Ama o benim yerime herhangi bir başkasını tercih edecek kadar benden kaçan biriydi. Beni istemiyordu.

Tam karşısında durduğumda İnşirah geride kalmıştı ve tabi hâlâ ismini bilmediğim o genç adam da.

"Ne işin var senin burada?!" diyerek bağırdı bana. Ona attığım son adımdan vazgeçerek aramızda birkaç adım mesafe varken durdum. Donakaldım.

"Sen burada ne arıyorsun Mihra?! Bu bir kâbus mu?"

Kâbus. Ona kâbus gibi mi geliyordum? Beni bu kadar; katlanamayacak kadar istemediğini bilmiyordum. Gerçekten bilmiyordum. Sadece hasta olduğu için istemsizce herkese böyle davranıyor diye düşünüyordum. Ama ben onun için bir kâbusmuşum.

Yutkunduğum sırada kendimi oyalamak ister gibi bakışlarım ellerime indi. Tekrar Bera'ya bakarken tırnaklarımla etimi soyuyordum. Bir de ben psikologtum işte.

"Hemen," dedi hiddetle; ben hâlâ suskunluğumu korurken. "Hemen geri dönüyorsun!" Omuzlarıma koyduğu elleriyle beni ittirdiğinde aynı zamanda İnşirah'ı da gördüğü ândı. Elleri üzerimde donup kaldı.

Şok olmak az kalırdı. İkimizi birden burada görmek hayatım boyunca Bera'da hiç şahit olmadığım o ifadeyi görmeme sebep olmuştu: dehşet.

Sonra ise ben hayatımın dehşetine düşmüştüm zaten. Bera ile beraber savrulurken; ona bakarken dünyadan öylesine kopmuştum ki neler olduğunu bile algılayamamıştım.

Sert bir şekilde tıpkı bir paçavra gibi savrulduktan sonra sırtım ve tüm vücudum bir yere çarptı. Savrulma son bulurken o ağrı ile öldüğümü zannettim. Ne olduğunu anlamamıştım bile ama kulaklarımda bir sürü ses birbirine karışıyordu; neredeydim, ne yapıyordum, bilmiyordum. Sanki bir anda tüm zamandan soyutlanmıştım.

Asillerin Düşüşü (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin