onuncu bölüm

179 34 46
                                    

Kendimi hep çok cesur zannederdim. Yaptığım işlerin cesaret edilmesi zor, takdire şayan şeyler olduğunu düşünürdüm. Şimdi görüyordum da... Büyük yanılmışım.

Her yerde avazım çıktığı kadar bağırmak, küstah olmak, her şeyde öne atılmak değilmiş cesaret.

Burada yalnız kalınca cesaretle uzaktan yakından ilgimin olmadığını anlamıştım.

Kafamı direksiyona yaslayıp, hiçbir şey görmeden ve duymadan sadece Bera'nın gelişini bekliyordum. Gözlerimi, kulaklarımı kapatınca sanki korkunç canavarlar yok olacakmış gibi düşünüyordum hâlâ.

Cam hafifçe tıklatıldığında, korkarak yerimde sıçradım. Sadece bir sesti. Sesti ama anımsattığı şey beni saatler öncesine götürmüştü. Gözlerim bulanık bakarken gözlerimi çevirip baktığımda Bera'yı gördüm.

Cama vurduğunda irkildiğimi görmüş ve bu yüzden özür diler gibi bakıyordu bana. Aslında hafif bir şekilde tıklatmıştı.

Hemen kilidi açıp arabadan indiğimde onun yalnız olduğunun farkındaydım. Kötü şeyler düşünmek istemiyordum.

"Bera." dedim sadece boğuk bir tonda. "İnşirah neden yanında değil?" Yüzüme öylece bakarken bir şey söyleyemedi. Ben hıçkırıklarla yere kapaklanırken, yere düşmeme izin vermeyerek kolunu karnıma sardı. Onun omzuna ve kollarına temas ederken ona tutunmayı düşünmedim bile.

"Hayır, hayır. Yaşıyor değil mi? Ona bir şey olmadı değil mi? Susma... Allah için susma bir şey de!"

Yüzüne bakamıyordum. İnşirah'a bir şey olursa kimsenin yüzüne bakamazdım zaten. Bakmak da istemezdim.

"Yaşıyor." dedi Bera, oldukça kısık bir sesle. Aniden ona döndüğümde gözlerini kaçırsa da, koluna tutunup, "Gerçekten mi? Gerçekten yaşıyor mu?" diye sordum.

Sadece başını sallayarak onayladı beni.
"Peki nerede? Niye yanında değil? Bana yalan söylemiyorsun değil mi?"

"Yanında başka biri ile ayrılmış. Endişelenme."

"Bu ne demek şimdi?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Nasıl ayrılmış olabilir? Beni bırakıp gitmez o."

"Birileri onu kurtarmış olmalı. Sonra da zarar görmemesi için alandan uzaklaştırmışlardır. Tıpkı benim sana yaptığım gibi."

Duraksadım. Sözleri ben de bir noktaya dokunurken, aklım dağıldı. Yine de tamamen algılarımı yitirmiş değildim.

"Şimdi ne olacak? Onu nasıl bulacağız?"

O ana kadar öylece onun kollarının arasında durduğumun farkında bile değildim. Belki o da değildi. Teması sevmezdi bile? Korktuğum için mi sessiz kalmıştı?

Kollarını üzerimden çekip doğrulduğunda ben de yavaşça toparlanıp ayağa kalktım.

"Önce buradan ayrılacağız. Daha sonra ben tanıdığım herkese haber ulaştırırım. Onu buluruz."

Bir şeyden rahatsız olduğu açıkça belli olsa da sormadım. Bundan hoşlanmayacağını biliyordum.

"Kesin buluruz değil mi?" diye sorduğumda direkt gözlerine baktığım için mi bakışlarını kaçırmıştı?

"Buluruz."

Pikabın bu defa ön yolcu koltuğuna otururken Bera'nın yanında gerçekten ne kadar rahatlamış hissettiğimi düşündüm. Onu seviyorum diye mi ona bu kadar güveniyor, yanında güvende hissediyordum yoksa ona güvendiğim ve yanında güvende hissettiğim için mi seviyordum? Bunun belki de hiçbir önemi yoktu. Sonuçta güven sevgi getirirdi ve güven olmadan sevginin de bir anlamı yoktu.

Asillerin Düşüşü (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin