tre

1.1K 84 40
                                    



merhaba

danilo
alican


"bugün yapacağınız yemek..." diye başlıyorum cümleme, meraklı gözler üzerimdeyken. "margarita pizza."

çok da zor olmayan yemeği açıkladığımda beni ufak bir alkışlamayla karşılıyorlar. ardından ufak tartışmalara başlıyorlar. barış'ın neşeli sesini duyuyorum.

"ananas da kullanabilir miyiz şef?"

sinirlenmiş gibi yapıyorum bu söylediğine. gülüyorum tabii bir yandan da.

"ananas kullanan benden puan alamaz."

"hiç mi?" diye soruyor karşımdaki çocuk. "hiç." diye yanıtlıyorum ben de onu. "kullanamayacağız o zaman." diyor büzdüğü dudaklarıyla. kafamı iki yana sallıyorum ağır ağır. "kullanamazsınız demedim. kullanan benden puan alamaz dedim." kafası karışmış gözüküyor. yine de "anladım şef." diye cevaplıyor lafımı.

takım kaptanları kimlerin yarışacağına karar verirken alican'ın karşısına geçen isim barış oluyor. sonuncu tezgaha yerleşiyor ikili. sergen karşısına diğer takımın kaptanı olan barbaros'u alıyor. barbaros ortaya yerleşmek istese de mavi takımın kaptanı sergen olduğu için onun isteğiyle en öne geçiyorlar. sergenin göz önünde olmak istediği belli.

elli dakikalık süreleri başladığında stüdyodan çıkıp odama giriyorum. sabahtan beri ısrarla çalan telefonum buna sebep oluyor. beni arayan arkadaşımı geri arıyorum hemen.

"ne oluyor berkay? kaçıncı arayışın bu. yarışmadayım ya ben."

"biliyorum." diyor. sesi hafifçe tedirgin. "yeni mekanın sahibi var ya." iki saniye susuyor sonra. "evet." diyorum "var, bayağıdır var." benim cevap vermemi bekliyor olacak ki hemen devam ediyor "biz sözleşmeyi yarın imzalayacaktık ya hani." ardından yeniden duraksıyor. sinirlenmeye başlıyorum. "oğlum söylesene hızlı hızlı. ne bekleyip duruyorsun?" bana hak verip bu sefer çabucak sıralıyor cümlelerini. "adamın acil işi çıkmış. fransa'ya gidecekmiş bu akşam. saat yedide uçağı varmış. altıda falan yola çıkar herhalde." sorunun ne olduğunu anlamıyorum o an. "dönünce imzalarız, sorun olmaz." diyorum. "adam birkaç ay kalacakmış orada." diyor bana. "ulan ne yapacakmış kaç ay orda? nasıl bir aciliyet bu?" yükselen sesimi fark ediyorum. "bilmiyorum ben de, program kaçta bitiriyor senin?" gözlerimi kapatıp birkaç saniye sakinleşmeye çalışıyorum. "beş buçukta." diye yanıtlıyorum sorusunu. "tamam." diyor telefonun ucundaki. "ordan çıktığın gibi gel işte." başka bir şansım olduğunu düşünmüyorum. onu onaylayıp telefonu kapatıyorum sonra.

geri stüdyoya döndüğümde çoktan yirmi beş dakika geçmiş oluyor. gerginliğimi atıyorum bu sürede. tezgahları gezmeye başlıyorum. en başta bulunan barbaros ve sergen ikilisinin arasından geçip bir arka sıradaki kıvanç'la konuşuyorum biraz. iyi gitttiğini söyleyip ayrılıyorum yanından. sonra kıvanç'la yarışan eda'ya gidiyorum. pek iç açıcı gözükmüyor durumu. yine de çenesinden kurtulamayacağımı bildiğimden bir şey demiyorum. insanı sesiyle öldürebilecek potansiyele sahip.

geçtiğim her tezgahtaki yarışmacılara laf ata ata ilerlediğim koridorun ucunda barış ve alican ikilisiyle karşılaşıyorum. alican yemeğine odaklanmışken barış'ın yanına geçiyorum. yoğurduğu hamuru tepsiye koymuş şekil vermeye çalışıyor.

"ne yaptın barış? nasıl gidiyor?"

gülerek kaldırıyor kafasını. adamın yüzünden tebessümü hiç eksik olmuyor zaten.

"hamurumu mayaladım, olduğu kadar yani. malzemeleri de hazırladım şef. güzel bir sos yaptım, bayılacaksınız. fesleğenlerimi de hallettim. alıyorum bu maçı."

debolezzaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin