quattordici

908 57 45
                                    



merhaba

danilo
alican


sürenin bitmesine yirmi dakika kala cebimdeki sigara paketiyle stüdyonun çıkışına yürüyorum. yaklaşık üç ay öncesine kadar ağzıma sürmediğim bu bokun bağımlısı olduğumu fark ediyorum. fakat elimden bir şey gelmiyor.

yaktığım sigaramı ağır ağır içerken karşımdaki alican'a ait olan siyah motoru izliyorum. aramızda ne olup bittiğini anlayamıyorum. azerbaycan'da yaşanan olayın üstünden birkaç gün geçiyor. fakat o geceye dair herhangi bir konuşma gerçekleştirmiyoruz kendisiyle.

sormak istiyorum ona. o gün yaptıkların aslında hissettiğin şeyler miydi yoksa sarhoşken saçmalayanlardan mısın? umutlanmak istemiyorum ama elimde değil. birkaç gündür bu sorular ve niceleri kafamdan çıkmıyor.

yine de herhangi bir şey sormuyorum ona. başlarda hatırlamasını, hatırlatmayı istesem de vazgeçiyorum bu isteğimden. hatırlıyorsa da hatırlamıyorsa da konuyu açtığım zaman aramızın tekrar kötüleşeceğini düşünüyorum çünkü. konuyu açmak istiyorsa o açsın diyorum. onu hiçbir şeye zorlamak istemiyorum artık. bir şey istiyorsa kendi adım atsın diyorum.

o gün yaptığım teklife net bir cevap vermiyor. aslında o günden sonra birebir konuşmuyoruz onunla. hayır aramız kötü değil, sadece özel konuşmamızı gerektirecek bir durum oluşmuyor son birkaç günde.

düşüncelerimin sonunun gelmeyeceğini anladığımda kafamı sallayıp elimdeki çoktan bitmiş sigaramla karşılaşıyorum. onu çöpe yolladıktan sonra içeriye geri dönüyorum.

haftanın son günü, ara vermeden önceki son yemeklerinin ana malzemesi olan biftekle uğraşıyorlar. somer'in tezgahları gezdiğini görüyorum. ikinci tezgahtaki alican'a çoktan uğramış, son tezgahtaki tanya ile konuşuyor.

mehmet sandalyesine oturmuş telefonuyla ilgilenirken somer'in kendi sandalyesindeki telefonu çalıyor. titreşimde olan telefonu fark ettiğimde ona haber veriyorum. tanya'ya veda edip geliyor telefonunun yanına. telefonu açıp stüdyonun içerisine adımlıyor sonrasında.

kafamı kalan süreye bakmak için saate çevirdiğimde yaklaşık yedi dakikanın kaldığını görüyorum. gözlerim tezgahlarda geziniyor. alican kızgın olduğu burdan anlaşılan bir yapda etini pişirmeye devam ediyor. çok riskli bir tabağa girişmiyor bu sefer.

onu izlemeye devam ederken önündeki tezgahtaki sergen'in şüpheli davranışları dikkatimi çekiyor. aslında sadece suda ellerini yıkamakla meşgul fakat içimde kötü bir şey olacağına dair bir his beliriyor. beni yanıltmayan sergen ellerini yıkarken kaçamak bakışlar attığı kameranın arka tarafı çektiğini fark edip ıslak ellerindeki damlaları sanki istemeden yapmışcasına alican'ın içinde kızgın yağ olan tavasına sıçratıyor.

gelen suyla kızgın yağdan yüksek bir alev çıktığında hızla alican'a doğru adımlıyorum. tüm stüdyo ona seslenirken elindeki tavayı bırakmıyor. alevlerin arasından gözlerimiz kesiştiğinde elini kaldırıp gelmemi istemediğini belirtiyor. gözlerim elinden tekrar gözlerine çıktığında bakışlarını benden çekmiyor. alevlerin arasında olmasına rağmen onlardan daha çok parlayan gözlerinden gözlerimi çekemiyorum.

saniyeler sonunda nasıl yaptığını anlamadığım bir şekilde alevleri kontrol altına alıyor. ardından altını kapattığı tavanın içindeki etini çıkartıp servisini hazırlamaya başlanıyor. yaşanan olay yaşanmamışcasına sakin davranıyor. sorulan iyi misin sorularına tek kelimelik cevaplar verirken yüzünde takındığı rahat tavra rağmen sıktığı çenesinden sinirlendiğini anlayabiliyorum.

debolezzaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin