uzun bir aradan sonra (çok da uzun değil şimdi) merhaba
italyanca on yedi ne kadar uzunmuş sevmedimdanilo
alican
önümdeki tavada istenilen makarnanın yeşil renkteki sosunu pişiriyorum. bugün restoranımın mutfağına ben de giriyorum. yeterince çalışanım var, sadece kafam çok dolu. biraz boşalsın istiyorum.
kıvamı iyice koyulaşınca ilerdeki tezgâhın üstünden aldığım tatlı kaşığıyla tadına bakıyorum. damağımda dağılan tat hoşuma gidiyor, makarnayı ekliyorum üzerine. birkaç dakika daha pişiyor sosuyla.
o pişerken ben de aldığım birkaç peçeteyle alnımdaki teri siliyorum. mutfağın bu kadar sıcak olduğunu unutuyorum bazen.
yeterince pişen makarnayı güzel bir sunumla servise gönderiyorum. ardından sigaramı ve kibritimi alıp birkaç dakika da olsa çıkıyorum mutfaktan.
müşterilerime kısaca afiyet olsun diyerek restoranın kapısına ulaştığımda derin bir nefes alıyorum. dışardaki soğuk hava ciğerlerime dolup rahatlatıyor. fakat ben sigaramı yakıp bu rahatlığın uzun sürmesine izin vermiyorum.
yere değen damlaları gördüğümde kafamı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. bulutların arasından gözümü alan güneşle kafamı geri indiriyorum. bugün hava kendini bahardayız sanıyor ben de hoşuma giden bu havayla zehrimi içmeye devam ediyorum.
telefonumdan gelen bildirimle sigaram ağzımdayken elimi cebime atıyorum. berkay'ın restoran için aldığımız malzemelerin gider listesini atıyor. kısaca göz gezdirip akşam bakacağımı yazıyorum.
sohbetten çıktığımda berkay'ın birkaç sohbet altında alican'ın güzel gülümsemesini görüyorum. ilk defa gördüğüm bir fotoğraf değil ama her gördüğümde ilk kez görmüşüm gibi sırıtıyorum.
o sabah uyandığımda alican'ı yanımda bulamıyorum. bir an için yaşananlar bir rüya mıydı diye düşünüyorum. ama kokusunu duyarak uykuya daldığımı anımsıyorum ve rüya olamayacak kadar gerçek olduğunu biliyorum.
önce biraz evin içinde arıyorum onu. tuvaletlerin kapısını tıklatıyorum. evde olmadığına ikna olunca arıyorum kendisini. fakat açılmayan telefon mesaj atmama sebep oluyor. 'neredesin?' yazıyorum sadece. cevap ise tam on dokuz dakika sonra geliyor: eve gitmem gerekti, haber veremedim kusura bakmayın.
yalan yok hiçbir şey söylemeden gitmesine biraz kırılıyorum. ama yine de 'sorun değil." diye cevaplıyorum onu. benden istediği zamanı vermeye çalışıyorum ona.
sağanak yağmur şiddetleniyor fakat güneş hâlâ yok olmamaya ısrarcı. soğuk hava kazağımı dalgalandırıyor fakat üşümüyorum. sığındığım çatının altında arkamdaki duvara yaslanarak bir sigara daha yakıyorum sonrasında.
ellimdeki zıkkımdan bir nefes alırken gözlerimi kapatıp başımı da yaslıyorum arkama. birkaç saniye içimde tuttuğum nefesi dışarı verirken duyduğum sesle gözümü açıyorum.
"selam şef."
görüş açıma önce az önce ortama bıraktığım gri duman giriyor daha sonra arkasındaki çiçek buketini görüyorum. onun hemen arkasında ise sırılsıklam bir alican'ı. kafasının hizasında tutup yüzünü onun arkasına sakladığı papatyalar ise en az onun kadar ıslanmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
debolezza
Fanfictiondanilo, bu yeni alican'dan pek memnun değildi. bu hikayede geçen kişi ve olaylar gerçek değildir. tamamen hayal ürünüdür.