merhabadanilo
alicankarşımdaki kız sırayla herkesin elini sıkıp tanışırken girdiğim transtan çıkmaya çalışıyorum. gözlerimi alican'dan çekip elini önüme uzatan kıza bakıyorum. gülümseyerek bakıyor bana. elimi eliyle buluşturuyorum zorla gülümseyerek.
"danilo zanna, değil mi?"
madem biliyorsun niye soruyorsun demek istiyorum. "evet, tanıştığıma memnun oldum." nereden tanıdığını sormuyorum. alican'ın sevgilisiyse muhtemelen yarışmayı da izliyordur diye düşünüyorum.
"sizinle tanışmak büyük bir onur benim için." gözlerime bakarak söylediği bu cümlelerin altında sanki başka bir şey varmış gibi hissediyorum. biliyor diyorum. alican'ı sevdiğimi biliyor. alican her şeyi anlattı.
"o onur bana ait." derken gerginliğimi sesime yansıtmıyorum. tuttuğum eli bırakıp alican'a dönüyorum sonrasında.
"ve alican geldiğin için teşekkür ederim." elimdeki şarabı sallıyorum sonra "şarap için de."
gülümsüyor hemen, oldukça yapmacık. "rica ederim şef." diyor.
sohbet almila'ya gelen sorularla devam ediyor. dinleyicisi olduğum sohbete katılmıyorum. sohbete katılmayan tek kişi değilim. konu onları sarmamış olacak ki barbaros ve kıvanç masaya dekoratif olarak koyduğum yuvarlak bir mumluğun içinde yanan küçük mumu söndürüp, onunla oynuyorlar. dinlemiyorlar hiçbir şeyi.
fakat konu benim ilgimi çektiği için ben dinliyorum. bu sürede alican'ın danışmanlık yaptığı bir kursta tanıştıklarını, yaklaşık yedi aydır sevgili olduklarını ve alican'ın annesinin almila'nın yaprak sarmalarına bayıldığını öğreniyorum. sonuncusuna konunun nerden geldiği hakkında bir fikrim yok. hissettiğim sıcakla ceketimi çıkarıyorum.
uzun süren bu muhabbette alican sanki inadımaymış gibi sürekli sevgilisine iltifat ediyor. en kısık olanları bile duyabiliyorum çünkü bunu tam yanımdayken yapıyor ve ben yaptığı bu şeye anlam veremiyorum. önümdeki şampanyadan birkaç yudum daha alıyorum sadece.
bir süre sonra barbaros ve kıvanç'ın oyunu paslaşmaya dönüşüyor. fakat henüz kimseyi rahatsız etmiyorlar. kimsenin umurunda oldukları da söylenemez. tahsin, fazlasıyla sarhoş olan dilara için bir kahve rica ediyor benden. yakınımda duran bir çalışanımdan rica ediyorum.
birkaç dakika sonra kahveyi getiren çalışanıma teşekkür edip elime alıyorum kupayı. söyleyen ben olduğum için benim içeceğimi sanıyor. kahveyi dilara'ya uzatacağım sırada barbaros'un yamuk attığı mumluk bu tarafa doğru geliyor. yanımdaki alican bunu fark edince hızla sevgilisini tutup çekiyor. barbarosun elindekinin mumluk değil de bir gülle olduğunu düşündürecek bir şekilde. oysa mumluk sadece masanın ortasına düşüyor.
bu sırada olan yine bana oluyor tabii. etrafına, bana hiç dikkat etmeden yaptığı bu hamleyle elimdeki sıcak kahve tamamen göğsümden aşağı dökülüyor. ceketimi biraz önce çıkardığım için küfrediyorum kendime.
"şefim!" telaşlı sesiyle hızla yanıma geliyor barbaros. "valla özür dilerim, elimin ayarını sikeyim ben ya. of çok mu yandınız."
hâlâ sevgilisine bakan alican barbaros'un sözleriyle bana dönüyor. bir yerdeki kupaya bir bana baktığında yaptığı şeyi yeni fark ediyor sanki.
"bir şeyim yok barbaros, senin suçun değildi zaten." gözlerimi alican'a çeviriyorum. "mum masaya düştü üstüme değil."
barbaros yine de özürlerine devam ettiğinde zorla iyi olduğuma ikna edip tek başıma lavaboya adımlıyorum. göğsüm yanıyor evet ama içindeki organ kadar değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
debolezza
Fanfictiondanilo, bu yeni alican'dan pek memnun değildi. bu hikayede geçen kişi ve olaylar gerçek değildir. tamamen hayal ürünüdür.