otto

985 73 52
                                    



merhaba

danilo
alican

"evet, alican!"

duyduğu ismiyle tezgahındaki risottoyu eline alıyor. tek elinde tuttuğu tabağıyla yanımıza adımlarken yüzünde aynı umursamazlık var. elindekini masamıza bıraktıktan sonra birkaç adım geri çekiliyor.

"şefim tavuk suyunda pişirdiğim pirincime biraz şarap ilave ettim. kısık ateşte pişen pirince sonrasında biraz kekik ekledim. afiyet olsun.

elime aldığım çatalla ilk tadan ben oluyorum. bir an önce tadayım da gitsin istiyorum çünkü. ağzımdaki pirinci yuttuktan sonra yüzüne bakmadan "teşekkürler." diyorum. diğer şeflere alan tanıyorum sonrasında.

böyle bir tavır takınmaya hakkımın olmadığını biliyor fakat kendime engel olamıyorum. karşımdaki çocuk aşkıma karşılık vermek zorunda olmamakla birlikte istediğiyle sevgili olma hakkında da sahip. beynim bunu kabul etse de bedenime söz geçiremiyorum. zamana bırakıyorum ben de.

kafamı kaldırdığımda bana bakıyor olduğunu görüyorum. hemen çekiyor gözlerini. mehmet'in sorduğu birkaç soruya cevap verdikten sonra tabağını alıp geri dönüyor tezgahına.

kaptanlık oyununun son tabağını tattığımızda kazananı belirlemek için konuşmaya gidiyoruz. yorumlamaya başlayacağım sırada somer konuşmaya başlıyor.

"alican'la aranıza bir problem mi var."

o kadar belli oluyor mu diye düşünüyorum. belli ki oluyor ve bunu somer fark ettiyse herkes fark etmiştir diye düşünüyorum.

"önemli bir olay değil, düzeltiriz." diyorum. söylediğime çok da inandığım söylenemez.

"ne oldu?" diye soruyor mehmet. onu öptüm diyemeyeceğim için "kayırıyor muhabbeti dönmesin diye mesafemi korumaya çalışıyordum. biraz fazla kaçmış olabilir."

"sonunda fark ettin demek." diyor somer. madem siz farkındaydınız beni niye uyarmadınız demek istiyorum. sonra alican'a uzak davranmamın asıl sebebinin bu olmadığı aklıma geliyor. resmen kendi yalanıma bir kez daha inanıyorum.

"halledersiniz, alican kin tutabilen bir çocuk değil." mehmet'in dediği bu şeye gülesim gelse de kendimi tutuyorum. kafamı sallamakla yetiniyorum.

kazanana karar verip stüdyoya döndüğümüzde mavi takımın kaptanlığını alan alican oluyor. şeflerinden bir tebrik beklese de mehmet ona bir çok kötü bir çok iyi yemek yaptığı için kızıyor. "keyfine göre mi yemek yapıyorsun sen burada." diyor. çok haksız sayılmasa da biraz abarttığı kesin.

alican'ın biraz morali bozulsa da bunu belli etmemeye çalışıyor. "haklısınız şef." demekle yetiniyor. ardından yarışacağı takımın kaptanı olarak barış'ı seçiyor.

takımdaki diğer yarışmacılar seçildiğinde takımına barbaros'u, kıvanç'ı ve çok ağlaması üzerine eda'yı seçiyor. gerisini pek hatırlamıyorum. asla seçmediği sergen ise barış'a kalıyor.

çekimler bittiğinde arabama doğru adımlıyorum. yanına vardığımda sabah mehmet'ten arakladığım sigarayı dudaklarımın arasına koyuyorum. ardından çaldığım bu sigara için çakmak almadığım geliyor aklıma. bu yaşıma kadar yaşamış olmamın mucize olduğunu düşünüyorum.

aniden önüme uzatılan yanmakta olan bir kibrit sigaramı yakıyor. ben de bu kibritin sahibine bakıyorum. alican adanaspor formasıyla önümde duruyor.

bir nefes çektiğim sigaramı dudaklarımdan uzaklaştırırken ağzımdan çıkan dumanı eşliğinde konuşuyorum.

"sigara içmediğini sanıyordum."

debolezzaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin