Bölüm kırk beş - sonunda, kalbine en yakın yerdeyim.

17 3 0
                                    

bir krallık... K'itanın aksine etrafında fazla ağaç olmayan -yani ormanın içinde bulunmayan- bir krallık. surları yüksek ve kapısı geniş bir krallık. kafanı kaldırdığında tam önündeydi, daha doğrusu. adam kafasını kaldırdığında. yakınlaşıyordu. elini atının saçlarına götürüp okşadı ve derin bir nefes alarak elini matarasına atıp suyunu içti. elinde bir harita, diğer elinde ise atın kemeri. atın üstünde bağlı duran bir çanta var, ve ucundan bir parça kağıt gözüküyor. adam üstünde kahverengi, deriden bir palto ve onun da içinde siyah boğazlıklı kazak giyiyordu. kafasında ise bir Kasket bulunmaktaydı. krallığa yaklaştığında, görevliler adamı tanımış ve "hoş geldiniz efendi Leo." dedi birinci güvenlik. ardından kapıları araladı.
Leo : "hoş buldum Efendiler. bizzat krala iletmem gereken bir mesaj var. beni yönlendirir misiniz?"
Görevli bir : "tabii. hemen bir alt şövalye çağırayım. bir dakika lütfen." 
Dedi ve surların içindeki küçük güvenlik yerlerine girdi, bir adamla konuştu kısa bir süre. bu sırada Güvenlik iki, Leo'Nun atını inceledi.
Güvenlik iki : "Güzel at Bay Leo."
Leo : "teşekkürler efendim." Leo Atını gururla gülümseyip yelesini severken gülümsedi.
içeriden bir şövalye geldi ve sonrasında hafif saygıyla vücudunu öne eğdi.
Şövalye : "bendeniz Dusk. size eşlik etmeme izin verin lütfen."
Leo: "Pekala Sir Dusk, önden buyurun."
Dusk önden yürümeye başladı. ellerini arka tarafda güç ve otoriteyi simgeleyecek bir şekilde bağladı. Leo Atı ile beraber Dusk'un peşinden ilerledi.
Güvenlik bir : "iyi günler Leo Bey!"
Leo : "iyi günler, hayırlı görevler efendiler."
Dedi ve Dusk'un peşinden atıyla gitmeye devam ederken Kasketini düzeltti.
Dusk : "uzun zaman oldu sen buralara gelmeyeli, neler ettin bakalım?"
Leo ufakça gülerek etrafa bakındı. 
Leo:"Devlet işlerinde yürüdüm gittim Dusk. sana tavsiye, parası güzel değil ama sırtın yere ulaşmıyor anlarsın ya? öte yandan... bilirsin, bizdeki kağanlık işleri sarpa sardı. ne halt yediklerini anlamdıramadım."
Dusk kafasını kaldırıp Leo'ya baktı yürürken, sonrasında  Leo'nun atının kemerini tuttu eşlik etmeye devam ederek.
Dusk:"olanlardan haberim yok. anlatsana?"
Leo:"madem öyle diyorsun. anlatayım..."
onlar yürümeye devam ederken Leo'nun gözüne su birikintisinin üstünden giden bir futbol topu ilişti. sonrasında topa giden hızlı bir şut hamlesi... çocuklar gülüşerek oynuyordu, öte tarafda iki tane genç yaşta çocuk ağacın altında oturmuş onları izliyordu. aralarında ufak bir sohbet de döndürüyor gibiler, bir tane genç daha var. onların yaşıtı olsa gerek, onlar gibi oturup sohbet etmek yerine oyun oynuyordu çocuklarla. onlardan yaşça fazla büyük olduğundan alttan alıyordu çocukları ancak belli ki karşı takımın morali çok bozuk. az önce tekme atılan top, "kale" niyetine koyulmuş bir okul çantası ve diğer tarafında da biraz büyük bir kayanın içinden geçti, kaleci topa her ne kadar zıplasa da yüksekden gelen topa ulaşmayı başaramadı. ardından karşı takımdan gelen bir sevinç gülüşmesi arkasında, golü yiyen takımın sinirleri iyice gerilmişti. aralarından birisi sitem etti.
 "saymıyorum! boy var!"
gol atan taraftanda birisi çıktı..
"ne boyu var! gol işte!"
sitem eden çocuk elini sallayarak ofladı.
 "zaten Issac ağabey de sizde! çok güçlü oldunuz siz ben oynamıyorum!"

Issac gülümseyerek hemen çocuğun yanına gitti ve ellerini omzuna koydu. hafifçe ona eğildi.
Issac:"saçmalama Ice. tamam bıraktım oynamayı geç arkadaşlarınla oyna, takımları en baştan kurun sıfırdan oynayın." omzundan elini çekip tekrar koydu ve çocuk iç çekti. durdu.. hafifçe Issac'e baktı. Issac ufak tebessümünü sürdürüyordu.
Issac:"kaybeden takıma en baba dondurmadan ısmarlayacağım."

Ice:"söz mü?" dedi ufak ümitli gözlerle.
Issac:"sözüm söz oğlum, ağabeyinden mi güceneceksin? geç oyna hadi." dedikten sonra sözde maç sahasına itti Ice'yi. ice yutkundu ve sonrasında hızlı adımlarla geri gitti diğer çocukların yanlarına. Issac gülümseyerek doğruldu. bir kolunu kaldırdı ve ağacın altında oturan kendi yaşıtlarının yanına ilerledi. "İZLİYORUM SİZİ! OYNAYIN SİZ!" 
az önce gol atan takımdan bir çocuk da sitem etti..
çocuk:"ISSAC AĞABEY YA!"
Issac:"konuşma! oyna."
sonrasında diğerlerinin yanına vardı. yavaşça yanlarına oturdu. kahverengi saç rengine sahip bir genç, Issac'in ensesine vurdu ve itti.
Akam:"gittin gene oynadın bebelerle."
Issac:"A- ulan.."
Akam:"ne bok var da karışıyorsun bebelere?"
Jacob:"zevk alıyor zevk." diyerek elindeki elmayı ısırdı.
Issac:"ne zeki ya! off. iki çocukluğumuza dönelim dedik.."
Akam:"oğlum senin yaşındaki adamlar çalışıyor para kazanıyor lan, azıcık iş bak!"
Issac:"amaann."
Jacob:"ekmek elden, su gölden adam rahat yaşıyor."
Issac:"ne demezsin.."
Jacob:"he ne demezsin, sik kafalı." dedi ve elmasını Issac'e atarak ayağa kalktı. sonrasında üstünü sirkeledi. "ben işe gidiyorum. mesai başlayacak."
Issac:"kelini si..." üstündeki elmayı uzağa attı ve hafifçe titredi. "piç.. hadi kolay gelsin."
Akam:"kolay gelsin." iyice yayıldı ve esnedi.

Jacob yürümeye başladı gülümseyerek. ellerini hırkasının cebine attı ve ıslık çalarak yürümeyi sürdürdü. yavaş adımlarla bulundukları çayırdan uzaklaştı, çayırın etrafını çerçeveleyen evlerin arasına, ara sokaktan çıktı geldi. yavaşça bir sokağa doğru ilerlemeye başladı. ilerledikçe bağırışlar artıyordu. S'hawon pek de kötü bir Krallığa benzemiyordu. oldukça gelişmiş duruyordu dönemine göre. pazara yaklaştıkça... gazete satan bir adamın sesi  duyulmaya başlandı. "S'hilover hakkındaki yeni haberler burada! K'ita'nın son hali ne olacak? yazıyor yazıyor!.." Jacob umursamaz bir tavırla adamın yanından çekti gitti. ardından aniden durdu. karşısındaki yoldan bir at geçiyordu. gözlerini ufakça yukarıya kaldırdığında tanımadığı adam, Leo'yu gördü. sonrasında gözlerini tekrar ata indirdi ve atın muhteşem görüntüsünü seyretti.. sonrasında, oflayarak atı izledi ve yüzünü silerek pazara doğru yol tuttu tekrar. söylendi.. "at istiyorum ben de... keşke alabilsem."


Dusk:"demek durum o kadar vahim ha.."
Leo:"tch.. maalesef dostum, Kağan İnan'ı severdim. Dedektif Xernoymuş. kim ki o? dedektifliğini yapsın, siyasette ne işi var... William kaçtı gitti. şimdi de ona not götürmek durumundayım. aman ne harika."
Dusk:"yakma hemen denizdeki gemilerini Leo. işler düzelir elbet."
"Hadi lan oradan!" diyerek sert çıkışacaktı Leo, ama saygısızlığını korumaya devam etmek istedi. derin bir iç çekti ve umursamaz bir ifade ile ufakça sırıttı.
Leo:"peh. düzelir. düzelir." en sonunda şatonun yakınına vardılar. Leo atı durdurdu, Dusk kemeri bırakarak ona elini uzattı.
Dusk:"buradan sonrası senin, burada bekliyorum seni. şu ocakta oturuyor olacağım. kolay gelsin."
Leo:"sağolasın, beni buraya getirdiğin için teşekkürler Sir Dusk."
Dusk:"görevimdir efendim."
Leo elini uzattı ve Dusk ile beraber el sıkıştılar. ardından ellerini çektiler. Leo kasketini parmak ucuyla hafif kaldırdı ve gülümsedi. Dusk da elini salladı başının üstüne koyarak.
Leo:"hayırlı görevler."
Dusk:"sağol dostum! kolay gelsin tekrardan."
atı yavaştan yürütmeye başladı ve önüne döndü, Dusk da ocağa doğru yürüyor.
Leo:"teşekkürler Dusk!"
Leo:"Dusk... yedi seneden beri yakından tanıdığım bir asker. ilk buraya elçilik yapmaya gönderildiğimden beri tanışırız. hiç değişmemiş... saflığı yüzündendir herhalde, hala makamını yükseltememiş. muhtemelen devlet hazırdır, ancak kendisi halinden memnun gibi... fazla parada gözü yok galiba. ya da ben çok paragöz bir insanım. peh, kimin umurunda... istediğine ulaştıktan sonra. güzel sözmüş lan bu. bunu not almak gerek. akşama ne yesem?.."

şövalyeler Leo'yu gördü ve kapının girişini yerden toprak çıkartıp duvar örerek kapattılar. at hafif ürkmüştü, Leo onun yelesini okşayarak sakinleştirdi ve  güldü.
Leo:"merhabalar efendiler. Efendi William'a mesaj ulaştırmam lazım da... yol verir misiniz rica eylesem?"
şövalyeler birbirlerine baktılar. sonrasında bir tanesi yanında bulunan -posta kutusuna benzer- bir sütuna kafasını çevirdi. Sütunun içi açıldı ve bir tüp çıktı. tüpü aldı, açtı.. sonrasında diğer şövalyeye bakıp kafasını tamam anlamında salladı. diğer şövalye iki elini düzleştirip yere doğru ittirerek toprak duvarı yere soktu ve sonrasında şövalye tüpün içine kağıdı atıp tüpü kapattı, tüpü vücudunun arkasına götürerek kolunu beline dayadı ve içeriyi gösterdi eliyle. diğer asker ise hazır ola geçmiş. Leo ufakça tebessüm ederek içeriye doğru gitti atıyla. şatonun bahçesine geçti. oradan da ahıra geçti. birisine atını ahıra koyması için rica etti, sonrasında yayan bir biçimde şatoya girdi. hizmetçilerin önderliği ile bir odaya ilerlemeye başladı. etrafı ufaktan inceliyordu donuk bir ifade ile. duvarlar koyu kırmızı, altın işlemeli Sütunlar ve çerçeveler.. portrelere bakınca bir sürü farklı resim görüyordu Leo. fazlasıyla soylu bir hanedanlığa sahip gibi duruyor burası. genel olarak Kral, saçları uzun ve sol göz akı siyah olan, yeşil saçlı bir beyefendi. göz akı siyah olan göz,  mavi idi. göz bebeği ise sanki yokmuş gibi simsiyah. resmen siyahlığın ortasında ince bir halka var gibi. kral ve kraliçe figürünün karşısında ise bir kaç çocuk.. onlar önemsiz gibi duruyorlardı. çoğu çocuğun gözü de babasının gözüne benziyor. fotoğraflara baktıkça kibirli, aç gözlü ve  hırslı bir aileye benziyorlardı. Leo rahatsızlaşmış olsa gerek gözünü kendisi adına "iğrenç" olarak bahsedebileceğimiz tablolardan uzaklaştırdı ve karşısına baktı. Halbuki o tabloların mükemmel olması için çok fazla ressam tehdit edilmiş ve idam edilmişti... kırmızı uzun bir halıda yürüdüğünü fark edince kaşları ufakça çatıldı. bıkkın bir iç çekerek elini sıktı. elinden ufakça sarmaşıklar çıktı ve sonrasında eline baktı. sarmaşıklar geri eline girerken dişlerini sıktı.
Leo:"narsist piçler oldukları kapıdan içeri girince sırıtıyor.."
hizmetkar:"buyurunuz efendi Leo." dedi ve odanın kapılarını ittirerek araladı, kenara geçerek hafifçe eğildi ve içeriyi gösterdi eliyle.
Leo sahteden güldü ve elini salladı.
Leo:"eheheh. teşekkürler hizmetçi teşekkürler, lütfen çıkışta bana eşlik etmeyin tek gitsem daha iyi."
hizmetkar:"maalesef efendi-"
Leo içeri girer girmez kapıyı kapattı ve gözlerini kapatıp iç çekti. vücudu ufakça titredi. tüyleri diken diken olmuştu.

koskocaman odada bir masa... up uzun masanın bir ucunda o resimlerdeki krala benzeyen bir kral.. ondan daha genç. mavi gözü parlıyordu. sol elindeki damarlar mavi mavi parlıyordu. tırnaklarının beyaz kısımları mavi şekilde parladı ve parmaklarını yumruk yaparcasına kapattı. William onun karşı tarafında oturmuş, arkasına yaslanmış. az önceki sohbetlerinin bölünmesi sebebiyle gözlerini masadaki mavi küpe çevirdi ve uzandı. o küpü inceliyordu.. bir tür zeka oyununa benziyor, az önce kral ne olduğunu söylemişti de, "aman ne geveliyor bu" diye dinlememişti. ancak şimdi merakını çekmiş olsa gerek. 
Kral:"ne hakla kapımızı kendi başına kapatırsın? evin mi burası deyyus!"
Leo'nun gözleri açıldı ve tam arkasını dönüp Kral'a bakacakken kafası ansızın kapıya çarptı ve kapıya dayalı kaldı.
William:"amaan. ne önemli sanki Derek. boşver."
Derek gözlerini William'a çevirdi ve elini masaya koydu. tırnakları soldu, sonrasında damarları soldu.. Leo nefes nefese kaldı ve elini boğazına koydu.
Derek:"sen öyle diyorsan öyle olsun Will. misafirimiz sensin, sana ayrıcalık göstereceğim."
Leo:"teşekkürler.. Efendi William ve  Derek.. izin verirseniz." dedi ve sesini toparlayarak doğruldu. çantasından bir mektup çıkardı ve yürümeye başladı William'ın yanına doğru. "Efendi William'a bir mektup getirdim. K'ita Kağanlığından.." notu William'a uzattı, William'ın ilgisini çekmiş olsa gerek ki gözlerini mektuba çevirdi ve küpü masaya koydu. "onu vereceğim."
Derek:"ah, senin askerin miydi? özür dilerim genç adam. seni bizim itlerden sanmıştım. ama bir dahakine daha saygılı ol. topraklarım içerisindesin, kelleni aldırırım."
Leo:"tamamdır efendi Derek." dedi, yalandan korkmuş bir tavırla. korkmadığını gösterecek kadar canına susamış bir canlı değildi kendisi. William mektubu aldı ve açtı. uzun bir kağıt çıktı. kağıdı açtı ve arkasına yaslanıp hızlıca okumaya başladı.. bu sırada, 'o' William'ın sandalyesinin arkasından çıktı. uzun siyah varlık, ellerini sandalyenin üstüne koydu. sandalye uzun ve tahta benziyordu. yavaşça sandalyenin üstüne eğilerek notu okumaya başladı.
???:"değerli Kral William...
merhabalar Kral William. umarım o taraflarda içiniz rahattır. ben Sir Lucas. bu mektubu Xerno'nun ağzından size iletmekle yükümlüyüm. yakın zamanlarda olabilecek bir Rinan vakasından dolayı endişeliyiz, onu tufaya getirmek adına ve halkınızın güvenliği açısından, rahat hareket etme hedefiyle S'hawon'a sığınmacı olarak halkımızı katmak isteme kararındayız, eğer siz, her şeyin başında olan kral olarak buna tamamsanız biz gerekeni yapmak için hazırlıyız efendim. biliyorsunuzdur ki Rinan'ı hapishaneye tıkmayı başardık ve tekrar kaçtı. ardından ise Nova ve Dante yorgun düştü ki, biz de onların bir an önce iyileşmesini bekliyor olacaksak öldük demektir. bu sebepten ötürü bu planın temelini hazırlayan ben, Sir Lucas size bu teklifin.. bizim galibiyetimizin resmiyete taşınmasının başlangıcı olacaktır. Voris'in zamanında söyledikleri bizi fazlasıyla geriyor. lütfen hayır demeden önce iki defa düşünün, saygılarımızla. Dedektif Xerno ve Sir Lucian. hmm.. sanırım biraz götü sıkışmışlar ha?"
William'ın zihninde gülme sesleri duyuldu.. "pekala. kabul et, Derek mutlaka salak gibi kabul eder. sonrasında vergi bağlar sizin üstünüze... belki krallıkdan çıkmanıza, kağanlığa ulaşmanıza izin bile vermez.
William:"azıcık yürek varsa denesin."
???:"demee, deme ya?" geriye çekti ellerini ve yana doğru kaydı.  kafasını William'ın omzunun yanından çıkardı. "kabul et, kabul ettir, Halkımız güvende olsun." 
William:"pekala. bana da en doğru yol bu gibi geldi."

'o' yavaşça kayboldu ve kapının önünde belirdi. kapıyı yavaşça açtı ve kapıdan dışarıya doğru ilerledi. 
???:"zeki adam. devam et. böyle devam et."
dışarı çıkınca kapılar güm diye kapandı ve William'ın gözünden akan siyah sıvıları silen  Leo, hafif endişeli bir şekilde William'ın gözüne bakarken, William gözlerini araladı. iç çekerek kafasını yana çekti ve koluna sildi sıvıları.
Derek:"iyi misin Will?"
William:"iyiyim Derek. bir şey yok, arada oluyor. baksana... seninle bir konu hakkında konuşacağım. Leo, sen lütfen dışarıda bekler misin."
dedi ve masaya yaklaşıp siyah mürekkeplerle lekelenmiş kağıdı attı masaya.  Leo ellerini çekti ve peçeteyi sallayarak yok etti, şapkasını hafifçe kaldırarak Derek'e baktı ve sonrasında çıkışa ilerledi.
Leo:"emredersiniz."
kapıları açtı ve sonrasında dışarı çıktı. kapıları yavaşça kapattı... gözlerini kapatıp derin bir nefes alacak iken hizmetçi dik bir duruşla Leo'yu karşıladı.
hizmetkar:"hoş geldiniz efendi leo."
leo gözlerini aniden araladı ve yerinden ufakça sıçrayarak hizmetkar'a döndü... gözlerini hafifçe kıstı ve kendisini düzelterek şapkasını geri taktı.
Leo:"gitmedin mi lan sen?"
Hizmetkar:"hayır efendim, buyrun. size misafir odasına kadar eşlik edeyim."
Leo gözlerini devirdi ve iç çekerek "lanet olsun... tamam gidelim." dedi, Hizmetkar önden yürümeye başladı ve bir süre Hizmetkar'a baktı... ardından peşinden ilerledi Leo.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Müthiş Bir Krallık : K'itaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin