"Ucube!"
"Cadı!"
"Ucube"
Evet bunlar okulda her zaman duyduğum artık anormal görmediğim bir karşılamaydı.
Çünkü onlar, haklıydı? Nereye gidersen git peşinde bir hayalet olduğunu ve seninle konuştuğunu düşünün? Kessinlikle insanlara hak veriyordum. Başkası benim yerimde olsaydı deli olduğunu bile düşünürdüm.Ama, iyi tarafından bakarsak onlar aynı zamanda görünmeyen bir varlıkla konuştuğum için benden korkuyorlardı. Bu yüzden bana yaklaşmaz, uzaktan zorbalarlardı. Ne demişler olayın iyi tarafından bak!
Konuşanları umursamadığım gibi sırama geçip oturdum. Üniversite öğrencisi olmak herşeyi daha da zorlaştırmıştı. Derslere odaklan, arkadaşını kurtarmak için yol bul! İkisini bir arada yapmak o kadar zordu ki...
Derslerim gittikçe kötüleşmeye başlamıştı. Bu da başka şehirde olan ailemin tuhafına gitmişti baya. Çünkü bundan sadece bir yıl önce derslerim iyiydi, hatta mükemmeldi.
"Neden daldın öyle?" Yine yanımdaydı lanet şey.
"Verdiğin sözleri neden tutmadığını düşünüyordum..." Dedim, tamamen yalandı. Her seferinde bunu yüzüne vuruyordum ki bıksın ve bildiği herşeyi anlatsın. Bana bir cevap verene kadar konuşacak tek konumuz bu olacaktı. Pes etmek yok!
"Biliyorsun," dedi yan masaya oturduğunu anladığım kalın sesiyle.
"Ne zaman? Zaman diyorsun, ama benim arkadaşımın hayatından bir yıl aldınız! Daha ne kadar zaman istiyorsun, ben mezara girince herhalde."
"Aster-"
"Benim adım Jeong-"
"Jeon Jeongguk, ne kadar da güzel bir ismin var..."
Ve evet konuyu değiştirmekte kessinlikle üstüne yok. Cevap vermeden derse odaklanmaya başladım.
"Bak görüyor musunuz, yine biriyle konuşmaya başladı ucube."
Bütün ders boyunca yine aynı konuşmayı duydum. Umursamadığımı söylüyorum ama bazen artık insan da bıkıyordu be. Herkes gözlerimin içine bakarken biten dersle birlikte derin bir nefes alarak sınıftan çıktım.
Kapıdan döndüğüm gibi çarptığım bedenin yere düşmesine engel olmak için belinden tutarak onu kendime çektim. Gözlerinde korku veya başka bir şey bekledim ama o bana gülümseyerek dengesi kurup benden ayrıldı.
Uzun siyah saçları, kahveringi gözleriyle, gülümseyen dudakları... Tanrım o çok güzeldi. "Teşekkür ederim, Jeongguk." İnce dudakları, allaşmış kırmızı yanaklarıyla bana bakarken nasıl etkinlenmeyebilirim ki?
"Elisa iyi misin?" Okulda benden nefret etmeyen tek kişi diyebilirim. Ondan deli gibi hoşlanıyordum ve hoşlandığım kızın, okulun aksine benden nefret etmemesi kadar büyük bir şans olabilir mi?
Elini gözlerinin önüne gelen saçını arkaya atarak cevap verdi. "Ah, iyiyim sorun yok."
Ne diyeceğimi bilemeyerek gülümsedim."Şey aslında ben de sana bir şey soracaktım. Yarın doğum günü partim var. Sende gel, olur mu?"
Heyecandan dolayı öylece kalakalmıştım. Kendime geldiğimde kekelememe engel olamayarak konuştum.
"T-tabi, tabiki gelirim!"
Daha sonra vedalaşarak ayrıldık.
Bu kessinlikle hayatımda ki en iyi gündü!"Gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?"
Kalın sesi her seferinde beni irkitiyordu nedense.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aster's Second Life|Taegguk
Fanfiction"Paralel evrende ki bir büyücü yaptığı bir hata sonucu infazına karar verilir fakat, Tanrı'lar onu insanların yaşam sürdüğü dünyada tekrar doğmasını sağlarlar, hiç bir şey hatırlamadan. Kısacası; ikinci bir hayat vermişlerdir kendisine..." - Hikâye...