Selam güzellerim :)
§
"Bir çok kişi yüzünü hatırlamadığını söylüyor, bazıları ise hiç unutmadığını..."
"Sen hatırlıyor musun?" Dedim kararmaya yüz tutmuş havanın beni germesini umursamamaya çalışarak.
"100 yıl önce dedim, ben nereden bilebilirim onun yüzünü? Lakin namını duymayan kalmadı."
Ama ben sadece 20 yaşında bir gençtim? Eğer 100 yıl önce yaptığım bir hata yüzünden dünyaya gönderildiysem nasıl 20 yıl geçmiş olabilir? Kafayı yiyecektim.
Biliyordum, her şeyin bir yalandan ibaret olduğunu biliyordum."Sen kaç yaşındasın?"
"Henüz 70'lerin sonlarındayım. Yani daha çok gencim." Dedi kıkırdayarak ama benim şaşkınlıkla açılan gözlerimi fark etmemişti. O nasıl 70 yaşında olabilirdi? Sikeyim ki henüz benim yaşlarım da gözüküyordu.
Zaman...
Ya zaman kavramı dünya ile paralel dünya arasında fark yaratıyorsa?
"Dünya ve paralel dünyanın arasında ki zaman kavramı ne kadar?"
Diye sordum ama alacağım cevap beni korkutmuştu şimdiden. Gözlerini kısırak bana bakarken onun yavaştan şüphelendirdiğimi anladım. Belki de herşeyi anlatmalıydım. Bana yardım ederdi, belki Jimini bulmama yardım ederdi?
Ben ona dik dik bakarken sonun da konuşmak adına dudaklarını aralamayı başarmıştı nihayetinde.
"Ne yapacaksın sen dünyanın zaman kavramını?"
Şimdi zamanı Jeongguk söyle, herşeyi anlat o sana yardım edebilir. Huh...
Derin bir nefes alarak, gözlerinin içine baktım. Alaylı bakışları gitmiş, yerini büyük bir ciddiyete bırakmıştı, lanet olsun bu hali biraz ürkünç gözüküyordu. Her an kurt formuna girip üzerime atlayacakmış gibi..."Ben aslında-"
Ayna da belirmeye başlayan silik görüntülere dikkatimi verdim. Jackson ise beni izlediğinin farkındaydım. Ama şuan umrumda olan tek şey aynanın bana verebileceği bir kaç silik görüntüden ibaretti.
Yüzü fazla silik görünse de görüyordum, uzun ve mor saçlı bir adamı. Eskilere dayanan bir kâfeteryanın için de geziyordu. Ben mor saçları olan adamın yüzünü görmek adına büyük bir çaba sarf ederken, Jackson sonun da gözlerini benden çekmeyi başarıp aynanın bize bahşettiği silik görüntülere odaklandı benim gibi.
Elinde ki iksirle oldukça havalı bir edayla, ondan oldukça iri bir adama cam şişeyi veriyordu. Bu Taehyung'tu, mor saçlı adamın iksiri verdiği kişi Taehyung'tan başkası değildi. Yüzünde ki o ufak ve içten olan samimi gülüşü içimi ısıtırken aynı zaman da kalbimin hızla çarpmasına sebep olmuştu.
Mor saçlı adam dışında herkesin görüntüsünü net bir şekilde görebilmiştim. Ama onu bir türlü silik görüntüsü netliğine kavuşmuyordu. Öfkelenmeye başladığımı hissediyordum çünkü lanet olsun o kişinin kim olduğunu tahmin edebiliyorum.
"Aynalar sana istediğini verir... Görmek istiyorsun değil mi?"
Jackson'ın beni bulmadan önce gördüğüm Taehyung ve kırmızı saçları olan adam hatrıma girince afallamıştım. Çünkü aynaya dokunmadan önce Taehyung'u düşünüyordum. Ama o görüntüler şimdi ki zamana aitti.
Şuan ki görüntüler ise geçmişe ait olduğu o kadar belli oluyordu ki...
"Aslında emin değilim, araftayım. Bir yanım görmek adına çıldırıyor ve bu rahatlama hissini yaşamak istiyor ama diğer yanım görecekleri karşısın da korkuyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aster's Second Life|Taegguk
Fanfic"Paralel evrende ki bir büyücü yaptığı bir hata sonucu infazına karar verilir fakat, Tanrı'lar onu insanların yaşam sürdüğü dünyada tekrar doğmasını sağlarlar, hiç bir şey hatırlamadan. Kısacası; ikinci bir hayat vermişlerdir kendisine..." - Hikâye...