"Burada da yok hayatım ya. Bakmadığımız yer kalmadı."
Toplantı odasındaki malzeme dolabını karıştırmayı bitiren Dicle'nin kurduğu cümle buydu. Bugün öğle arasını ve sonrasını kayıp fotoğrafı aramak için harcamışlardı. Kayıp eşya dolabına, çay ocağına, hatta Melih Bey'in odasına bile bakmışlardı ama sonuç değişmemişti. Son olarak toplantı odalarını gezmişlerdi. Ne fotoğraf ne de fotoğrafı bir gören vardı ortada. Gerçekten yok oluvermişti.
"Senin Ferit'le tanıştığın gün yemeğe çıktığın adamın adı neydi?" bu sefer kaşlarını çatarak kurdu cümlesini. Artık gerçek anlamda suçlu avına çıkabilirlerdi. Ya da daha gerçekçi düşünüp fotoğrafın çöplere karıştığını kabul edeceklerdi.
"Hasan Bey... Neden ki? O almış olabilir mi?" ağrıyan başını kaldırarak arkadaşına baktı Seyran. Şu an her türlü fikri değerlendirebilirdi çünkü yorulmuştu. Ayrıca Ferit'ten sabahtan beri ses yoktu ve artık endişelenmeye başlıyordu. Uçağın düşmesi gibi saçma sapan fikirler geliyordu aklına. Sevdiklerinden uzak kaldığında hep böyle olurdu. Bugün içinde bir huzursuzluk vardı.
"Yani, ihtimal dahilinde. Bir şekilde kulağına gittiyse sinirlenip fotoğrafı almış olabilir."
"E hadi bakalım o zaman, ne duruyoruz?"
Ayaklanıp toplantı odasından çıkmak üzere olan arkadaşını durdurdu Dicle. Seyran duygusal davranıyordu ve bu yüzden bazı adımlarını aceleyle atıyordu. Dicle de arkadaşlık görevini yapacak ve sakinleştirecekti artık sabrının sonlarında olan kadını.
"Dur bekle. Ben önce bir sorup soruşturayım. Yarın Mürvet ablanın ağzından laf almaya çalışırım. Eğer şüpheli bir şey varsa gider ararız tamam mı?"
"Tamam... Ben de çok yoruldum zaten başım çatlıyor. Eve erken gideceğim bugün."
Çalan telefonun ekranında beliren Ferit yazısıyla solgun yüzü canlanmıştı kadının. Sonunda diye geçirdi içinden. Biraz daha haber alamasa Almanya konsolosluğunu ayağa kaldırmayı düşünüyordu ama neyse ki gerek kalmamıştı.
"Alo Ferit! Neredesin sen saatlerdir? Arıyorum açmıyorsun, mesajlara bakmıyorsun. Öldüm burada meraktan."
"Aşkım çok özür dilerim..." Ferit'in mahcup sesi kulağına dolar dolmaz ferahladı Seyran'ın yüreği. Kilometrelerce uzaktan tek bir sözüyle iyi gelebiliyordu içinin bunaltısına. "...uçağa bin, in, bir sürü prosedür. Hemen geldik otele yerleştik, toplantı saat beşte. İlk fırsatta aradım valla."
"Nasıl geçti yolculuk?" Arkadan gelen seslerden Ferit'in hareketlendiğini anlamıştı Seyran. Bir süre sessiz kaldı adam. Derin bir nefes aldı. İçi bunalan tek kişi Seyran değildi anlaşılan.
"Eh işte. Nasıl olsun? Sıkıcı. Babam bir sürü dosya verdi toplantıya hazırlanmam için. Hiçbirini okumadım. Şimdi de boş boş yatıyorum toplantı saatine kadar."
Başını çevirip Dicle'nin çoktan gitmiş olduğunu gören Seyran biraz daha yayıldı sandalyeye. Gözlerini kapatıp kendini bu ortamdan soyutlayarak tamamen sevgilisine odaklandı. Günün birinde uzun süre ayrı kalmaları gerekirse ne yapacaklardı?
"Niye okumadın ki? Hem zaman hızlı geçerdi, belki ilgini çekerdi. Niye gitmişsiniz ki oralara kadar?" Seyran Ferit'i şevklendirmeye çalışsa da kendi de pek memnun değildi bu durumdan. Yani ne gerek vardı ki Almanya'ya falan? Koskoca Korhanlara Türkiye yetmemiş miydi?
"Bilmem... O ara seni özlemekle meşguldüm. Aklımı başka bir şeye veremezdim."
"Ya Ferit... ben de çok özledim sevgilim. Toplantıdan sonra dönüyorsunuz hemen değil mi? Ne kadar kalacaksınız?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer)
Fanfiction"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...