24. BÖLÜM

124 9 0
                                    

... Bismillahirrahmanirrahim...


~ 2 Hafta Sonra

Eylül son kez aynadan kendine baktı. Bol saks mavisi elbisesinin üzerine aynı tonlarda  şalını da omuzlarından göğsüne doğru sarkıttı. Ve işte hazırdı.
-Nasıl olmuşum kızlar?

-Vayy benim görümceme ne giyse yakışır.

- Yaa Eylül abla bu renk çok yakıştı sana çok güzel olmuşsun.

- Teşekkürler kızlar.

Kızlar son kez aynadan kendilerine bakarken kapı çalmıştı. Eylül heyecanla 'geldiler napacam' diye bir oraya bir buraya doğru yürümeye başladı. Kızlar haline gülüp 'kapıyı açacan Eylül'üm hadi' diye koluna girip kapıya doğru sürüklemeye başladı Ekim.

Kızlar kapıya yaklaşınca salondan da Çağatay ve annesi çıkmıştı. Her biri arka arkaya sıralanınca Eylül içinden 'Bismillahirrahmanirrahim' çekip kapıyı açtı.

- Eylül bijj geldik.

- Ayy teyze ya niye önceden haber vermiyorsun boşa o kadar heyecan yaptım.

Herkes Eylül'ün söylediğine gülerken teyzesi ve eniştesi  içeriye girmişti. Kızlarda Buğra'nın ayakkabısını çıkarıp içeri girmesini bekliyordu.

- Eylül yardım eder misin ipleri çözemiyorum.

- Dur Eylül abla ben hallederim.

Ceren eğilip Buğra'nın bağcıklarını çözdü ve yanaklarına öpücük kondururken konuşmaya başladı:
- Oyy oy paşam sen ne kadar da yakışıklı olmuşsun öyle.

- E hazırlayan yakışıklı olunca diye Efe'de kapıda göründü.

- Ceren peki ben mi daha yakışıklıyım yoksa abim mi?

Ceren kendisine sorulan soruya şaşırırken kızlarda arkada birbirine 'bunlardan olur' bakışı atıp kıkırdamaya başladı. Efe'de merakla Ceren'in ne cevap vereceğini bekliyordu.
Ceren, Efe'ye kısa bir bakış atıp Buğra'ya döndü.

- Tabiki de sen daha yakışıklısın paşam hatta dünyanın en yakışıklı paşasısın.

- O zaman sende dünyanın dördüncü en güjelisin.
Efe  'hıh' diye burun kıvırıp salona geçti.
Ama kızlar merak etmişti ilk üç sıradaki güzelleri. Bu yüzden Buğra'yı da alıp Eylül'ün odasına geçtiler.

- Buğra ben dördüncü güzelsem ilk üçü kim peki?

- Birinci Eylül ikinci Ekim üçüncü de Yaymur.

- Yağmur kim Buğra?

- Yaymur benim aykadaşım. Onunla hep resim çiziyoruz Eylül.

- Demeeek Yağmur he o zaman gelsin gıdık canavarı.

-Ahahahahha ya Eylül ahaha yapma duy ahahha

Kapı tekrar çalınca Eylül'de Buğra'yı gıdıklamayı bırakmıştı yine eli ayağına dolaşarak.
Yine bütün aile kapıda sıralanmış iken Eylül tekrar besmeleyle kapıyı açtı. İlk önce Emine teyze ve Mehmet amcasını içeriye buyur etmişlerdi. Büyükler salona geçerken Cihangir de elindeki gül buketini ve çikolata kutusunu Eylüle temas etmeden verip o da salona geçmişti. Çağatay ve Efe, Cihangir'i ortalarina almışken, Mehmet Bey ve Cemal Bey- Eylül'ün eniştesi- tekli koltuklara geçmiş, hanımlarda yan yana koltuğa oturup sohbete başlamışlardı. Eylül ve kızlarda salona geçip sandalyelere oturdu. Birkaç dakika hal hatır sorulduktan sonra Ayşe Hanım kızlara kaş göz yaparak kahve yapmalarını işaret edince kızlarda mutfağın yolunu tuttular. Eylül, Cihangir'in kahvesini yaparken Ekim'de kalan aile üyelerinin kahvesini yapmaya başladı. Ceren de suları ve çikolataları hazırlıyordu.

Kahveler piştikten sonra fincanlara dolduruldu. Eylül tam mutfaktan çıkacaktı ki Ceren son anda durdurdu onu.
- Ya Eylül abla nereye gidiyorsun?

-E kahveleri dağıtacam.

- Tamamda sence de bir şeyi unutmadık mı?

- Yoo neyi unuttuk ki?

- E Cihangir abinin kahvesine tuz koymadık.

- Yok ben bilerek koymadım şimdi midesi falan kötü olur boş verelim.

- Orda duracaksın bir kere süt gardaşım

- Efe sen burda ne arıyorsun acaba?

- Ben buraya eniştemin kahvesini teftişe geldim ve o tuz o kahveye girmezse sende bu mutfaktan çıkamazsın!

- Efe saçmalama istersen kahveler soğuyacak çekilir misin?

- Efe haklı Eylül abla hem azıcık tuzdan bir şey olmaz merak etme sen.

- Ya Ekim destek çıksana bana bak kahveler soğuyacak.

- Valla Eylülcüm zamanında sende benim kocama bir şeyler vermiştin hatırlatırım 😁😁

- Yaa çok kötüsünüz. Ne yani izin vermeyecek misiniz?

- (Efe/Ceren) Nıçç

- Aff! Çabuk ne yapıyorsanız yapın ama sakın fazla koymayın yoksa intikamım acı olur!!

Ceren, Eylül'ün elindeki tepsiyi alıp tezgaha koydu Efe de hemen yanına geçmişti aralarında belli bir boşluk bırakarak. Efe bir tatlı kaşığı tuz koyarken Ceren de çaktırmadan bir çay kaşığı pul biber koydu tabi Efe yanında olduğu için görmüştü. Birbirlerine sinsice sırıttıktan sonra tepsiyi geri Eylül'ün eline tutuştudular. Ekim'de büyüklerin kahve tepsisini alırken Cerende su ve çikolata  tepsisini aldı.

Sırayla kahveler dağıtıldı ve herkes yerini aldı.  Mehmet amca boğazını temizleyerek 'gençler birbirleriyle konuşup anlaşmışlar bizde Allah'ın emri Peygamberin (S.A.V)'in kavliyle kızımız Eylülü oğlumuz Cihangir'e istiyoruz.'
- Sizi de dediğiniz gibi Mehmet abi çocuklar görüşüp anlaşmışlar e bizede hayırlı olsun demek düşer.

O sırada sevinçle kahvesinden ilk yudumu alan Cihangir biran ne yapacağını bilemedi atsa yok atamazdı mecbur tutacaktı. Kahveyi yutmasıyla öksürük krizine girmesi bir oldu.
- Öhö öhö öhö öhö
Efe sırıtarak elini Cihangir'in omzuna vurdu birkaç kere. Odada ki herkes sessizce gülerken Eylül endişeyle Cihangir'e sonrada sinirle Efe ve Cerene baktı.Sonunda öksürüğü kesilen Cihangir, Efe'ye  ters bakış atıp elini omzundan çekti. Sonrada gözleri müstakbel eşine döndü. Eylül de ona endişeyle bakıyordu. Cihangir suya korkulu bakış atıp bir yudum aldı neyseki suda bir şey yoktu suyu kafaya dikti yetmedi Çağatay'ın suyunuda alıp içti yetmedi tam Efe'nin bardağını da alıp içecekti ki Efe ondan önce davranıp bardağı kafasını dikip kendi suyunu içti sonrada gıcık bir tebessümle Cihangir'e baktı. Büyükler ayaklanınca gençlerde ayağa kalkıp arada mesafe bırakarak yan yana geçtiler. Yüzükleri Ayşe Hanım oğlu Çağatay'a verdi takması için. Çağatay dolu gözlerle kardeşine ve yakın dostuna bakıp yüzükleri parmaklarına geçirdi dualar ederek kurdeleyi kesti. Gençler kendilerine helal olanlarla tebrikleşti. O akşam da öylece mutlu geçti.

Kimsin Sen?  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin