(2023 Ahenk’in gözünden)
Yine istasyon. Kimseye güvenmemeliyim. Kendime Selin’in evinde mesaj bıraktım. Nil’e bile güvenemem. Normal hayatıma dönmek için her gün dua ediyorum. Sevgili tanrım lütfen her şeyi yoluma koymamda yardımcı ol.
Aslında inandığım belli bir tanrı yok. Dinlere inanmıyorum. Bir tanrı var ama emirlerini kitaplar ve güvenilmez insanlarla göndermez. Doğru bir insan olmak yeterli olmalı onun için. Neden en iyi insanları sırf ona güvenmediği için yaksın? Tanrı merhametli olması gereken bir kavramdır. Bu ise canidir. Canilere canilik yapmalı elbette ama egosu havalarda gezen bir varlık benim gözümde bir insandır. Dualar da ibadetler de gerekli değildir ve nasıl yapılacağı da bana kalmıştır. Manevi olarak nasıl hissedersem öyle yaparım. Tanrı bunun için beni suçlamayacaktır. Ona ibadet etmediğim için de suçlayamaz çünkü sonsuz kudretli bir varlığın zaten buna ihtiyacı olmamalıdır. İşte benim tanrı görüşüm bu.
Oliver bir ateist ve o nefret dolu olanlardan. Tanrıya inanmıyor ve dinlerden de çok fena nefret ediyor. “Keşke hepsini ayaklarımın altında ezebilsem.” diyor.
Nil’in neye inandığını bilmiyorum açıkçası çok dile getirmiyor. Doğaya önem veren biri olduğu kesin. Sözlerine bakıldığında tanrıya inanıyor olmalı ama ateistler bile bazen tepki olarak tanrının ismini zikredebiliyorlar. Müslüman olmayıp Allah diye bağırabiliyorlar. Oliver hariç o çok sert bu konuda. Nil ise hem tanrı hem tanrıça hem de tanrılar gibi ifadeler kullanıyor. En bağlı olduğu şeyin ise doğa ve evren olduğunu söyleyebilirim.
“Ahenk zaman makinesine gir seni bir yere yollamalıyım.” diye düşüncelerimi böldü Oliver.
“Nereye?”
“Söyleyemem şimdilik gidince anlarsın.”
“Cevap almadan girmem!”
“Sorgulamana gerek yok!”
“Oliver kadar sorgulayıcı biri bunları zikretmez kimsin sen!” bunu deyip Oliver’ın üstüne yürüdüm. Oliver 180 cm’lerde benden oldukça uzun. Nil koştu hemen. “Tanrım lütfen sen bizi koru.”
Oliver bir anda bir aydınlanma yaşamış gibi oldu. “Nil biraz daha dini kavramlar kullansana!”
“Tanrıçalara şükür kendine geliyor olmalı!”
“Tanrı? Tanrıça?” dedi Oliver. “Bunlar hep masal.”
“İşte bizim Oliverımız!”
“KİMSEYE GÜVENME”
Bu sözler kafamın içinde yankılandı. “Hala size güvenemem siz olduğunuza dair kanıta ihtiyacım var!”
Nil kulağıma eğilip bir şeyler söyledi ve kıpkırmızı olmuştum. Nil için bu kolaydı benimle yakınlığından pek çok sırrımı biliyordu. Aptal çocukluk anılarımı kullanarak kendini kanıtlayabilmişti. Peki ya Oliver ne yapacaktı?
“Oliver şeyi söyle neydi caaaaaaa…?”
“Neyden bahsediyorsun sen?”
“Lakap!”
“Ne lakabı?”
“Hani benim nefret ettiğim söylesene.”
“Hee şey…”
Ben ve Nil onu aynı anda tuttuk bununla birlikte yok oldu. Zaman makinesi ile Oliver geldi. Çok endişeliydi. “Teşekkürler anladığınız için.”
“Söyle lakabı!”
“Ne lakabı Camille mi diyorsun?”
“Ha şöyle ya!”
“Şükürler olsun size.” diye dua etmeye başladı Nil.
“Nil!”
“Oliver!”
“Bırakın şunları hala zaman döngüsünü düzeltemedik.”
“Tamam ilk öncelikle sorgulamamız gereken şey Selin nasıl zamanla bu kadar iyi oynayabiliyor ve ne biçimde Mine’yi doktor yerine hakim yaptı?”
“Mine’nin gelecekteki mesleği mi değişti?”
“Evet o bir hakim oldu.”
“Nasıl?”
“Kritik nokta bu.”
“Meslek seçimi yaptıkları zamana gitmeliyiz.”
“Bölüm seçimi de var biri sayısal biri eşit ağırlık!”
“Neyden bahsediyorsunuz Camille.”
“Ah Oliver sen bilmiyorsun bizim okullarımızda böyle bir sistem var yani matematik ve fen gören öğrenciler hukukçu olamaz -olabilir ama olması için bilmesi gereken dersleri okulda alamaz o yüzden kendisi çabalamalı.”
“Mine hukuk okumak istemiyordu bu nasıl oldu…”
“Mine’yi izlemeliyiz.”
“Selin çok büyük etkiler yapıyor zayıf bir noktamız var ondan diyorum işte bak!”
Kameralara koştum ve Selin’in gittiği tüm mekanlara baktım. Bunu nasıl görmezden geldin Oliver? Görmemene imkan yok. Nasıl bir seviyeye çıktı ise Selin uzay boşluğunda geziyor ve işte bak elinde mektup var onları yakıyor Güneş’e atarak! Selin tanrı mı bunu yapabilsin. Bir açık var bence senin bunun farkında olmamana imkan yok Oliver!”
Nil endişe ile baktı. Oliver ise bir şey söyleyemiyordu. Nil’in zaten hep çekindiğinin farkındaydım.
“Madem öyle Camille hiç mektup gönderdin mi?”
“Hayır.”
“Hikayenin sonu.”
“Mektupları Mine yazmıştır belki de bunu bilemeyiz!”
“Tamam git Mine’ye sor.
“Ya daha yazmadıysa?”
“Git kendin kullan makineyi o zaman be! Sizinle mi uğraşacağım ben? Laboratuvarıma gidiyorum size bol şans!”
Öfkeyle makineye girip kayboldu hafif sakallı sarışın adam. Sessizlik dolmuştu ortama. Nil ile bakıştık. Ne yapacaktık şimdi? Tahtanın yanına gidip bir şeyler karalamaya başladım. Kameraları incelemeye koyuldum her ne kadar çok detay vermese de. Mine’nin postaneye gidişini aradım.
Nil olduğu yerden ayrılmadı. Onun yanına geldim tekrar.
“İyi misin?”
“Doğru zaman diliminde ne olacak sence Ahenk? Yollarımız ayrılacak mı?”
“B ben bilmiyorum.”
Gözlerimi kaçırdım. Nil bunlardan çok endişeliydi ve bu çok kritik bir noktaydı. Mine’ye olan çekimimi kaybetmiştim. Nil ise gelecekten olduğu için şu an bir şey yoktu.
“Ahenk bu zırvalıkları bırak ve hayatına devam et. Gelecekte buluşalım. Kendi kaderimizi yazmaya devam edelim! Bunların hiçbiri bizim hayatımızı gerçekten etkilemiyor.”
“Nil Selin uzayda kafasına göre gezip zamanı yönetebiliyor. O düşündüğünden daha tehlikeli. Bunu Oliver veya Mine ölmesin diye yapmıyoruz sadece. İnsanlık için yapıyoruz.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Çizgilerinde Kaybolanlar
Science FictionZaman, ne dost ne de düşmandır. Sadece bir gerçeği vardır: akar. Ancak biz, bu akışı kontrol etmeye çalışan genç kalpleriz. Ahenk hoşlandığı kıza açılır ancak reddedilir ve kalbi kırılır. Aynı gün ise tanıştığı 2 kişi ile dev bir zaman yolculuğu mac...