(Ahenk’in Bakış Açısından)
Sınav vakti diyerek ara verdiğim zaman yolculuğu macerası ile kışı getirmiştim. Yıl bitmek üzereydi. Havalar soğuktan ibaretti yağış bile yoktu. Kar tatili için kar yağmasını ummuştum ama yaramamıştı. 2024’e girmeden önce sınavlarımız bitti. 29 Aralık 2023 Cuma günü okula çok kişi gelmedi. Sömestre daha çok vardı ama bu hafta sonu yeni yıl olması ve sınavların bitişi olması bunu sağlamıştı. Ben de okula gittim çünkü böyle günler keyifli olur. Öğretmenler derse bile gelmiyor!
Poyraz’ı uzun zamandır görmediğim için onun sınıfına gittim ama pek kişi yoktu. 9.sınıfların gözdesi sözde yakışıklı olması gereken ortalama ama kıvırcık saçlı olan çocuk beni görünce yaklaştı. Bazı 9.sınıfların muhabbetlerinden ve Betül’ün komşusu olan 9.sınıf arkadaşından biliyorum onu. İsmi Burak.
“Poyraz’a mı bakıyorsun?”
“Evet nereden bildin?”
“Senden bahsetti sen kuzenisin.”
Poyraz’ın bu çocukla nasıl arkadaş olduğuna anlam verememiştim. Onun Burak’a kötü baktığını gördüğümü bile hatırlıyorum. Bir anda ne olmuştu?
“Seni neden tanımıyorum Poyraz ile ne kadar yakınsınız?”
“Bilebileceğinden daha yakın!” dedi ve göz kırpıp gitti. Çok sinirimi bozmuştu. Sınıfa geri döndüğümde kıvırcık kısa saçlı siyah kız bana sarıldı.
“Ahenk! İyi ki geldin hemen biz de oyun oynayacaktık sensiz tadı çıkmazdı.”
Betül’ün enerjik karşılaması bu olayı kafama takmamı engelledi.
“Ne oyunuymuş?”
“Bilirsin cennette 7 dakika aslında erkekler olsa daha iyi olurdu ama kavga ya da lezbiyenler çıkar belki aramızda! Rastgele çekilen 2 kişi 7 dakika boyunca sınıfa kapatılacak!”
“Ne klişe tam da senden beklenilecek hareket Betül! Ama merak etme bunu keyifli yapacağından eminim.” dedim endişeli bir gülümseme ile. Kimlerin isminin yazıldığına bakmamıştım hatta kimler okuldaydı ona bile çok dikkat etmemiştim bu nedenle gözüm dalmış pencereyi izlerken duyduklarım bana resmen kalp krizi geçirtti.
“Ahenk ve Mine!” diye bağırdı Rabia. Arkamı döndüm. Çok tepki de veremezdim. Ne demek Mine? NE DE-MEK Mİ-NE? Başka biri yok mu? Selin dahi olur sonuçta 30 yaşında olanıyla savaşıyorum 16 yaşındaki çıtırla değil! İtiraz da edemezdim onlara göre bir sebep yoktu ya? Mine bir şey demedi ve sınıfa girdik. Midemde koca bir bulantı hissi vardı. Peteğin önüne -yere- oturdum. Dizlerimi büküp kafamı üstlerine koydum. Birkaç ayak sesinin bana yaklaştığını işittim. Kafamı kaldırdım ve dibimde Mine’yi gördüm. Film perdesi gibi zaman yolculuğunda yaşadığım onca şey geldi ona bakınca aklıma. Oliver, Nil, Selin, Mine, Poyraz, ben ve yaşadıklarımız.
“Bak seni reddettim diye benden nefret etmene gerek yok.”
“Beni reddettiğin için senden nefret etmiyorum bana benden ve duygularımdan rahatsız olduğunu söylediğin için senden nefret ediyorum!”
Mine dudağını ısırdı ve sonra yanıma oturdu. Elimi tutmaya çalıştı ama ben onu ittim. “Ben senin deneme tahtan olmayacağım öyle kolay değiştiremezsin duygularını!” Çok serttim sadece içimden ne geliyorsa onu yaptım. Mine pencereyi işaret etti ama ben yetişemedim. İddiasına göre birisi orta parmak çekip kaçmıştı. Sınıf 2.katta bu mümkün değil aptal! İşte tepkim böyle. Kısasa kısas. Sonuçta geleceğim güvence altında. Benim Nil’im var! Kimse bana istemediğim bir şey yaptıramaz! Oliver da her ne karıştırıyorsa durup araştırmalı. Kritik noktaları aramalı ve tabii ki Selin'i durdurmanın bir yolunu bulmalı. Uzlaşma olmadan çözülemez. Hatta bana sorarsanız zaman makinesini imha edin! Her şeyden kurtuluruz.
“Hadi ama Ahenk duygular öyle kolay kaybolmaz deneyelim işte!” Ne kadar yapmacık ve benim sevdiğim Mine’den uzak sözler bunlar? En sonunda dayanamadım ve 7 dakikanın bitmesine 1 dakika kala Mine’ye tokat atıp sınıftan çıkıp uzaklaştım. Mine’nin yüzü şok içindeydi ve biraz da ayılmış gibi şaşkın bir ifadesi vardı.
Yüzümü yıkamaya gittim. Yerde bir kumanda gördüm. Eğilip aldım onu ve incelemeye başladım. Bu net bir şekilde zaman makinesine aitti. Kim buraya yolculuk yapmıştı ki? Bunu düşününce kafamda şimşekler çaktı. Orta parmak gerçekti ve zaman yolcusu tarafından yapılmıştı. Tıpkı Mine’nin kendi gibi davranmaması gibi! Lanet olası Selin! Hemen kumandadaki geri alma tuşuna bastım ama işe yaramadı. Sinirlenip kumandayı yere attım. Beyaz tozlar ortaya çıktı. Öksürdüm çünkü yoğun bir koku ortaya çıkmaya başlamıştı. Her yer vanilya kokuları ile dolmaya başladı. Kumandayla beraber bahçeye -açık havaya- koştum. Kumandayı sertçe vurdum artarda. İnsanlar önemsemiyordu zaten. Beyaz tozlar uçuşup duruyordu. Sinirle öyle bir sert vurdum ki beyaz bir patlama oldu. Geriye düştüm. Böyle bir şey olunca da tabii ki insanlar baktı. Ne acımasız varlıklar ki insanlar düşen dostu olmayınca kendi de düşse ağlayabilir. Bu yüzden de kalktım. Kumandayı cebime koydum ve oturmak için kantine gittim. Ezgi oradaydı yine. Ezgi ile garip şeyler olmuştu. Aklı karışıktır muhtemelen hala. Yanına oturdum sessizce. Sessizlik sürdü. Yutkunmalar ve nefes sesleri. Sessizlik dediğin şey insanların ağzını kapatması sayılır. Tıkırdamalar ve yiyecekler. Kantinin kendi sesleri. Göz göze gelmek ama susmak. Önüne bakıp suçluluk duygusu duymak. Suçlular yapmaz bunu.
“Olanları açıklamanı falan istemeyeceğim bu mümkün değil sonuçta.” dedi Ezgi. Parlak mavi gözlerinin içine bakıp gülümsedim. “Teşekkürler bu bana yapabileceğin en büyük iyilik.” Tabii ki bu değil ama sözcüklere ihtiyacım var. Zaman yolculuğundan söküp beni çıkarsa daha büyük bir iyilik olurdu.
İstasyona gitmeden önceki cuma günü de bu şekilde geçti. Okuldan sonra hemen gitmedim. Yorgundum. Bu arada kumandayı hala taşıyordum. Ertesi gün gidecektim istasyona.
İstasyona gittiğimde Oliver da vardı.
“Demek dönmeye karar vermişsiniz Şapşal ve inatçı bay.”
“Öleceği aklına gelmiş olsa gerek!”
“Sen dün ne yaptın?”
“Bir şey yapmadım okula falan gittim.”
Aklıma kumanda olayı geldi.
“Kumanda!” diye de bağırdım aklıma gelir gelmez.
“Evet kumanda!”
“Bu… Kötü bir şey mi?”
“Hayır iyi bir şey yaptın!”
“Nasıl?”
“Selin’in vanilyalı zaman makinesini yok ettin ellerinde sadece Poyraz’ın kullandığı makine kaldı.”
“Hmm…” Poyraz’ı düşünüyordum. Dün gelmemesini ve buluşacağımızı düşünüyordum.
“Ama-“Oliver’in sözünü yarıda kestim.
“Yine de hata mı yaptım?!”
“Aslında bu senin hatan değil Ahenk.” Dedi Nil. Elimi tutuyordu.
“Oh Selin’i gördüm o zaman pencereden! Mine ile ilgili bir şeyler oldu değil mi?”
“Evet ama en azından Selin’in zamanı nasıl bozduğunu bulduğumuzu düşünüyoruz.”
“Yani Mine ile olan iletişimim koca bir geleceği etkiliyordu? Peki sonucunda ne olmalı?”
“Mine ile aranı düzeltip ileride de çıkmaya başlamanız gerekiyordu. Böyle hızlı ve aptal şeyler olmamalıydı! Seni suçlamıyorum gayet normal tepkiler verdin. Aynı zamanda üzgün olmalısın.”
Nil’e baktım. Hüzünlü görünüyordu. Peki ya o? Sonsuza kadar benim varlığımı unutmalı mıydı yani? Oliver’in yaşaması için mi? Aslında Mine’nin de yaşaması için. O sırada aklımı okumuş gibi Oliver beni çağırdı. Baş başa konuşmak istedi. Bunun Nil hakkında olacağını hepimiz tahmin edebiliyoruzdur. Nil de edebiliyordur. Hüzünlü bir şekilde gülümsedim onun yanından ayrılmadan önce. O da bana gülümsedi ancak her an ağlayacak gibi duruyordu. Zavallı Nil’i üzmek istemiyorum ama doğru zaman çizgisini de oluşturmak istiyorum. Neden üzerimde böyle bir sorumluluk var ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Çizgilerinde Kaybolanlar
Science FictionZaman, ne dost ne de düşmandır. Sadece bir gerçeği vardır: akar. Ancak biz, bu akışı kontrol etmeye çalışan genç kalpleriz. Ahenk hoşlandığı kıza açılır ancak reddedilir ve kalbi kırılır. Aynı gün ise tanıştığı 2 kişi ile dev bir zaman yolculuğu mac...