Aralık ayı ile beraber soğuklar da gelmişti. Küresel ısınma her ne kadar mevsimleri olduğu gibi yaşamamızı engellese de o gün gerçekten kış gibi hissettirmeyi başarmıştı. Arabanın içinde ise klima yanıyordu. Benim camım hariç diğer camlar buğuluydu. “Cigarettes After Sex” çalıyordu dakikalardır. Ben istedim tabii ki. Dışarıda ise yılbaşı ruhu var. Kar çok yağmadı seyrek bir şekilde görülüyor. Parlak ışıklarla burası Avrupa gibi hissettiriyor ama burası sadece gelecek ve zenginliğin birleşimi. Oliver o aptallığı yapıp Selin’e evlenme teklifini yapıyor ancak hiçbir müdahalede bulunamam. Bir anlaşmanın içerisindeyim karşı gelemem. Selin hedefine tekrar kavuşuyor şimdi sırf para için Oliver’ı öldürme aşaması kaldı. Benim için ise iyi bir gelecek.
Selin benim geleceğimi düzelteceğine söz verdi. Anlaşmamıza göre Selin’e yardım edeceğim. Bana dediğine göre ailem beni kabul etmedikten sonra hayat kötüleşecek. Onu düzelteceğiz. Eğer reddedersem de sırrımı yayacak. Bekle biraz bu bir tehdit değil mi? Neyin içindeyim ben? Sorgulayamam hayatımdan nefret ediyorum düzeltmek için buna katılırım tabii ki!
Yandaki camda koşan bir genç kız silueti gördüm. Cam buğulu olduğu için emin değildim ama çok tanıdıktı. Buğuyu sildim. Ahenk’ti bu! Arabaya doğru yürüdü ve ona baktığım cama vurmaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim. Ahenk ne işti bu zaman yolculuğunda ya?
Endişelendiğim için direksiyona geçtim bir anda. Gaza geldiğimi anlayın ben sadece 15 yaşındayım. Araba sürmeye dair pek bir fikrim de yok. Selin’in arabası değil bu zaten. Şüpheyi üzerimden atmak için. Ahenk arabayı çalıştırdığımı görünce bağırmaya başladı. Dedikleri tam anlaşılmasa da özetle :
“Poyraz sen arabayı kullanamazsın yapma!”
Biraz gittikten sonra bir arabaya çarptım. Ahenk kapımı açtı.
“Tanrım sen bizi koru.”
Bana sarıldı ama ben ona geri sarılmadım.
“Poyraz sana yardım etmek istiyorum bu zaman yolculuğunda rolünü söyle bana sadece seni bu delikten kurtarabilirim.”
“Hayır kurtaramazsın Ahenk tamam mı? Sen bir aziz değilsin artık herkesi kurtarma fikrinden vazgeç! Beni de rahat bırak kendi irademle buradayım!”
“Kendi iradenle keyfi ve parası için insanları öldüren züppe bir kadınla mı çalışıyorsun?”
Laflar boğazımda düğümlendi. Ahenk benim bildiğimden daha çok bu işin içindeydi.
“Bunun doğru olduğuna nereden inanayım?”
“Aman tanrım! Bu kadar bilgisizce yapıyorsun bunu yani? Sana ne vadedilmiş olabilir? Tehdit altında mısın? Dinleniyor musun şuan? Sadece bilmek istiyorum. Biz kuzeniz ve ben senden büyüğüm tabii ki seni koruma ihtiyacı duyuyorum.”
“Beni rahat bırak sadece istediğim hayatı yaşayayım.”
“Tüm insanlığı etkileyebilecek bir durumdasın. Bu kadın boşluğa dönüşüp uzayı kullanarak zamanı kontrol edebiliyor. Ne kadar tehlikeli anlamıyor musun? Ayrıca zaman makinesinin mucidi de beni takmıyor artık ve daha tanışmamış olmam gereken bir kadın ile beni reddeden eskiden hoşlandığım kız arasında bir seçim yapmam gerekiyor! Çok büyük bir baskı altındayım gırgır şamata olsun diye mi seni takip ediyorum sanıyorsun?”
“Sen kızlardan mı hoşlanıyorsun?”
Ahenk ağzından kaçırdığını fark etti. Çok büyük bir öfke içerisindeyken takmamıştı. Yutkundu.
“Eskiden aramızda sır falan olmazdı şimdi ne oldu da bunu bile büyütüyoruz?”
“Büyüdük birbirimizden uzaklaştık ve bu şekilde olayları büyüttük Ahenk.”
Ahenk cebinden bir not defteri çıkardı. Bir şeyler yazdı ve kâğıdı elime kağıdı tutuşturup arabanın kapısını hızla kapattı. Koşarak uzaklaştı ve kırık bir kalbin sevgisi hızında kayboldu. Zaman yolculuğu yapmıştı açıkça.
Bana verdiği kâğıdı okudum.
“24 saat sonra 15 Ağustos 2037 yılına gel buluşalım ve Oliver’ı araştıralım. İkimiz için de zaman makinesinin yapımını öğrenmek ortak bir amaç sonuçta. Kabul edeceğine inanıyorum. Eğer oyun bozanlık yapıp reddedersen de Oliver’ın evinin önüne bir karanfil bırak ben alır ve anlarım.”
Kabul etmeye karar verdim. Sonuçta zararsızdı ve Ahenk ile düşman olmak istemiyordum. Değildik de zaten. Önemli olan bunu dışa aktarabilmekti.
Kendi zamanıma, akşam saatlerine döndüm. Çok yorgundum tabii ki. Derin bir uykuya daldım.
Ertesi gün okulda Ahenk ile karşılaştım.
“Geliyor musun?”
“Evet.”
Ahenk yere bir şey düşürdü. Bacağıma bir şey saplanmış gibi hissettim. Küçük bir iğne gibi mesela.
“Üzgünüm anahtarım düştü işte aldım.” dedi elindeki anahtarı göstererek ve cebine attı. Ahenk’in gitmesi ile yalnız kaldım. Koridorda hareketsizce duruyordum sadece. İnsanlar yürüyordu ve beni görmüyorlardı. Burak’tan olduğuna inanıyordum. Burak benden nefret ediyor. Burak birisinden nefret ediyorsa tüm okul eder. Burak’ı herkes sever. Tüm kızların tipi sonuçta. Esmer kıvırcık saçlı basketbolcu yakışıklı erkek. Popüler kültür işte. Burak popüler o yüzden onun fikirleri geçerli. 9.sınıfların lideri Burak sanki! Geriye dönüş yaşıyorum şu an. Flaşlar çakıyor kafamın içinde.
“Belliydi davranışlarından. Ne yaparsan yap benden uzak dur ibne. Zaten ben senden uzaklaştıkça herkes uzaklaşacak. İşte sessiz zorbalık. Bunu hak ediyorsun benim değil senin sorunun.”
Göğüsüm üstüne parmağını vurmuştu ve arkasını dönüp gitmişti. Futbol sahasının önünü kapatan ağaçların önündeki bankta kalakalmıştım. Burak’a aşık değildim ama öğrenmişti. Ağzımdan kaçmıştı. Muhtemelen herkes tahmin ediyordu ve doğrulamak için Burak’ı benim arkadaşım yaptılar. Ona âşık olacağımı düşündüler ama ben yakın arkadaşım olan insanlara âşık olmam. Arkadaşıma arkadaş gözüyle bakarım. Yine de arkadaş olunca güveniverdim işte. Aptal kafam. Şimdi toplumda bir hiç olarak yaşıyorum. Belki de öyle yaşamaya da devam ederim. Ne acı…
Bunları aklımdan geçirirken koridorun ortasında manevi olarak kanıyordum. Kimse gözüyle o kanı göremezdi. Sadece acıyı hatırlayıp onu tekrar çekiyordum. İşte benim kanım mavi çünkü mavi hüzündür. Tek bir mavi hariç. Selin’in gözleri. O hafif grimsi mavi renkteki acımasızlığı herkes algılayamaz. Herkes hissedebilir gerçi… Selin’in duyguları olmadığını bile düşünüyorum bazen. Kalbinden zincirler çıkıyor olsa gerek onun. O zincirler ile herkesin duygularını esir alıp paramparça edene kadar sıkabilir onların kalplerini… Selin beni biliyordu işte. Nasıl bilmiyorum ama sorgulamaya gerek yok. Zaman yolculuğu ile o sonsuz gücü olan bir tanrıçadan ibaret. Onu durdurabilecek tek şey onun ahlakına el atmak. O canavarı sadece aşk alabilir. Aşık falan da olmuyor. Para peşinde! Hem bu döngüyü yok etmek için ne yapacağız flört sitelerinde Selin’e sevgili mi arayacağız? Çok aptalca ama eminim ki olay bu. Ya da Oliver’in sırrı ile alakalı. Oliver’in bir sırrı olduğuna dair bir delilim yok ama Selin’in çok şey bildiğine inanıyorum ki bu normal çünkü Oliver ona çok aşık. Evet ondan nefret etmeyi beceremeyen bir ezik o! Ben kimsem gerçi? Oliver bir dahi ama onun duyguları var hepsi bu. O bir insan. Ben ise sadece bir duygu çuvalıyım.
Evde kimse yok. Mor duvarların arasındayım. Kollarımı bandaja sardım. Kendimden ve hayatımdan nefret ediyorum. Yaptığım anlaşmadan da nefret ediyorum. Kandan nefret ediyorum ama hak ettiğimi düşündüğüm tek şey de bu Kızıldeniz. Kendimi öldüremem de çünkü zaman makinesi diye bir şey var. Keşke bu çukurdan çıkabilsem.
Zil çaldı. Yerimden kalkmak istemedim. Yatağımda yüzüstü yatıyordum. Bir daha çaldı ve bir daha... En sonunda kalkmayı başardım. Kapının deliğinden baktım. Burak bekliyordu. Ne yapmam gerektiğini bilemedim. Tekrar çaldı pes etmeden. Açtım isteksizce kapıyı.
“Evde tek misin?”
“Evet.”
“Gelebilir miyim?”
“Gel...”
Salona götürdüm onu. Odam bir felaketti çünkü. Dağınıktı ve bandajlar da etrafa saçılmıştı. Sessizce oturduk. Niye gelmişti şimdi?
“Poyraz...”
Sessizlik devam etti. Tek kelime çıkmıyordu ağzımdan.
“Odana mı geçsek burası çok resmi hissettiriyor sorun yoksa?”
“Emin misin?”
“Evet.”
“Dağınık.”
“Sorun değil.”
Sessizce ayağa kalktım ve odama gittim. Yerdeki bandajları alıp kaldırdım. Burak da sessizce peşimden geldi. Yatağı bir çırpıda düzeltiverdim. Oturdum. Burak oturmadı. Ayakta durdu. Ellerimi tuttu. Sonra yanağımı okşadı. Midemi garip bir his kapladı. Kaygı da vardı bunun içinde.
“Gözlerini kapat.” dedi.
“Ama...”
“Lütfen?”
Gözlerimi kapattım. Kaşlarım çatıktı. Dudaklarımın ısınışını hissettim. Tamamlanışını...
Bana ibne diyen kişinin dudaklarıma geçişini reddedemedim. Psikolojim alt üst zaten. Geri çekildiğimde bunu yaptığım için çok pişmandım. Ağlayasım gelmişti. Kendimden iğrenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Çizgilerinde Kaybolanlar
Ciencia FicciónZaman, ne dost ne de düşmandır. Sadece bir gerçeği vardır: akar. Ancak biz, bu akışı kontrol etmeye çalışan genç kalpleriz. Ahenk hoşlandığı kıza açılır ancak reddedilir ve kalbi kırılır. Aynı gün ise tanıştığı 2 kişi ile dev bir zaman yolculuğu mac...