(Genç Mine'nin gözünden)
"Ahenk neden böyle yapıyor..."
"Onu sen geri çevirip azarladın."
"Azarlamadım! Anlamıyorsun her şey çok saçma gelişiyor."
"Merak etme bunu düzenlemek için çalışıyoruz."
Ben istasyonun kanepelerinden birine uzanmıştım. Oliver ise beyaz tahtada çalışıyordu.
"Hatasını fark etmesi gerek. Sen de öyle düşünmüyor musun?" dedi Oliver sakalını kaşıyarak. Biraz uzamıştı. Çok çalıştığı için tıraş olması gerektiğini unutmuş olmalıydı.
Gözlerimi kapattım ve elimi uzattım.
"Onu böyle kendime çekmeliydim."
"Merak etme siz birbirinizin kaderisiniz."
"Peki ya Nil'in kaderi ne olacak?"
Oliver derin bir iç çekti ve bana doğru döndü.
"Bazı kaderler de sönüverir."
"Bu da ne demek?"
"Ahenk ve Nil diye bir şey hiç olmayacaktı başta zaten. Bu nedenle böyle sönecek." Der demez yanındaki küçük masadaki mumu üfledi ve söndü.
"Ayrıca artık Ahenk'i sayıklamayı bırak. Önemli bir iş bu."
"Peki bunlar bitince zaman makinesi ile ne yapacaksın?"
Oliver'ın gözleri ışıldadı.
"Bu özel bir proje şu an bir şey diyemem ancak sen ve ben dünyaya hükmedebiliriz!"
"Ne yapacaksın ki?"
"Dünyayı asırlardır içinde bulunduğu bu esaretten kurtaracağım!" dedi neşe ile.
"Seni anlayamıyorum Oliver... Daha açık ol."
"Ne demeliyim bilmiyorum. Gel beraber biraz zamanda dolanalım. Bir şey yapmadan geçmişi izleyelim. Ne dersin?"
"Peki olur..." Kanepeden kalkıp gözlüğümü düzelttim. Oliver beni kendi çocukluğuna götürmeyi teklif etti. Kabul ettim.
Bir lunaparktaydık. Kalabalıktı ve kesinlikle Türkiye sınırları değildi. Küçük sarışın bir çocuk annesi ile hızlı trene binmeye karar verdi.
"Anne bak artık boyum yetiyor!"
"Emin misin oğlum biraz korkunç duruyor."
"Bana bu sabah söylediğin gibi dua edeceğim hiçbir şey olmaz!"
"Aferin benim akıllı oğluma!"
"Yüce İsa lütfen bizi koru."
Biz bunları izlerken Oliver yanlış bir yere geldiğine dair söyleniyordu. Yine de bu anne ve oğlunu izleyebilmek için beni yüksek bir izleme kulesine çıkardı. Neden bunu yaptığını anlamamıştım çünkü sadece biz de trene binebilirdik.
Trendeki herkes eğlenirken bir anda trenin hızı olması gerekeni geçmeye başladı. Tren yere çakılma derecesinde bir hızla indi. Bu felaketi izlerken Oliver'a baktım. Yüzünde kocaman bir yara izi olduğunu fark ettim. Buna rağmen yüzünde hep bandaj vardı. Yüzünün ortasını kapatamazdı ama en azından yara izi sayısını azaltabilirdik.
Aşağıya indiğimizde ilk önce sarışın çocuğu gördük. Biri yüzünün ortasında biri de yanağında sayılacak iki taze yara vardı. Çok korkmuştu. Gözleri annesini arıyordu. Annesini sedye aldı. Bunları izlerken o kadar korktu ki çocuk. Oliver ise izlemiyordu bile. Çocuk dizlerinin üzerine çökmüş oturuyordu. Boynundaki haçlı kolyeyi tutarak dua ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanın Çizgilerinde Kaybolanlar
Science FictionZaman, ne dost ne de düşmandır. Sadece bir gerçeği vardır: akar. Ancak biz, bu akışı kontrol etmeye çalışan genç kalpleriz. Ahenk hoşlandığı kıza açılır ancak reddedilir ve kalbi kırılır. Aynı gün ise tanıştığı 2 kişi ile dev bir zaman yolculuğu mac...