21.Harmoni Kütüphanesi

1 0 0
                                    

Pespembe bir kütüphane. Ortalarında çiçekler bulunan bir sürü masa. Kahve ve hamur işi kokusu…
Kütüphanenin ortasında kısa boylu saçının önü boyalı birisi oturuyor. Ayağa kalkıp kitaplara bakmaya gidiyor. Bu onun iradesinde değil. Bu rüya formatında kitapları incelemesi lazım. Sadece seçtiği kitaplar onun elinde.

Berrak düşçüler de var bu rüyada. Onlar bulutlardan izliyorlar. Tavan cam mı? Kim bilir? Buluttakiler aşağı iniyor.
Selin ve Nil. Kitaplar ile beraberler. Ahenk’in buna cesaret etmesi çok güzel. Ahenk’in tüm sırları bu kütüphanede çünkü…
Çoğu kitap pembe, mor, beyaz ve siyah olarak değişmekteyken farklı renklerin de bulunduğu bir rafa geliyor Nil. Ahenk onları fark edemiyor. Ederse o da bir berrak düşçü olur ve onun sırları yere dökülür. Kitaplardan dev bir yağmur! Selin ve Nil onunla konuşmuyorlar. Onunla ilgilenen tek kişi Poyraz şu an. Gerçeklikte iken onun kontrolünü sağlıyor.

Nil iki yan yana yeşil kitap dikkatini çektiği için kapıyor. Bir sandalyeye oturup hayali çay ve çöreklerden alıyor. Selin de rastgele alınmış kitaplarla geliyor. Hem farklı renklerden hem de sık renklerden almış.
“Ah aradığım yeşil kitapları almışsın!”
Nil yanıtlamıyor bile. Önce koyu yeşil kitabı açıyor. Boş sayfalar harflere, harfler resimlere ve resimler görüntülere dönüşüyor.

Nil ile tanışmak benim için çok garip. O benim hayatımda kimse değildi. Ben ise onun her şeyiyim. Onun bana verdiği değeri anlıyorum ama onunla tanışmamış genç ben ne yapabilirim? Mine ve onun arasında bir seçim yapmak istemiyorum.

Nil tanıdığım en kibar insanlardan biri. Gelecekteki beni iyi tanıdığı için beni de kısmen iyi biliyor. Bana iyi bakıyor. Bana zarar gelmesin diye uğraşıyor ama hiç savaşmazsak zamanı kurtaramayız ki!

Mine mi Nil mi? Mine mi Nil mi?
Bunu seçemem…
Ama seçmeliyim…
Nil’i bilmiyorum onu seçemem ama o çok üzülecek.
Benim hayatımda iken yok olacak.
Gelecek değişecek.
Mine’yi her zaman bileceğim ama Nil’i…

Nil bunları okurken gözleri yaşardı. Ahenk’in ikilemi yüzünden çok üzülmüştü. Oradaki kitaplar ile en büyük korkularıyla yüzleşen Ahenk’e sarılmak istedi. Bunu yapmadı ancak kendine dair olan o kitabı alıp onun yanına gitti. Elindeki rastgele bir kitabı kaptı ve yeşil kitabı verdi. Ahenk’in de bununla yüzleşmesi gerekiyordu. Tıpkı Nil’in yüzleşmesi gerektiği gibi.

Selin elinde mavi bir kitap ile Nil’in yanına geldi.
“Benim hakkımdakileri duymak ister misin?”
“Eh ver bakalım.”
Tekrar görüntüler oluştu. İşte Selin’in gençliği. Ahenk’in gözünde o sadece bencil bir popüler kız. Bu görüntü büyüyor. Yetişkin Selin. Ünlü bir oyuncu. Para avcısı -bu bilgi yalan sanırım ona söylemeliyiz, diyor Selin arada- susmalısın…
Bencil Selin daha kibar bir görünüme kavuşuyor. Selin beni izliyor. Ben Ahenk’i. Ahenk Mine’yi ve Mine uzakları izliyor. Uzakta bir tablo var. Çok uzakta göremiyorum. Yaklaşıyor ve yaklaşıyor. İşte Ahenk!

“Ee nasıl?”
“Oldukça ilginç.”
“Senle Mine’nin kitabı nerede acaba? Kendini bulursun diye düşünmüştüm. Bunlar önemli.”
Parmağıyla hayallere dalmış Ahenk’i işaret etti Nil. Elinde onun kitabını tutuyordu. Kapatmıştı. Oldukça sakin görünüyordu. Bunun ne demek olduğunu ikisi de biliyordu. Selin hızlıca kitabı onun elinden aldı. Nil de koşarak Mine’nin kitabını açtı.

Mine ve Ahenk bir okul bahçesinde bankta oturuyorlardı. Mine, Ahenk’in yüzüne direkt bakarken Ahenk yere doğru eğilerek bakıyordu.

O mesajı sen mi yazdın? Bak sana karşı öyle duygular beslemiyorum. Zaten anonimden yazmışsın. Kızlardan hoşlanmıyorum. Bütün hafta bunu düşünerek gezdim. Bütün bu olanlar beni çok rahatsız etti. Bu yüzden senden soğudum. Artık arkadaş da kalamayız.

Tüm dünya mı büyüyor yoksa Ahenk mi küçülüyor? İkisi birden. Midesi bulanıyor. Başı dönüyor. Bilincini yitirecek. Gözleri kapanıyor ve sonra uyandığında sınıfta. Başının üstünde Mine.

Seni seviyorum Ahenk.

Karma…

Nil mi Mine mi?

Mine’yi her koşulda tanımış olacağım.

Mine benim için daha değerli bunu Nil’e nasıl yaparım?

Kitabın bitmesi ile omzunda Selin’i fark etti Nil.
“Reddettiğin kız tarafından reddedilmek ilginç bir karma. Umarım Ahenk de ona anlayış göstermez ve ondan rahatsız olur.”
“Sen ne diyorsun?”
“Yanık kokuyor diyorum.”
Bunu demesi ile arkasını döndüğünde kütüphanenin yandığını fark etti. Direkt Ahenk’i kurtarmak için koşmaya kalktı.
“Dur burası bir düş buradan bizi çıkaracak tek kişi Poyraz şu anda.”
Onun lafları ile beklemeye başladılar. Kuklalar gibi sahneden çekilmeye başladıklarında bilinçleri yok oldu.

Gözlerini Nil’in laboratuvarında açtılar. Nil hemen Ahenk’in yanına koştu.
“İyi misin?”
“Biraz aklım karışık ama iyiyim.”
Hüzünlü bir şekilde gülümsedi Nil’e.
“Hayatımda gördüğüm en güzel kütüphanelerden biriydi.”
“Harmoni Kütüphanesi.”
“Ne dedin?”
Selin her zamanki gibi durduk yere rastgele bir şey attı.
“Um duvarda gördüm. Bu mantıklı çünkü “ahenk” ve “harmoni” aynı anlama geliyor.
“Bu o kadar da önemli bir şey değil.”
“Bilmek istersin diye düşündüm.”
“Tamam arkadaşlar bugünlük yeter mi? Nişanlım gelecek de!”
“Öf tamam gidiyoruz istediğin kadar seviş.”
Selin bunu deyince arkasındaki genç Ahenk onu çimdikledi. Hepsi gitti bir tek Selin kaldı.

Benim çalışma odamdaydık.
“Ne istiyorsun?”
“Ne zamandır şiir yazıyorsun?”
“Hey onları okuma!”
“Of peki sen yokken zaman yolculuğu yapar okurum.”
“Yapma...”
“O zaman bir tanecik oku benim için!” Bebek mavisi gözlerini kocaman açarak yalvardı. Onun bu ifadesine dayanamayıp kabul ettim
“Peki öhö... öhö? Melekler Ağlamaz.”
“Neden olmasın?”
“Hemen eleştirmeye başlamasana!”
“Tatlım ben de bir sanatçıyım!”
“Sadece güzel olduğun için kameralara gülümsemen yeterli oluyor sen bir sanatçı olamazsın.”

Selin donakalmıştı. Ağlamamak için zor dayandığını fark ettim. O normalde duygularını kendine tutmakta çok iyidir. Ama bunları duyunca arkasını döndü ve sesi titreyerek konuşmaya başladı:
“Ben tiyatrodan geldim bunu bilmiyor olsan gerek. Evet sinema artık berbat ama ben iki mavi göz bir sarı bukleli saç ve iki koca meme değilim. Ben bir oyuncuyum!”
“Selin ben...”
“Madem öyle şiirlere ihtiyacım yok.” Dedi ve bana doğru kafasını çevirdi. Gözleri yaşlıydı ama gülümsüyordu. El salladı ve zamanda yolculuk yaparak kayboldu. O kadar çok vicdan azabı çektim ki anlatamam.

Selin’e şiirlerimden okuyamadım ama Selin'in ben fark etmeden gitmeden önce alıp cebine koyduğu dizelerimi aktarmak isterim.

Ben tüm dünyadan küçüğüm.
Tüm dünya ise benim kelimelerimden küçük.

Bunu fark ettiğimde endişelendim. Çalışma masamdaki iki dize kaybolmuştu.
“Selin!” diye geçirdim içimden. Tam o anda gözüme farklı bir yazı ilişti. Bu kesinlikle bana veya Ahenk’e ait değildi. Tanımadığım bir yazıydı. El yazısını andırsa da düz yazıydı ve biraz büyüktü ama göze batmıyordu. Kelimelerin anlamlarını yüzdürebilmek kelimelerin güzel yazımından daha önemli değil midir zaten?

Tüm dünyalarıma bedelsin.
Tüm kelimelerinle büyülersin.
Küçük tek şeyse benim...
En büyük olurdum olsaydın benim.
-Selin Gümüş-Miller

Vay be sanatçımız döktürmüş. Hakkını yedim. Ama yine de şiirimi alıp götürmesi hiç hoş değil. Onun şiiri de benim olsun. Ona bir tane daha hediye etsem alır belki?

Ben garip bir Ay’ım
Büyü yapmayı bilmem.
Nedir bu bitmeyen acım?
Senin aşkını bilmem.
-Nil Akbaş-Ceylan

Bunları yazdıktan sonra aklıma Ahenk geldi. Saati kontrol ettim.
1,2,3. Ahenk geldi!

Zamanın Çizgilerinde KaybolanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin