Keskin bıçağı sandalyede titreyerek oturan adamın baldırlarına batırırken gülümsüyordu. Pis iniltisi kulaklarına eşsiz bir tınıydı.Baygın gözlerini bir yere odaklamakta zorlanıyor, muhtemelen az önce ot çekmiş. Kaburgalarından en az üçü kırık, her nefesi batıyor.
İşte, diye düşündü Yiğit, bunların hak ettiği son böyle olmalı.
Sapladığı bıçağı döndürüp çıkartırken boş, terkedilmiş soğuk duvarlarda yankılandı iğrenç bir çığlık.
"Öldür artık!"
En zevk aldığı şeydi bu Yiğit'in. Ölmek için yalvarmaları. Yıllarca tüm çektiği acılar bu haykırışlarla biraz dinliyordu sanki.
Adamı çözüp yere yatırdı. Kolları iki yana sarkmıştı hemen. Ölü gibi, fakat değildi.
"Eh, şimdi yapacağım şey biraz acıtacak koca adam. Sabret." Sahte bir üzüntüyle söylediklerinin ardından minik bır kıkırdama bıraktı. Adamın o küçük çocuğa yaptıkları aklına geldikçe kanı fokurduyordu.
Yerde öylece uzanan adamın kan kaybından ölmesi yakındı. Yiğit aceleyle yere çöküp bıçağı hızla, o ölmeden, adamın kasıklarına sapladı. Çığlık kulak zarını delerken adamın malûm organının yerinden çıktığından emin olduktan sonra bıçağı yine döndürerek çıkarttı.
Kolunu bile kıpırdatacak hali olmayan adamın bakışlarının bir ölününkine benzemeye başladığını gördü. Gebersindi!
Göğsüne kendi yazısına benzememesine özen göstererek şu kelimeleri çiziktirdi, adamın fakir iniltileri eşliğinde.
'Tacizci orospunun tekiyim.'
Noktayı kalbinin üzerine bıçağı saplayarak koydu. Ceset küle dönüşecek olsa da bunu yapmak rahatlatıyordu. Bedenlerini utanılacak hale çevirmek...
Ayak seslerini duyunca tedirgince arkasına döndü. Arif hızla yanına geliyordu. Kolundan tutup çekiştirirken konuştu esmer adam.
"Baskın yiyeceğiz, polis birkaç dakikaya burada olur. Ceset kalsın dediler, amına koyacağım böyle işin."
Paldır küldür merdivenlerin sonuna ulaştıklarında mavili kırmızılı ışıkların duvarlardan yansımasıyla küfür etti iki genç.
Kapıdan koşarak çıktıklarında polis arabası henüz varmıştı oraya. Ancak karartıları polisten kaçamamıştı.
Birkaç kurşun üzerlerine gelirken hızlarını kesmeden ara sokakta kayboldular. Nefesleri kesik kesikken Yiğit eldiven kullanmış olmasına ve son dakika bıçağı çıkarmasına şükrediyordu. İz bırakmazdı gerçi o, asla.
"Ya hassiktir ya! Bunlar nereden öğrendi ki?" Arif'in serzenişini görmezden gelerek etrafına bakındı.
"Arabayı nereye koyduk lan?" Yiğit'in sorusu koca bir küfürle karşılık alırken kaşlarını çattı.
"Yine ne var?"
"Amına koyayım senin Cem. Koluna bak lan! Acımıyor mu?"
İşte o zaman fark etti. Koluna saplanan acı, dayanamayacağı cinsten değildi. Alışıktı. Ancak içerisinde bulunduğu duruma bakacak olursa yaralı bir omuzla o eve gitmek, içerisinde polis olanından, tehlikeliydi.
Yarasına dikkatlice baktığında herhangi bir çıkış noktası göremedi. Sadece sıyırsaydı, eczanenin tekinde pansuman yapar geçerdi. İçerisindeki mermi, nereye saplanmış nereden bilecekti şimdi?
"Arif, şu sizin hastaneyi ara. Ayarlar onlar. Sıkıntı çıkmaz. Arabayı da getir."
Acısı daha çok tesir etmeye başlarken dişlerini sıkarak konuştu. Eliyle kanamayı yavaşlatmak adına bastırırken şansına küfretti bir kez daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başa Gelen Çekilir~Abilerim
Teen Fiction‼️Homofobikseniz kibarca burayı terk edin plz. Gay warning!!! Abilerim erkek versiyon. Tanrı çektirdiği her acının bir karşılığını verirdi. O Yiğit'i unutmamıştı, sadece doğru zamanı bekliyordu. Yiğit beklemese de beklettirirdi.