Gri soğuk duvarlarda yankılanan silah sesi, son zamanlarda en sık duyduğu seslerdendi. Ardından da kanlı bedenin yığılışı ise en sık gördüğü görüntü.
Arkasından kendisine korkuyla bakan bedenleri de hissedebiliyordu, yalnız birisi Yiğit'e acıyarak bakmaya cesaret edebiliyordu. Ne yazık ki kendisini bu yola çekenle aynı kişiydi.
Bayık, belki de bıkkın ancak canavları aratmayacak derecede şiddetli bir öfke içeriyordu gözleri, arkasına döndüğünde. Birkaç kişinin hızla kafasını öne eğdiğini fark etti. Umursamadı, korkmalıydılar zaten.
Silahıyla yeri işaret ederken soğuk sesi diğerlerinin yüreğini durdurmak istercesine tısladı. "Temizleyin burayı, birkaç kişi benimle gelsin."
Canavarlaştığını hissediyordu, biliyordu. Sevgiyi tattıktan sonra uzak kalmak zordu. Uzak kaldıkça kalbi mühürleniyor gibiydi, donuyordu. Olmak istemediği kişiye dönüşüyordu ve bunun farkındaydı.
Odasının önüne yerleştirdiği iki iri herif onlar yaklaşırken kapıyı araladı Yiğit için. İkisine de ters bir bakış atıp odadaki masaya ilerledi. Rahat koltuğa yerleşti. Zehir gibi parlayan yeşil gözleri karşısındaki adamlarda dolandı.
"Siz Ruslar bir siki beceremez misiniz? Hm?"
İçinde bir şeylerin fokurdadığını hissediyordu. Daha da kötüsü, içlerinden birini öldürmemek için kendisini zorlukla tuttuyordu.
Masasının üzerine bıraktığı silahı elinin tersiyle yere fırlattı. Patlayan silah diğer dört adamın nefesinin kesilmesine sebep oldu.
"Sizden tek bir şey istedim. Sahte kimlik bile hazırlayamayacak kadar meteliksiz misiniz? "
Oturduğu yerden ayaklanıp hırsını almak adına içlerinden birisinin burnuna yumruğunu gömdü.
"Birisi polise ispiyonlamış olmalı. Her şey dört dörtlüktü. Bir hain var."
Konuşan bir diğerine ters ters baktıktan sonra kafasıyla onayladı. Yere çökmüş kanayan burnunu tutan adamı gördüğünde derin bir nefes çekti içine. "Şu salağın burnuna pansuman yapın. Ben diğer işi halledeceğim."
Arkasını döndüğünde hissettiği acıyla yüzünü buruşturdu. Gözleri bacağına indiğinde gördüğü delik ve akan kanlar sinirinin kendisine de zarar verdiğinin büyük bir kanıtıydı sanki.
İçlerinden birisi ne olduğunun farkında olmalı ki hızla Yiğit'e yaklaştı ve odadaki geniş bir koltuğa kadar yürümesine yardımcı oldu.
"Hemen doktoru çağırıyorum patron. Baskı yapın lütfen." Diyerek cebinden bir mendil çıkartmış ve koşarak odadan çıktı.
Ardından odaya giren Akif, Yiğit'i görünce hızla ona yaklaştı ve bacağını inceledi. "Kemiğe denk gelmemiş. Nasıl oldu bu?"
"Silahı öylesine fırlattığımda patladı. Doktoru çağırttım."
Kafasını sallayarak tekli koltuklardan birisine yerleşti. "Bu adamlar bir şeyi beceremiyor. Az kalsın hapsi boyluyorduk. Türkiye'ye dönmemiz gerekiyordu."
"Aramızda bir hain var Akif. Onu bul. Dönmem gerekiyor."
"Tamamdır, birkaç güne bulurum. Endişelenme."
Hüzünle olmayan baş parmağına baktı Yiğit. Kolu kopmamıştı, bacağı kopmamıştı. Gözü yerindeydi, görebiliyordu, duyabiliyordu. Aptal bir parmak onu üzmemeliydi belki de. Ancak hatırlattıkları, kalbini açabildiği iki kişiyi de kaybetmesinden ibaretti. Acı veriyordu.
~ 5 YIL ÖNCE, OLAYLARIN ARDINDAN ~
Koca bir boşluktan uyandığında, kendisini karşılayan beyaz tavan ve birkaç makinenin cızırtsısı olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başa Gelen Çekilir~Abilerim
Ficção Adolescente‼️Homofobikseniz kibarca burayı terk edin plz. Gay warning!!! Abilerim erkek versiyon. Tanrı çektirdiği her acının bir karşılığını verirdi. O Yiğit'i unutmamıştı, sadece doğru zamanı bekliyordu. Yiğit beklemese de beklettirirdi.