Karanlık odalar, Yiğit'in tahammülünün oldukça az olduğu şeyler arasındaydı. Karanlıktan korkmazdı, ancak odalar onu sıkışıp kalmış gibi hissettirirdi. Bazenleri, bir çocuk gibi, koltuğun altından fırlayacak bir canavar olduğu düşüncesine kapılırdı.
Eh, Yiğit zaten kendince pek olgun sayılmazdı. Olgun bir çocuk olsaydı, ona yapılanlara sabredebilirdi. Bu tarz işlere bulaşmazdı. On yedi yaşındaydı nihayetinde, ergendi belki de biraz.
Şimdi yine atlatamadığı ergenliği, travmatik anılarını öne çıkartıp belki de onu biraz zırlatmak istiyordu.
Kaan'a bak, dedi kendine. Öz bile olmayan ailesinin boktan iftiralarına rağmen ve belki daha fazlası, oldukça olgundu. Okulunu okuyor, stajını yapıyordu.
Düşüncelerinin Kaan'a kaymasıyla gözlerini sıkıca yumdu olduğu yerde. O çocuğu aklından bir güzel yok etmesi gerekirdi. Hak etmiyordu bir kere, onun kadar masum bir şeyi kirletemezdi ya!
Beklediği gibi, odanın kapısının aralanması ve ışık hüzmelerinin odaya usulca yayılmasıyla toparladı kendini.
Akif'in kafası kapıdan uzanmış, ona bakıyordu. Ayaklanıp dışarıya çıktı. Aptalca bir bekleme odasıydı. Amaç, germekti insanları. Fakat sadece kendisi gibi ödlek insanları.
"Cem, çok dikkatli ol abim. Tersine falan gideyim deme anında mefta olursun."
Bir şey demeden siyah mermerle döşenmiş koridorda Akif'i takip etti. O kadar salak değildi, kendini öldürtmezdi. Değildi yani?
Büyük bir salona girdiler. Geniş ve oldukça konforlu olduğu belli olan deri koltukta kahvesini yudumlayan sarışın adam her adımda daha da netleşti. Her adımda Yiğit'i daha da şaşkınlığa uğrattı ve adamın kahve fincanı elinde öylece kalakalmış bir şekilde durmasına sebebiyet verdi.
Bu adam gece geç geldiği için demediğini bırakmayan sözde hukuk okumuş bir de şirketini işleten nemrut suratlı Tuğra Ulusoy'dan başkası değildi.
Rüya olmasını diledi, gülmek istedi. Bu adamın kardeşi polisti ulan? Salak Anıl hiç mi şüphelenmemişti yoksa abisiyle iş birliği içerisinde miydi?
Tuğra oldukça hızlı bir şekilde kendini toparladı. Biliyordu bu çocukta bir boklar olduğunu, herkes kendinden bilirdi çünkü.
"Çıkın, bizi yalnız bırakın." Tuğra güçlüce çıkan sesiyle herkesin anlık titremesine neden olmuştu.
Herkes onu ikiletmeden geniş alanı terk etti. Yiğit kendine anca gelmiş alaylı yüz ifadesini yüzüne yerleştirmişti. Öldürürse onu şimdi bir de? Kimsenin ruhu bile duymadan...
Birkaç saniye Yiğit gerilim bulutlarını iliklerine kadar hissedebildi. Fakat bir kez daha hatırlamıştı şimdi, herkesten her şey beklenirdi.
"Otur karşıma."
Yiğit bir şey demeden yumuşak koltuğa attı kendini. Bu gece de gece lambası yok bahanesiyle Kaan'la yatabilirdi ve hatta ayıcık niyetine sarabilirdi onu. Kardeş gibi(!).
Gece gece bu saçma adam için huzurlu vaktinden de olmuştu. Fakat ne derlerdi bilirsiniz, başa gelen çekilirdi. Bu belayı kendiniz aldıysanız da çekecektiniz paşa paşa.
"Bu konu ikimizin arasında kalacak Yiğit. Buradan çıktığımızda ne ben böyle bir mafya, ne de sen öyle bir katilsin; bilmiyoruz, tanışmıyoruz. Tamam? Herhangi bir bilgi yayılması durumunda kan bağı umrumda bile olmaz. Başına neler geleceğini en iyi sen bilirsin."
Bilirdi Yiğit. Öz abisinin onu tehdit etmesi kadar, gözünü kırpmadan öldüreceği gerçeği kadar acımasız ve mantıksız bir hayat vardı bu dünyada.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başa Gelen Çekilir~Abilerim
Roman pour Adolescents‼️Homofobikseniz kibarca burayı terk edin plz. Gay warning!!! Abilerim erkek versiyon. Tanrı çektirdiği her acının bir karşılığını verirdi. O Yiğit'i unutmamıştı, sadece doğru zamanı bekliyordu. Yiğit beklemese de beklettirirdi.