Günler geçiyor, Sahra hala aynı yerde kalmaya devam ediyordu.
Günler geçiyor, Şahin ailesi saldırının üstünü profesyonel bir şekilde örtmeye devam edip, gelinlerinin yokluğunu saklamayı sürdürüyordu. Hatta söylentilere göre Sahra yoğun kariyer hayatından sonra bir süre tatil yapmak üzere Amerika'ya gitmişti. Oysa tüm aile farkındaydı ki Sahra'dan bir haber yoktu. Yaşıyor mu yoksa öldürüldü mü onu bile bilmiyorlardı.Tüm her şeyin fakında olarak televizyonda açık olan magazin programında dönen tonla yalanı izleyen Cengiz ise sessizliğini koruyordu. Bunların ne kadar rezil bir aile olduğunu zaten biliyordu. Ama o Arap kızı nasıl olmuş da gelin almışlardı, daha doğrusu o kadın Tarık denilen herifle evlenmeyi nasıl kabul etmişti onu anlayamıyordu?
Sahra güzel bir kadındı, Cengiz bunun aksini iddia edemezdi. Çok kısa olmayan bir boyu, kıvrımlı bir vücudu vardı. Kıvırcık ve uzun olan kumral saçları ise dikkati çeken bir detaydı.
Tarık da yakışıklı biri sayılırdı. Çok uzun olmayan bir boyu, aptal bir özgüvenle dolu suratı vardı. Saçları her daim şekilli ve jölelenmiş gibi parlaktı. Daima takım elbiseyle gezer, kunduralarının parlaklığı saçlarıyla yarışırdı. Kravatı ise hiç çıkmazdı. Lakin Tarık'ın en dikkat çeken özelliği anne ve babasının asla önüne geçememiş olmasıydı. Evet, elbette ebeveynlerine saygı gösterecekti ama onunki biraz farklıydı. Ailesinin boyunduruğu altından hala kurtulabilmiş değildi ki bundan memnunmuş gibi bir hali de vardı. Evlenip yeni bir aile kuran bir adam neden her şeyi geniş ailesinin emri altında yaşamaya devam ederdi ki?Cengiz de ailesiyle yaşıyordu, üstelik fazla kalabalıklardı ve bir kasaba kadar büyük bir arazidelerdi. Ama Sahra onun eşi olmuş olsaydı aralarındaki konulara ailesinin karışması söz konusu dahi olamazdı. Hayır, onun için söylemiyordu. Yani konunun Sahra'yla bir alakası olduğundan değildi. Sadece... Sadece...
Neyse ne! İkisi de birbirinden beter olsa gerekti. Tencere yuvarlanıp kapağını bulmuş olmalıydı. Yoksa neden Ghulam o sümsük Şahin yavrusunu kabul etsindi ki?
Televizyondaki program tüm yalanıyla devam ederken ekranda Sahra'nın çeşit çeşit fotoğrafları dönüp duruyor, arka fonda Arapça bir şarkı çalıyordu. Eğlenceli bir tonda olan şarkı ona ait olmalıydı. Pürüzsüz makyajlı yüzüne, dekolte kıyafetlerinden taşan dolgun göğüslerine baktı. Gerçekte böyle mi görünüyordu yani? Her zaman bu kadar şaşaalı mı giyiniyordu, ya da saçları hep böyle bakımlı, yüzü hep böyle tebessüm kaynağı mıydı? Yoksa tüm bunlar kameraların birer yalanı mıydı?
"Toparlanabilirsin." diyen doktoruyla kendine gelip kolundaki tansiyon aletini çıkararak gömleğini uzatan Mete'ye döndü.
"Fazla ünlüymüş." diyerek başıyla ekranı işaret eden kardeşine duyarsız kalsa da gözleri yeniden ekranı bulmuştu. Ayaklanıp gömleğini giyerken Sahra'nın da normal hayatta bir gömleğe ihtiyacı olduğunu düşündü. Bu kadar dekolteyle üşümüyor muydu?
"Adam gibi iş yapsaydınız daha ünsüz bir gelini öldürecektik." diye söylendi en sonunda, gözleri hala ekrandaydı.
"Sahi hala neden hayatta? Şimdiye öldürmen lazımdı." dedi Mete.
Haklıydı.
Günler haftaları kovalamaya başlamıştı ve o kadın hala nefes alıyordu. Üstelik ahırda kalmaya devam etse de daha rahat bir döşeğe, daha temiz kıyafetlere ve daha sakin bir ortama sahipti. Bir kere Cengiz uzaktan uzağa izlemeyi sürdürse de karşısına çıkıp alnına silah dayamıyor, ölüm tehditleri savurmuyordu. Hemen herkes onu merakla izliyor, arada bir sohbet etmekten de geri durmuyorlardı. Uzaktan somurtarak izleyen tek kişi Cengiz'di herhalde. Sahra iyiden iyiye misafir konumuna yükselmişti. Bu durumdan tek şikayetçi olan ise annesi Çiçek hanımdı.
Kız kardeşleri genç kadına merak dolu bakışlar atarak sohbet etmek için an kollarken erkek kardeşleri çok takmıyor, normal yaşantılarını sürdürüyorlardı. Yengeleri ve yeğenleri de öyleydi. Çiçek hanım ise en az kendisi kadar surat asmaktaydı. Kendisininki surat asmak mıydı bilmiyordu ama, düşünmeden, düşünürken aklından geçenlere kızarak kaşlarını çatmadan duramıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI - 2
General FictionBeklediğinizin çok daha ötesinde bir kaçırılma hikayesine hoş geldiniz. Sahra... Çölden gelen, çöl kadar parlak sesi ve güzelliğiyle bir dilber. Düşmanı ise intikam uğruna güzelliğini soldurmaya yeminli bir azraildi. Ta ki intikam ateşi sönüp o çöl...