Sahra için aynı yoğunluk ve tempo tüm hızıyla devam ediyordu. Artık tamamıyla eski bekar hayatına dönmüştü ve tüm günleri konser planları, yeni albüm, program, davetler ve daha nicesiyle doluydu. Hal böyleyken kişisel hayatına bu aralar ne önem verebiliyor, işin açıkçası ne de vermek istiyordu.
Tarık gibi bir adamdan sonra bekarlığa dönmek harikaydı. O yüzden değil Cengiz, her kim olursa olsun şu sıralar hiçbir şekilde duygularında bir sapma yaptıramazdı.Bunların yanı sıra yeni bir eve taşınmış, henüz tam anlamıyla yerleşememişti. Üstelik bu yeni ev de bekarlığındaki kadar büyüktü. Alt kat gelen giden olur diye elden geldiğince düzenlenmişti ama üst kata yoğunluktan dolayı doğru düzgün bakamamıştı.
Banu bu konuda haklıydı. Kesinlikle kendisine birkaç yardımcı bulmalıydı. Bunun için biricik menajerine danışsa iyi olacaktı.Öte yandan hayatının artık olmazsa olmazı telefon yoğunluğu, bekarlık hayatının ve kariyerine hızlı dönüşünün çok çok önünde seyrediyordu.
Kişisel telefonu o kadar çok çalıyordu ki sosyal medyayla ilgilenmek ve iş çevresiyle iletişime geçmek için Dubai konserinden bu yana ikinci bir telefon daha kullanıyordu.
Bıkıp usanmadan arayanlardan ilki tabiki de Han'dı. Taner'le olan görüşmesinde arka masada oturup sessizce izlediği günden beri ortalarda görünmüyordu ama aramaktan vazgeçmiş değildi. Bu inadı nereye kadar sürecekti bilmiyordu ve açıkçası bilmek de istemiyordu. Tek istediği bir an önce bu aptal fikirden vazgeçmesiydi.Diğer bir arayanı ise Tarık'tı.
O Cengiz'den çok daha istekliydi ve onun aksine mesajlarını da sürdürüyordu. Fakat onun bu ısrarcı tavrında Cengiz'deki çabayı ve istikrarı göremiyordu nedense.
Hayır hayır, bu işi bir yarış haline getirmiyordu. İkisinin çabası da onun için gereksiz ve boşunaydı. İkisi için de ufak bir şans bile söz konusu değildi ve asla olamazdı.
Ki zaten Cengiz'in aramalarının bir takıntı, Tarık'ınkinin ise tamamıyla bir aile baskısı olduğunun bilincindeydi.Telefon henüz susmuşken yeni bir şiddetle çalmaya başladığında öfkeyle eline alıp kulağına dayayarak mükemmel olmayan türkçesiyle:
"Ne var Tarık?" Diye bağırmıştı. Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki boş evde yankı yayılıp gitmiş, kelimeler ağzında yuvarlanıp garip bir hal almıştı. Hatta bunca zamandır bu kadar kötü bir türkçeyle konuştuğunu, genç adamın adını bu kadar kötü telaffuz ettiğini hatırlamıyordu.
"Sahra." Diyen sesle derin bir nefes alıp eline alnına koyarak gözlerini yumup olduğu yerde kıpırdanmaya başladı.
"Yanlış bir zamanda mı aradım?" Diye nazikçe soran kişi Taner'di.
"Afedersin, ben..." Dedi ama cümlesini tamamlayamamıştı. Sinir ve utançtan soluk soluğaydı.
"Sorun değil." Diye gülercesine söylendi Taner.
"Çok mu ısrarcı?"
"Maalesef."
Kısa bir sessizlik olmuş, Sahra sıkıntıyla koltuğa çökmüştü.
"Kahve?" Diyen sesle:
"Olur." Diye söylendi. Az önce sinirinden kelimeleri toparlayamazken şimdi de kelimeyi garip bir şekilde uzatmış, r harfine gereksiz baskı uygulamıştı.
"Öyleyse birazdan konum atıyorum." Diyen adama:
"Tamam." Deyip telefonu kapadı. Telefonu koltuğa atarcasına bırakarak ellerini yüzüne kapattıktan sonra birkaç dakika öylece bekledi.
Taner iyi bir dosttu. O aileden kaybetmek istemeyeceği tek insandı ve kendisi için gerçekten değerliydi.
Gelen mesaj bildirimiyle ellerini yüzünden çekip aydınlanmış telefon ekranına bakındıktan sonra Taner'in konum attığını görerek hazırlanmak üzere yerinden kalktı.
Soğuk bir kahve iyi gelecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI - 2
General FictionBeklediğinizin çok daha ötesinde bir kaçırılma hikayesine hoş geldiniz. Sahra... Çölden gelen, çöl kadar parlak sesi ve güzelliğiyle bir dilber. Düşmanı ise intikam uğruna güzelliğini soldurmaya yeminli bir azraildi. Ta ki intikam ateşi sönüp o çöl...