Ne düşüneceğini bilemeyerek bakıyordu Sahra. Sözlerine mi şaşırsaydı, yoksa dehşetten başka bir duygu uyandırmayan bu bakışların ilk defa bu kadar hayran ve içli bakışına mı?
Neden öyle bakıyordu? Neden Sahra'ya derin bir aşk duyuyormuş gibi bakınıyordu?
Şaşırması normaldi belki de, ama o bunu bilmiyordu.İlk defa bir kadına gerçekten bu kadar hayran, bu kadar dokunaklı yaklaşıyordu Cengiz. Her erkek kadar ihtiyaçları vardı ve şimdiye dek bunu aşka ya da sevdaya yormamıştı. Oysa şimdi her daim yorgunluktan hızını artıran kalbi ilk kez hissettiği duyguların yoğunluğundan ne yapacağını bilemeyerek hızlanıyordu. Bozuk derecede kötü atan kalbi hiç böyle hızlı, hiç böyle korkulu çarpmamıştı.
"Ne?" diye tekrar soran kadını biraz daha kolları arasına çekiştirdiğinde bir nefes kadar yakınlaşmış olmaları ikisini de tarifsiz duygulara sürüklüyordu.
Sahra endişeliydi; korkuyordu ve beklemediği bu çıkış bir adım ötesini bile körleştirmekteydi.
Cengiz'in duygu karmaşası ise bambaşkaydı. Yabancıydı her şeye. Karşısında duran dudakların yumuşaklığına, tenin narinliğine, bakışların gizli korku barındıran korkusuzluğuna ve o kalbin imkansızlığına.İmkansız mıydı sahi?
Aralarında olacak bu duygusal girişimlerin her biri düşündürecek kadar imkansız mıydı?
Hayır!
Han için imkansız adı altında bir şey yoktu, olmamıştı. Şimdi niye olsundu? Bir kadını istiyordu ve almak ne kadar zor olabilirdi? Evet, o kadın kendisini istemekten de sevmekten de son derece yoksundu belki, lakin kazanılamayacak kadar imkansız olmamalıydı.
Onu kazanabilirdi değil mi?"Burada kal." dedi yeniden oluşan sessizliği bozarak.
"Bizimle." derken Sahra'nın bakışları ondan ötesine bakınmıyordu. Onun da istediği buydu. Son birkaç haftadır kendisi bu yabancı kadından bir başkasını göremiyor, duyamıyor, hayalini bile kuramıyordu. Bunun karşılığını almak ise düşünebildiği tek şeydi.
"Benim ol." dedi sesi şüphe uyandırmayacak kadar kendinden emin çıkarken.
"Karım ol."
Sessizce bakınmaya devam etti. Bu adam... Ne dediğinin farkında mıydı? Evet; bakışlarına, kollarını tutuşundaki sertliğe bakılırsa her şeyin fazlasıyla bilincinde ve farkındaydı.
İyi de, onu nasıl bir sorumluluğun altına soktuğunu, omzuna nasıl da taşıyamayacağı kadar ağır bir yük koyuverdiğini biliyor muydu?
Hayır, bunu bildiğini sanmıyordu. Bilseydi de umurunda olmazdı herhalde. Hem evli olduğunu bilmiyor muydu, nereden çıkmıştı bu cesur teklif? Her şeyi geçti, bu adam kendisini kaçırmış, defalarca kez öldürmeye teşebbüs etmişti. Aralarında böyle bir bağın oluşabileceğine dair olan inancı nereden alıyordu?Birden bire hırsla kendini çektiğinde boş kalan kollarıyla yerinde kaldı Cengiz. Onu korkuttuğunu biliyordu ama ani teklifinin bu kadar şaşkınlık yaratacağını da düşünmemişti açıkçası. Halbuki düşünmesi gerekirdi. Çünkü ölüm meleği adı altında onu kaçıranın kendisi olduğunu biliyordu.
"Benim ol." dedi tekrardan, artık dişlerini sıkıyordu.
"Nikah kıyalım. Şahin olman hiç önemli değil. Ghulam yerine Han olursan kimse sana zarar veremez."
Sahra'nın sözlerini önemsediğini sanmıyordu ama konuşuyordu işte. Daha ilk cümlesinin ardından attığı bakışlarıyla anlamıştı. Onu asla kabul etmeyecek, yüreğinin ufak bir noktasını asla kendisi için ayırmayacaktı. Genç kadın topuklarına vurarak kaçarcasına olabildiğince hızlı bir şekilde ondan uzaklaşırken bir şeyi daha anlıyordu Cengiz Han.
Onu çok zorlayacak, bu işi elinden geldiği kadar yokuşa sürecekti.
Lakin bilmiyordu.
Ne kadar yokuşa sürerse sürsün, bu teklifin cevabı ne kadar gecikirse geciksin ve ne kadar kaçarsa kaçsın asla vazgeçmeyecekti. Yüreği usul usul çiçeklenmeye başlamıştı ve onu sulamaktan geri durmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI - 2
Tiểu Thuyết ChungBeklediğinizin çok daha ötesinde bir kaçırılma hikayesine hoş geldiniz. Sahra... Çölden gelen, çöl kadar parlak sesi ve güzelliğiyle bir dilber. Düşmanı ise intikam uğruna güzelliğini soldurmaya yeminli bir azraildi. Ta ki intikam ateşi sönüp o çöl...