Hızla koştu ama hayır. Birden bire atlayan kadına elbette yetişememişti. Silah tuttuğu eli şaşkınlığın verdiği telaşla titrerken kırpıştırdığı gözleriyle önündeki maviliğe bakıyordu.
Nasıl yapmıştı?
Atlamaya nasıl cesaret etmişti?Bunca yıldır bir çok insanla karşı karşıya gelmiş, silahının namlusunun ucuna birçoğu dayanmıştı. Ama hiçbiri böyle bir şeye cesaret edebilmiş değildi. Daha çok yalvarıp yakarır, ölümden kurtulmaya çalışırlardı. Bu kadın ise ölüme göğüs germiş, yalnızca canını Cengiz'in ellerine teslim etmek istememişti. Onun yerine ölümü bizzat kendisi kucaklamıştı.
Ne yapacağını bilemeyerek uçsuz bucaksız görünen maviliğe bakarak bir o yana bir bu yana hareketlenmeye başladı. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordu.
Geriye dönüp gidecek oldu, sonra yeniden uçurumdan aşağı, az önce genç kadının atladığı noktaya baktı.Ölmüş olabilir miydi?
Hayır hayır hayır.
Böyle bir şey olmamalıydı. Onu kendisi öldürmeliydi. O kadın Şahinlere karşı kullandığı kozu olacaktı. Canını kendisi almalıydı, kaçacaksa da ölümden kaçmalıydı. Neden uçurumdan atlıyordu ki?
"Cengiz." diye gelen sesten yana bakıp küçük kardeşi Mete'yi gördü. Genç kadının nerede olduğunu sorarcasına bakan kardeşinden yana elindeki silahını fırlattığı gibi ani bir kararla aynı noktadan atlayıverdi.
her şey o kadar çabucak olup bitmişti ki daldığı denizden başını çıkarıp derin bir nefes aldığında az önceye oranla daha sakin olan dalgalar arasında telaşla etrafı kolaçan ediyordu. Yukarıda kalan kardeşi Mete abisinin bu çıkışına şaşırarak peşinden koşup uçurumun kenarına vardı.Cengiz ise dalgalar arasında yüzmeye, etrafa bakınmaya devam ediyordu. Islanan saçlarının alnına düşmesini dert etmeden çatık kaşlarının altından bakınmaya devam etti.
Neredeydi bu kadın? Derin bir nefesle başını denize sokarak dayanabildiği kadar suyun içine bakındı. Soluk soluğa çıktığında yine bir şey bulabilmiş değildi. Yavaş yavaş süzülerek kıyıya ilerlerken gözleri hala etrafı tarıyor, genç kadından herhangi biz iz, belki bir yardım çığlığı duymayı bekliyordu. Oysa yanıldığının da farkındaydı. Mantıklı düşününce uçurumdan atlarken çığlık atmayan bir kadın neden şimdi bağırsındı ki?Eliyle ıslak saçlarını geriye çekip sinirle dalgaları izlemeye devam ederken adımları sağ yana döndüğü anda durdu. Genç kadın biraz ilerisindeydi ve yüzüne vuran dalgaların arasında baygın bir vaziyette yatmaktaydı. Ağzındaki deniz suyu tadını gidermek için yavaşça tüküren Cengiz'in bakışları hala genç kadın üzerindeydi. Adımları usulca ondan yana hareketlendiğinde genç kadın kıpırtısızlığını koruyordu.
Bir adım kadar uzağında durup eğilerek yüzüne bakmaya başladı. Baygın yatan bu güzel kadının aptal mı yoksa cesur mu olduğunu çözmek zordu.Şahin ailesine katılacak kadar aptal, ölümü göze alacak kadar cesurdu. Üstelik güzeldi de, bunu görebiliyordu. Dolgun dudakları, uzun kıvırcık saçları vardı. Şekilli vücudu uzun uzadıya yerde yatıyordu ama boyu o kadar da uzun değildi. Ama kısa olan boyuna rağmen bedeni oldukça güzel görünüyordu.
Birden bire öksürerek uyanmasıyla gizli seyirciliği ortaya çıkan Cengiz kıpırdamadan bekledi. Ondan çekinecek ya da korkacak hali yoktu. Yanlış bir şey yapmamış, sadece izlemekle yetinmişti. Kaldı ki hiçbir şey için hesap verecek değildi. Birden bire neden bu kadar suçlu hissettiğini anlamasa da öksürerek yüz üstü eğilip midesindeki suyu tükürerek çıkaran kadının başını kaldırmasıyla göz göze gelmiş oldular.
"Atlarken ne düşündün?" diye hiddetle bağırdı Cengiz. İyice yakınına gelmiş, zar zor nefes alan genç kadına öfkeyle bakıyordu. Sahra yorgun bakışlarını aşağı indirirken kurtulamamış olmasına yanıyordu. Ölümden kaçarken bile isteye ölüme atlamış ama onu bile becerememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI - 2
General FictionBeklediğinizin çok daha ötesinde bir kaçırılma hikayesine hoş geldiniz. Sahra... Çölden gelen, çöl kadar parlak sesi ve güzelliğiyle bir dilber. Düşmanı ise intikam uğruna güzelliğini soldurmaya yeminli bir azraildi. Ta ki intikam ateşi sönüp o çöl...