Şahinler şok içindelerdi.
Az önce yaşadıkları neydi öyle?
Han gerçekten de Arap kızı Sahra için kendilerini tehdit etmişti?Anlam veremiyordu Hakan bey. Han'ı uzun yıllardır tanır, uzunca bir süredir iş yapardı. Kolay adam değildi, zorun da zoruydu. Diğer çalıştığı adamlara, ağır abilere ya da dizi karakterinden bozma mafyalara hiç benzemiyordu. Ne ciddiydi, ne komik.
İhanet eden ya da en ufak lafına karşı gelen ailesinden bile olsa sallandırmakta şüphe duymazdı.Ayrıca bu zamana kadar yanında bir kadın görmemişti. İlk tanıştığında aile bağlarına bu kadar bağlı olmasından şaşırıp, yanında kadın gezdirmediği için evli olduğunu, karısını yabancı gözlerden sır gibi sakladığını düşünmüştü. Ama hayır, bekar olduğunu öğrenmesi uzun sürmemişti. Hatta bunu fırsata çevirip etrafını bin bir çeşit güzellikte kadınlarla sarmaya çalışmış, e tabii bu da onun için pahalıya mal olmuştu. Yaşı da gençken kadınlara karşı böylesine dirayetli olmasını anlamamış, bir ara yönelimini ya da hiç kimseye bir şey hissedemediğini falan bile düşünmüştü. Zira tarih boyunca çok soğuk ve sıcak havalara, yorgunluğa dirayetli, kadına düşkünlüğü olmayan hepitopu üç Türk biliniyordu.
Han ne çölü durmaksızın geçen Yavuz'du, ne gözüne bakılmaktan imtina edilen Murat, ne de Arap'a fırsat vermeyen Timur...
Han bunlardan biri değildi.
Bunların her biriydi.Çölü geçmek adına hızlı ve girişken bir adım atmış, belli ki sözünden çıkmadığı annesini bile karşısına almış ve bir Arap kızına gönlünü kaptırmıştı.
Hakan bey bunları düşünürken Yeşim hanım iki yanına oturttuğu oğullarının ellerini sıkıca tutup ara ara öpücükler kondurarak ağlıyordu. Tuğba kolları göğsünde, salonun ortasında volta atarken, Gizem aynı tripkolik hallerle köşesinde beklemekteydi.
"Neden bu kadar önemsediği belli oldu." diye sessizliği evin babası olarak bozdu Hakan bey. Bu cümlesini Gizem'in heyecanlı ve bir o kadar şaşkın çıkışı takip etti.
"O psikopat herif Sahra'ya aşık."
Bunu dile getirebilen tek kişi o olsa gerekti. Aslında hepsi farkına varmış olarak aynı şeyi düşünüyorlardı ama kimseden ses çıkmıyordu. Tarık bile buna inanamaz haldeydi.
Han ciddi ciddi Sahra'ya aşık mı olmuştu yani? Peki neydi Han'ın gördüğü? Kendisi neden görememişti?"Sahra bizim umurumuzda bile değil." diye ağlayarak konuştu Yeşim hanım. Hızlı bir hareketle oğullarının ellerine birer öpücük daha kondurup pembe ruj izini bıraktıktan sonra:
"Onunla istediğini yapabilir. Oğullarımdan uzak dursun yeter." diye devam etti. Tarık aynı şaşkın düşüncelerle annesini dinlerken Taner çok farklı şeyler düşünüyordu.
Haklı olduğuna inanamıyordu.
Han gerçekten de...Sahra bunu nasıl fark etmemişti? Yoksa etmişti de hoşuna mı gidiyordu?
Hayır hayır, yanlış düşünüyordu. Sahra asla böyle bir şey yapmaz, hiçbir şekilde onu kabul etmezdi. O adamdan hiç hoşlanmadığı ortadaydı ki hoşlanması da aptallık olurdu zaten."Asıl oğulların Arap kızından uzak dursalar yeter." diye karısına çıkışarak ayaklandı Hakan bey. Gizem bakışlarını kocasına çevirerek imalı imalı:
"Değil mi babacığım." diye söylendiğinde Taner daha fazla susabileceğini sanmıyordu.
"Saçmalama istersen Gizem." dedi karısından yana bakıp ailesine dönerek.
"Sahra benim arkadaşım diyorum, nesini anlamıyorsunuz?"
"Bunu bana değil, o bozkırdan çıkma mağara adamına söyle. Tabii cesaretin varsa." diye öne atılarak kocasının tepesine dikildi Gizem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI - 2
Ficción GeneralBeklediğinizin çok daha ötesinde bir kaçırılma hikayesine hoş geldiniz. Sahra... Çölden gelen, çöl kadar parlak sesi ve güzelliğiyle bir dilber. Düşmanı ise intikam uğruna güzelliğini soldurmaya yeminli bir azraildi. Ta ki intikam ateşi sönüp o çöl...