Burası çiçek bırakma satırı 🌸
🌸🌸🌸
“Benim suçumu nasıl üstelenirsin!” diye bağırdı tezgâhın arkasından Nefes. Tam on bir aydır taktığım önlüğü müdüre vermesi için Enes’in eline tutuşturdum.
Şirketten kovulduktan sonra iki kez daha işten kovulmuştum. Harika!
Pekâlâ, baştan anlatıyorum.
Nefes hâlâ işsizdi, Enes şirketteki geçici işini almıştı. Benimse bulduğum ilk işim kuaförde çalışmaktı. Çıraklık yapıyordum daha çok. İyi de yapıyordum işimi. Ama çalışanların hepsinin yoğun olduğu bir gün öfkeli bir hanımefendi beni çekiştirerek saçını yeşile boyatmak istediğini söylediğinde ne yapacağımı bilememiştim. Kadının istediği yeşil tonunu tutturmaya çalışırken berbat bir renk elde etmiştim. Kadının saçlarını son kez yıkarken “Böyle bir renk yok.” deyip duruyordum. Haklıydım da, böyle bir renk yoktu. Affedersiniz ama bildiğiniz bok rengine dönmüştü kadının saçları. “Böyle bir renk yok.” derken amacım aslında kadını göreceği şeye hazırlamaktı ama kadın saçlarının bu renge boyanmasından fazlasıyla heyecanlanmıştı.
Doğal olarak kadın saçlarını görünce beni şikâyet etmişti ve ailevi durumumu bilen kuaförcü ablacığım beni iki ay idare edecek bir maaşla uğurlamıştı. Yaklaşık iki ay kuaförde çalışmış, bir ay iş aramıştım. Enes’in geçici işi bittiğindeyse üçümüz kendimizi bir kafede çalışırken bulmuştuk. Enes her gün yanımda kahve hazırlarken söyleniyor, Nefes tüm gün koşuşturduğu için hayatta olmasının mucize olduğunu söylüyordu. Bense içimden değişen hayatıma uyum sağlamaya çalışarak sadece içten değil dıştan da değişen kendime “Asıl mucize hâlâ senin kendini öldürmemiş olman Efsun.” diyordum. Nefes ve Enes o olayı atlattığımı sanıyordu ama ben ne o kanlı kâğıttaki yazıları unutmuştum ne de onun öldüğünü…
Sabah olanlara gelirsek…
Bugün yüzünü makyaj boyasına daldırıp çıkarmış bir kadın siparişini verirken ‘biraz’ saygısız davranmış ve zaten yeterince kalabalık olan bu mekânda oradan oraya siparişleri verip almak için koşup duran Nefes’in tepesi atmıştı. Nefes öfkesini bir müşteriden çıkaracaktı, bu kesindi. Ve o şanslı müşterimiz yüzünü makyaj boyasına daldırmış Elif Hanım olmuştu. Nefes ‘yanlışlıkla’ Elif Hanım’ın yanlış yerlerine kahvesini dökmüştü. Nefes’in yapmacıktan özürleri, Elif’in küfürleri saç baş yolma kavgasıyla devam etmişti.
İkisini ayırmaya çalışırken arada kalmıştım. Saçım biraz dağılmıştı ama Nefes’in yüzünde tırnak izleri vardı. Elif’in uzun tırnakları Nefes’in yüzünü parçalasa da Elif’in elmacık kemiğinde de kocaman bir morluk oluşmuştu.
Kafenin sahibi müdürümüz Demir Bey gelip Nefes’i işten kovmakla ilgili bir şeyler söylediğinde “O yapmadı. Ben yaptım.” demiştim. Müdürse Nefes’in kovulmasıyla ilgili konuşmasını bırakıp bana sadece “Kovuldun.” demekle yetinmişti. Ben de başımı sallayarak “Müşterilere saygı söz konusu olunca çalışanlar kovulabiliyor, öyleyse neden çalışanlara saygı dile getirilmeden müşteriler kovulmuyor Demir Bey? Bana kalırsa çalışanlara saygı göz önünde bulundurularak müşteriler de kovulmalıdır.” demiştim. Etrafımıza toplanan çalışanları işaret ettim. “Ayrıca burada çok çalışıp alması gereken maaşın yarısını bile alamayanlar var. Bilgilerinize sunarım Demir Bey.”
Ve şimdi de bana yapılan bu haksızlık yüzünden işten ayrılıp ayrılmamayı tartışan birkaç eski iş arkadaşımı duymazdan gelmeye çalışıyordum. Nefes’le Enes’in sorgulayan bakışlarını üzerinizde hissetmek kâbus gibi bir şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebekler Yaşamaya Cesaret Edemez
Chick-LitO yağmurlu sabah; gökyüzünü kara bulutlar kaplamış, etrafı ölümün kokusu sarmışken aşk denilen kavramı inkar eden Efsun kendine çizdiği sınırlardan daha büyük hayalleri olmadan zorlu yaşamına devam ediyordu. Ölümün kokusunu kanlar yağmura karışmadan...