Mezarını yaptığımız acılarımıza çiçek bırakalım.
🦋🦋🦋
Gözlerimi o tuhaf kokuya açtığımda etraf hâlâ bulanık görünüyordu. Bu kokuyu en son ne zaman aldığımı hatırlamak istemiyordum. On altı ay mı olmuştu? Bir hastaneye gitmeyeli on altı ay... Fetih'in öldüğünü sandığım on dört ay... Fetih'in yaşadığını gördüğüm iki ay... Fetih'in öleceği haberini aldığım birkaç gün...
Görüşümü kapatan siyah noktacıklar yavaş yavaş yok olurken kokudan bir hastanede olduğumu anlayabiliyordum. Başım ağrıyordu. Nabzımın hızlı attığı kalbimin göğüs kafesime acıyla vurmasından belliydi.
Dizlerimdeki dikişlere baktım. Sanırım yere düşmekten ve kalkamamaktan dizlerim paramparça olmuştu. Yara bantlarıyla saklayamayınca dikiş mi atmışlardı yani?
"Efsun?" Nefes'in sesiyle başımı sağ tarafıma çevirdim. Nefes ve Enes ayakta bekliyorlardı. Livya'ysa yatağın kenarını oturmuş elimi tutuyordu. Hayat ışığıyla parıldayan gözleri bana bir şeylerin ters gittiğini gösterecek kadar karanlık gelmişti.
"Efsun?" diye sordu bu sefer Livya. Yatakta dikleşip kolumdaki seruma ters bir bakış attım. Her bayılana serum mu veriyorlardı! Kim bilir kaç gün geçmişti.
Altı gündür uyuyor olabileceğimin düşüncesiyle hızla Livya'ya çevirdim bakışlarımı.
"Kaç gün oldu?"
Hepsi uyandıktan sonra ilk söylediğim şeylerin bu olmasına şaşırdığından birkaç saniye cevap veremediler.
Enes iyi olduğumdan emin olmak için dikkatlice gözlerimin içine bakarken "On sekiz saattir uyuyorsun." dedi huzursuzca. "Dizlerin çok kanıyordu. Fark etmişsindir, dikiş atmak zorunda kaldılar."
Livya başını yere eğdi. Anladığını düşündüm. Gözlerime yaşlar hücum ederken her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen Livya'ya "'Evet' dedi." dedim acı bir tebessümle.
Livya başını kaldırıp gözlerime bakamadı. "Kaç günü kalmış?"
"Altı..." dedim gittikçe kısılan sesimle. "Veya beş..."
"Seni buradan çıkarmalıyız biliyorsun değil mi?" diye sordu Livya. Haklıydı. Fetih'in yanına gitmeliydim.
Nefes ve Enes'e baktığımda Livya'yla konuşmalarımızı anlamak için büyük bir çaba harcadıklarını gördüm. Yanımda olmaları ne yazık ki hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Ben yine farklı bendim ve onlar benden gizlice ilişki yaşayan aşıklardı. Güvenim sarsılmıştı.
Livya'ya sarılmak için uzandım. Kollarımı boynuna dolarken gözyaşlarımı aynada kendime bakarken görmeyi özlediğim kumral saçlarına başımı gömerek sakladım.
"Tamam ama önce dizlerimdeki dikişleri aldırmalıyız." diye fısıldadım. "Fetih'in benim hakkımdaki düşüncelerinde daha fazla haklı çıktığını duymak istemiyorum." Kendimi yere atmak istemesem de en son kendiliğimden yere düştüğümü anlamaması daha çok sinirlerimi bozabilirdi.
Gözyaşlarımı silip geri çekildim. Livya başını sallayıp doktorları çağırdı.
Sonrasıysa çok hızlı gelişti. Dikişlerimi alırlarken canımın acıdığını söylemedim, sessiz kalmayı seçtim. Hastaneden çıkarken başım dönse de Enes'in yürümeme yardım etme teklifini geri çevirdim. Kanlı elbiseme bakan insanların bakışlarına aldırmamaya çalıştım.
Seçimlerim belliydi. Tercihlerim, isteklerim, kararlarım... Hepsi Fetih'le tamamlanıyordu. Çünkü kendime itiraf etmek istemesem de Fetih küçük bir aşk izinin acıma karışmasının nedeni, gözyaşlarımın bulutların gözyaşlarına benzemesinin sebebi, ilk kez aşık olmamı sağlayandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelebekler Yaşamaya Cesaret Edemez
ChickLitO yağmurlu sabah; gökyüzünü kara bulutlar kaplamış, etrafı ölümün kokusu sarmışken aşk denilen kavramı inkar eden Efsun kendine çizdiği sınırlardan daha büyük hayalleri olmadan zorlu yaşamına devam ediyordu. Ölümün kokusunu kanlar yağmura karışmadan...