Hoşgeldin. Umarım severek okuyacağın satırlar yazabilmişimdir. Fikirlerini merak ediyorum, lütfen benimle paylaş olur mu? Ayrıca, unutma ihtimaline karşı hatırlatıyorum. Şimdiden yıldızı parlatsan, ne iyi olur. Keyifli okumalar.
Bu arada bir sonraki bölüm hazır hatta bölüm stoğum var diyebilirim. Burada olduğunu belli edersen, hemen yayımlayabilirim. 🙈🙈
Bölüm şarkısı medyada.
Barış Manço - Ali Yazar Veli BozarKasım, 2009
Misafirliklerinin üzerinden iki gün geçmişti. O gece attığı üç mesaja bakmamıştı Burçin. Pazartesi sabahı dersteyken bir mesaj daha geldiğinde bu sefer mesajları açtı.
Ömer: Müsait misin, konuşalım?
Ömer: Alt katın ışıkları sönmüş. Senin odanın ışığı yanıyor. Müsait olduğunu düşünüyorum.
Ömer: Nasıl yani? 'Sonra Ömer, sonra!,' ne demek?
İlk üç mesajı gördükten sonra o anları tekrar yaşadı genç kız. Sınıfta yükselen hocanın sesiyle irkilip kendine geldi. Yeni gelen mesaja kaydı gözleri.
Ömer: Günaydın güzelim. Bugün dersin kaçta bitiyor? Buluşalım ve konuşalım olur mu?
'Güzelim mi?!,' diye mırıldandı. Tüm odağını kaybetmişti. Sol dizini kontrolsüzce sallıyordu. Esra arkadaşının dizine elini koyup, "ne oldu?," diye sordu usulca. Telefonunun ekranını açıp arkadaşının önüne doğru ittirdi. Gördüğü son mesajla Esra'nın da ağzı açılmıştı. "Klavye delikanlısı," diye tısladı. Sınıfın tam ortasında, üçüncü sırada oturuyorlardı. Kafalarını kaldırır kaldırmaz hocayla göz göze geldi Burçin ve Esra.
Eğitim dili İngilizce olduğu için, ne olursa olsun İngilizce konuşmak zorundaydılar. Şu an derste olan hocaları çok kibar bir beyefendiydi. "Mr. Erözden, can we have a break. I cannot focus on what you tell. (Bay Erözden, ara verebilir miyiz? Anlattıklarınıza odaklanamıyorum.)
Bu dürüst yaklaşımı hocanın hoşuna gitmişti. Burçin'i tanıyordu. Gelecek vaat eden bir gençti. "Is there anything I can do for you except for having a break?" (Ara vermek dışında senin için yapabileceğim bir şey var mı?)
"No, sir. Thank you!" (Hayır, efendim. Teşekkür ederim.)
Kürsüde ellerini birbirine vurup, "let's have a break then," (öyleyse ara verelim) dedikten sonra sınıfta ufak bir uğultu oldu. Burçin ve arkadaşları da toparlanıp sınıftan çıktılar. Gruptan Utku, Burçin'in yanına yaklaşıp kolunu omzuna atarken yanağına sesli bir öpücük bıraktı. "Seviyorum kız seni! Sen olmasan asla ara vermezdi hoca," dedi. Burçin, normalde de böyle öpülmekten hoşlanmazdı. Sert bir şekilde Utku'nun elini omzundan savurup sinirle ona döndü. "Öpme lan şöyle yavşak herif," deyip hızlı hızlı yürümeye başladı.
Ata, tepsiye doldurduğu karton bardaklar içindeki çaylarla yanlarına geldiğinde hepsi birer bardak çay alıp içmeye başladılar. Burçin'in sıkıntılı hali kimsenin gözünden kaçmamıştı. Açıklama bekliyorlardı.
"Bakmayın öyle, canım sıkkın işte."
Bu cümleden sonra hepsi ciddi surat ifadeleriyle Burçin'e odaklandılar. Daha fazla kaçamayacağını biliyordu.
"Ofisinde ders verdiğim Ömer, sanırım benden hoşlanıyor." Derin bir nefes verdikten sonra, Esra hariç gruptaki kızların ifadeleri yumuşamıştı. Erkekler ise, kardeş bildikleri kızın sıkıntılı ifadesine odaklanmışlardı. Bir süre kimseden ses çıkmayınca Cem, "ee," diyerek devam etmesi gerektiğini belirtti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BURÇİN
RomanceBir daha görmek istediği son insan bile olamazdı ama tam karşısındaydı işte. Bakışlarında aralarındaki mesafeye rağmen açıkça okuduğu karmaşık duygularla gözlerini dikmiş bakıyordu. Kıskançlık, hüzün, öfke... Hepsi bir olmuş, saldırmak için an kollu...