Bölüm 14

94 6 8
                                    

Hoşgeldin güzel insan. Burada olduğun için çok şanslıyım. 🌸 Umarım severek okuyacağın satırlar yazabilmişimdir. ❤️ Farkındayım, biraz ara verdik ama telafi edeceğim.

Zaman ilerledi yine birazcık. Hem de iki kere. 🤭 Hatta hemen hemen her bölümde zaman ilerlemesi olacak bundan sonra. Tarih dikkat çekmez belki diye buradan da yazayım dedim. Gerçi bu kısmı okuyor musun bilemiyorum ama. Okuyorsan ses ver. 🙈🥰🥰

Fikirlerini merak ediyorum, benimle paylaş olur mu? Ayrıca, unutma ihtimaline karşı hatırlatıyorum. Şimdiden yıldızı parlatsan, ne iyi olur. Hatta kontrol etsen, belki buraya kadar gelirken parlatmadığın yıldızlar vardır. 🙈

Keyifli okumalar. ❤️

Bölüm şarkısı medyada.
Sıla-Acısa da Öldürmez

Nisan, 2011

Elindeki karton bardağın dibinde kalan çayı kafasına diktikten sonra bitmiş sigarasının izmaritini attı içine. Güzel, güneşli bir ilkbahar günüydü. Sırtını yasladığı ağaç, elbisesinin açıkta kalan kısımlarından tenine hafifçe batıyordu. Eskisi gibi olmasa da, çevresindekilerin fark edebileceği kadar değişiklik yoktu. Neşeliydi, içindeki sızıyı ve hissettiği eksikliği güzelce örtmüştü. Eskiye göre sadece biraz daha hırslıydı. Bir sonraki yıl için staj ve tez dışında ders yükü kalmamıştı. Yoğun programına rağmen ortalamasını düşürecek tek bir sınav notu dahi yoktu. Aklına yine Ömer düşmüştü.

O günden sonra tek bir arama ya da mesaj gelmemişti ondan. Geceleri geç saate kadar ders çalıştığı ya da kitap okuduğu zamanlardan sonra terasa çıktığında eve gelirken görüyordu onu. O kadar saat nerede, kiminle olduğunu deli gibi merak etse de kimseye bir şey sormuyordu. Anneler görüşmeye devam ediyorlardı. Sanki çocukları arasında yaşananlar hiç olmamış gibi davranmak ikisi için de zor olsa da, arada kahve kaçamakları yapıp sohbet ediyorlardı. Leyla Hanım ara sıra laf olsun diye Burçin'i sorardı ama Gülsüm Hanım Ömer'in adını hiç ağzına almamıştı.

Ayrıldıkları gün Burçin eve geldiğinde ölü gibiydi. Kızının halini göre Gülsüm Hanım, önce şaşırmış sonra deliye dönmüştü. Arada hıçkırıkları arasında boğulsa da her şeyi anlatmıştı annesine genç kız. Çoğu söylediği anlaşılmıyordu. Gülsüm Hanım anlamak yerine ortak olmayı tercih ettiği için kollarında uyuttu kıymetlisini. Sonraki günlerde de bir daha Burçin bir şey demedikçe ne yorum yaptı ne de konuyu açtı.

"Aga, çok derindesin ama yüzeye çık artık bak sana çikolata aldım kahvenin yanında," derken işaret parmağının ucuyla omzundan dürttü Burçin'i Mehmet. Diğerleri gitmiş, ikisi kalmıştı. Sık sık iletişim halinde olsalar da yoklukları belli oluyordu. "Lan yavşak, çikolata da al dedim ya sana zaten. Sanki gönlünden kopmuş gibi konuşma!" Genç kızın sözde siniri Mehmet'in gevrek kahkasıyla kaybolup gitti. O da gülerek eşlik etti arkadaşına. Biraz önce, 'çayım bitiyor git kahve al, yanına da çikolata,' diyerek yollamıştı Mehmet'i. Üstüne kendisine de alsın diye fazladan para vermişti. Genç adam ortalarında duran karton tepsiye uzanıp, kendi kahve ve çikolatasını aldı. Her zamanki gibi höpürdeterek içmeye başladı. "Iyyyy... Yapma şunu ya!," diyerek yüzünü buruşturdu Burçin. İnadına daha da sesli bir yudum aldığında, genç kız gözlerini devirerek başını çevirdi.

Bölümdeki araştırma görevlilerinden biriyle göz göze gelince gülümseyip başıyla selam verdi. Sevil Hoca, bölümdeki herkes gibi Burçin'i tanıyor ve takdir ediyordu. Baş selamına karşılık biraz daha yaklaştığında "merhaba gençler," diyerek karşılık verdi. İkisi de "merhaba, hocam," derken Burçin "vaktiniz varsa buyrun dedi önündeki dokunmadığı kahveyi göstererek. Sevil Hoca, daveti geri çevirmedi ama kahveyi işaret ederken, "biraz önce içtim, teşekkür ederim," dedi. Hemen ardından çimenlerin üzerine oturdu. Günlük hatır sorma sohbetinden sonra gülümseyerek önce bir süre Burçin'e baktı ardından boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

BURÇİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin