Gözlerimi kırpıştırıp gördüğüm şeyin doğruluğunu test ettim.
Aral sen benim kalbime inme mi indireceksin? Aral'a döndüm."Bu ne şimdi? Bana bunu yapacağımı söyleme."
"Neyi? Bu tabloyu mu?"
Önümdeki koca tabloya baktım.
"Güzel sanatlar lisesinde okuyormuşsun. Buğra söyledi. Ben de senin bu işi yapabileceğini düşündüm." dedi.
"Prensip olarak moralim altüstken resim çizmiyorum."
"Öyle mi?" deyip güldü. İnsan bi sorar değil mi niye moralin bozuk? Belki çok kötü şeyler oldu. Tamam yani Gözen'in beni sevmesi güzel bir şey. Ama duygu karmaşası içerisindeyim. İç muhasebemi sonraya bıraktım. "Konumuzla ilgisini anlayamadım küçük hanım?"
"Tablo diyorum. Bugün çizemem. Prensip meselesi."
"Bu salondaki tablodan mı bahsediyoruz?" dedi işaret parmağıyla ikimizi göstererek.
Kafamı salladım. Egonun verdiği özgüvenle burnumu havaya diktim.
"İyi de sen resim çizmeyeceksin ki. Tablo için zaten bir ressam tuttum. Sadece temizlik ve yemek yapacaksın. Hizmetlilerin servisinde sorun çıkmış. Yolda kalmışlar. Benim de aklıma sen geldin."
Gözlerimi büyüterek karşımdaki bende bile olmayan egoya sahip ego yığınına baktım.
"O zaman okulumu niye araya sokuyorsun. Sinir etmek için mi!"
"Ya düşündüm ki güzel sanatlarda okuyan bir insan işini temiz yapar. Ayrıntılara dikkat eder. Sen şimdi köşe bucak siler süpürürsün. Hadi başla çok az vaktimiz kaldı."
Ben ne günah iştledim de başıma bunlar geldi? Sanatçı insanın uğradığı hakarete bak. Hayır desem olmaz. Eline düştüm bu yakışıklı ama bir gram beyni olmayan yaratığın.
"Nereden başlıyorum?" dedim dudaklarımı büzerek. Gözlerimi devirmeyi de ihmal etmemiştim. Biraz sonra beni buraya bırakan adam içeri girdi ve marketin önündeyken aldığı poşetleri Aral'ın önüne bıraktı.
"Yemekten başlayabilirsin. Special şeyler olmalı. Altından kalkamam diyorsan başka.."
"Ne demek altından kalkamazsan. Bal gibi de beceririm. Ver bakayım şunları." Önündeki poşetleri alıp yardımcıyla mutfağa ilerledim.
"Seni yemek yaparken izlemek güzel olacak."
"İzle izle. Bugünkü ikinci pasta yapışım olacak. Alıştım ben." deyip somurttum. "Niye yapıyorum ben peki bunları?"
"Sen sadece işini yap soru sorma."
"Oldu canım. İlya çalışsın ama sussun. Aynı anda iki işkence nasıl yapılır bir insana? Ben iki dakika konuşmadan duramam. Senin bana ettiğin teklife bak. Ayrıca ben meraklı biriyim çok soru sorarım huyum kurusun anneme çekmişim. Gerçi ben onu hiçbir zaman geçemem de bu konuda." Nefes aldım. "Ay yine nefes almadan konuştum az kalsın ölüyordum. Beynime kan gitmedi bir süre boyunca." Aral suratıma öyle bir ifadeyle bakıyordu ki tarif edemem. Hem bana acıyor hem öğreniyor bir yandan dalga geçiyor bir yandan da sanki "öl seni lanet pislik. Senin gibi insanlar dünyada kuraklık erozyon ve bilmem kaç tane doğal afet varsa sebep oluyor. Ozon tabakasını deldiniz. Hem görüntü hem gürültü kirliliğisin."diyordu. Sanki yani. Böyle bir beş saniye bakıştık. Sonra sus dercesine yalvaran surat ifadesini takındı.
"Söylemezsen susmam. Söyle ve kurtul. İnan bana söylersen daha kârlı çıkarsın." dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Açık artırma olacak birazdan burada. Babam ne yap ne et organize et dedi. Ve bu çizelen tablo alınmalıymış. Karanlık işler tatlım pek anlayacağın türden değil." deyip göz kırptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
HumorMinibüsün camına başımı yasladım. Müziğin sesini açıp şoförün açtığı arabesk şarkıyı bastırmak için özel çaba harcıyordum. Maalesef ki başarılı olduğum pek söylenemezdi. Başımı cama tekrar çevirip dışarıyı izlemeye koyuldum. Nereden bilecektim bu iz...