2. Bölüm

1.8K 80 1
                                    

Yazım tarihi, 22 Ağustos 2021

---


Çarşamba, Baler’den...


Roman’la beraber koltukta oturmuş Armağan’ın gelmesini bekliyorduk. Bugün şartlar konuşulacaktı. Her iki tarafta istediklerini söyleyecek daha sonra bir kağıda geçirilip bunu resmi  bir belge haline getirecektik. Biz isteklerimizi yazmıştık. Armağan’ın istekleri kalmıştı sadece.


Aşırı heyecanlıydım. Roman’la çok istediğimiz bebeğe kavuşacaktık. Roman’ında heyecanlı olduğunu hissediyordum. Fakat coolluğunu bozmamak için sakinmiş gibi davranıyordu.

28 yaşına gelmişti ama halen tepkilerin normal olduğunu öğretememiştim şu adama. 20 yaşında tanışmış, 21’imizde sevgili olmuş, 24’ümüzde evlenmiştik. 4 yıldır evliydik ama bu soğukluk huyundan hiç vazgeçmemişti.

Rahatlaması için onunla dalga geçmeye karar verdim. Konuştukça açılırdı.

“Az daha kendini sıkarsan çatlayacaksın sevgilim.” Dedim gülerek.

Kahve bakışları benim mavi gözlerime dönmüştü.

“Baler, bir tanem, uğraşma benle. Bir an önce Armağan Bey’in gelmesini ve şu işi halletmek istiyorum. Daha sonrada bunu, seninle sevişerek kutlamak istiyorum.”

Yüzümü buruşturdum. Sevişirken aşırı sert oluyordu. Geçen sevişmemizin üstünden 4 gün geçmişti ama halen kıçım acıyordu. Hayvan herif duraksamadan tam 6 kez içime boşalmıştı.

“Asla izin vermem. Halen kıçım acıyor. Git sağ elinle hallet işini.”


“Gerçekten burada eşim dururken, neden gidip sağ elimi sikeyim?”

“Eşinizin kıçı ağrıdığı için olabilir mi sayın Roman Bey?” 

Gülümsedi. Yanağında çıkan gamze ile bakışırken dediklerini dinliyordum.

“Tamam bu günlük kurtuldun ancak yarına affetmem.”

“Tamam.” Dedim ve aklıma gelenle kaşlarımı kaldırdım.

“Sen Armağan’ın odası ile iş saatlerini ayarlayabildin mi? Ben hallettim kendi saatlerimi.”

Herhangi bir şey olur diye iş saatlerimizi 1 gün çalışıp diğer gün izin olacak şekilde ayarlanmıştık. Bu sayede Armağan, evde hiç tek kalmayacaktı. Buna mutlu olmuştum. Çünkü gözümde bir bebek gibiydi. Minnoş ve sakin bir bebek.


Roman, hallettiğini söylerken kapı çalmıştı. İkimizde Armağan’ı karşılamak için ayağa kalkmıştık. Hızlı adımlarla kapıya ulaşıp açmıştım. Karşımda kısacık boyu, yeşil saçları ve gözleriyle Armağan duruyordu.

Selamlaşıp oturma odasına geçmiştik. Roman’la ben yan yana oturmuş karşımıza Armağan’ı almıştık.

Sessizce bizim söze girmemizi bekliyordu. Benden önce davranarak söze girmişti Roman.

“Nasılsınız Armağan Bey?”

Hala bey demesine gözlerimi devirmiştim. Adam bizim çocuğumuzu doğuracaktı. Sevgili eşim halen mesafeyi koruyordu.

“Sadece Armağan yeterli ve ben iyiyim. Siz nasılsınız?” diyerek bakışlarını önce benim üzerimde daha sonrada Roman’ın üzerinde gezdirmişti. İyiyiz dedikten sonra konuya gireceği için yerinde dikleşti.

“Pekala.” Diyerek sözcüklerine devam etti Roman. “Şartlarınızı düşündünüz mü?”

Kafasını salladı. “Pek bir isteğim yok. Sizinkileri beğenmezsem değişiklik yapacağım sadece.” Demişti. Allah’ım çok minik bir şeydi. Miyavlasa yeriydi.

Roman, boğazını temizledi. “O zaman biz tek tek söyleyelim. Hoşunuza gitmeyen bir şey olursa belirtirseniz.”

“Olur.”

“Öncelikle, beslenmene ve uyku düzenine çok dikkat edeceksin. Doktordan, günlük yemen gereken yiyeceklerin listesini ve tüketmemen gereken şeylerin listesini alacağız.”

“Bu benim için sorun olmaz.”

Kafasını sallayarak devam etti Roman. “Evde hiçbir iş yapmana gerek yok. Temizlik, bulaşık ve yemek tamamen bize ait. Zaten her gün yanında birimiz illaki kalacağı için bir işle uğraşman gerekmiyor.”

“Ama-“ diyerek itiraz edecek olan Armağan’ın sözünü ben kestim.

“Sen bizim çocuğumuzu taşıyacaksın Armağan. Sakatlanmanı ya da kendini yormanı istemiyoruz.”

El mahkum kabul etmişti. Fakat gözlerinden bile okunuyordu memnuniyetsizliği.

“Uh burada araya girmem gerekiyor. Sizin kesinlikle benim yaşadığım odaya girmenizi istemiyorum. En azından kendi odamı ben temizlesem?” Diyerek bize masumca bakmıştı.

İkimizde onun kişisel alanına saygı duyduğumuz için kabul etmiştik. Belki ilerleyen zamanlarda ikna edip biz temizlerdik. Şimdilik kendi temizleyebilirdi.

Roman gözlerini kaçırarak bir isteğimizi daha yöneltti. “Uh! Bebeğin sağlığı için herhangi bir hastalık kapmaman amacıyla seks hayatına ara vermen gerekiyor. En azından bebek doğana kadar.”

Armağan kaşlarını çatıp kısık sesle mırıldanmıştı. “Oldu olacak, birde mastürbasyonu da yasaklayın. Tam olsun. Neyse bebeklerini doğurana kadar yapmayız olur biter.”

Ne dediğini anlamamıştım.

“Bir şey mi demiştin?”

“Yok kabul ettiğimi belirtiyordum.”

Roman kafasını sallayıp şartları saymaya devam etti.

“Kontrollere asla yalnız gitmeyeceksin. Yanında ya ben ya da Baler illa olacak. Birde bebekle alakalı olduğunu düşündüğün hiçbir şeyi bizden gizlemeyeceksin. Ne olduysa anında haberimiz olacak.”

“Tamam.” diyerek onayladı bizi.

“Evden tek başına çıkmayacaksın. İkimizde biriyle beraber çıkabilirsin ancak. Ha birde unutmadan. Senin ve bebeğin sağlığı için düzenli yürüyüş yapacaksın.”

“Zaten düzenli yürüdüğüm için sorun olmaz.”


“Ve en önemlisi. Bebeğimizi almaya kalkmayacaksın. Bu şartların yazılı olduğu bir kağıt ayarlanmıştım ben. Seninle dediklerini de ekleriz. Can güvenliğinle alakalı olanları falan. İmzalar avukatlara göndeririz.” Diyerek sözlerini bitirmişti.

Aşırı sıkıyorduk ama her şey bebeğimizin sağlığı içindi.  Zar zor bulduğumuz bir taşıyıcı anne yüzünden kendi bebeğimize bir şey olmasın diye uğraşıyorduk.

Armağan’ın bizi anlayışla karşılamasını umuyordum.

“Sizi anlıyorum. Fakat en azından abur cubur yememe karışmasanız?”

Yuh! Çocuğa o kadar madde saydık. Sadece abur cubur yemek istediğini söylemişti. Ah! Birde odasına girmememizi. 

“Doktorun izin verdiği kadar yiyebilirsin.” Diyerek gülümsedim. Roman’a bıraksaydım cevabı kesinlikle reddederdi.

Birazcık gülümsememe bakıp daha sonra oda gülümsedi.

Etrafı tuhaf bir aura kaplarken bundan rahatsız olan Roman, ayağa kalkmıştı. İkimizin de bakışlara ona dönerken bize açıklama yaptı.

“Neskafe yapmaya gidiyorum.”

“Tamam sevgilim.”

Roman, Armağan’a  bakarak sordu. “Üçü bir arada mı yoksa ikisi bir arada mı?”

“İkisi bir arada.” Diyerek sorusunu cevaplamıştı.

Roman odadan çıkınca merak ettiğim bir soru vardı. Tam onu sormak için dudaklarımı aralamıştım ki Armağan bende önce davranıp bir soru sormuştu.

“Saçların boya mı?”

Kafa salladım. “Evet. Beyaz saçı seviyorum. Bu yüzden sürekli saçlarımı boyatıyorum.”

“Yakışıyor.” Diyerek gülümsedi. Gülümsemesi ile içim bir hoş olurken bunu sevimliliğine bağladım. Sonuçta karşınızda bu kadar sevimli bir şey varken dayanamazdınız. Onun sevimliliği bir yavru kedinin sevimliliği ile aynı geliyordu.  

Kardeş gibi benimsemiştim.

Aynen. Senin çocuğunun annesi olacak bir kardeş.

Tamam bu saçmaydı. Arkadaşım olarak benimsemiştim.

“Teşekkürler. Sana da yeşil saç yakışıyor. Bir ara beraber boyatmaya gidelim, olur mu?”

Kafasını salladı. Çok sakin biriydi. Sizin çevrenizde böyle biri olsa sinirlenmeye korkardınız. Şimdiden onun sinirli halini merak etmeye başlamıştım.

Şu an aklımda olan soruyu sorabilirdim. Ortam gayet müsaitti.

“Şey... Yanlış anlamazsan bir soru sorabilir miyim?”

Bu sorumla yüz ifadesi anında değişmişti. Biraz korkak, birazda meraklı bir hal almıştı ama bunu belli etmemeye çalışarak konuştu.

“Tabi.”

“Neden taşıyıcı annelik yapıyorsun? Yani başkasının çocuğunu doğurmaya karar vermek çok büyük bir yük. Sonuçta sana ait değil ve bebeğe herhangi  bir şey olduğunda ebeveynler seni suçlayacak.”

Sakince gülümsedi. Arkadaş bu çocukta amma gülümseyen biriydi.

“Haklısın büyük bir yük. Bu işe girmekte iki sebebim vardı. Biri maddi sıkıntılar. Diğeri ise geçmişten gelen bir şey. Böyle karar verdim.”

“Özel değilse anlatmak ister misin?”

“Belki başka zaman.” Diyerek beni kibarca reddetmişti.

Üstüne gitmedim. Çünkü geçmiş dediği yüzünü acı kaplamıştı. Kendi isteğiyle anlatırdı.

Saçma bir şekilde o halıya ben ona bakarken kahveleri yapmış olan Roman yanımıza geldi. Önce Armağan’ın kahvesini vermişti. Armağan ona teşekkür edip kahveyi almıştı.

Roman ‘önemli değil’ dedikten sonra benimkini verdi. Elinden kahveyi aldıktan sonra yanağıma sıkı bir öpücük kondurup yerine geçti. Kendine kahve yapmamıştı. Zaten kahve sevmezdi.

Bakışlarım tekrardan Armağan’a dönerken daha demin Roman’ın öptüğü yanağıma baktığını görmüştüm.

Gözlerini aşağıya indirip bu seferde Roman’a baktı. “Doktor dölleme işlemini ne zaman yapacakmış?”

“Haftaya. Müsait olduğunuz bir tarihte gelebilirsiniz dedi.”

Biraz düşünür gibi oldu. “Ben pazartesi müsaitim. İsterseniz bir an önce halledelim işi.”

“Peki. Pazartesi, öğleden sonra 3 uyar mı?”

Kafasını salladı.

“Doktora haber veriyorum o zaman. O tarihe bizim için hazırlık yapsın.”

Spermler ve yumurta alınıp dölleme işlemi yapılmamıştı. Pazartesi günü bunu için gidecektik. Yumurta ve sperm örnekleri alındıktan sonra dölleme işlemi gerçekleşecekti. Bizim bunun hakkında pek bir bilgimiz yoktu. Bu yüzden pazartesi günü doktoru dinleyecektik.

Bu konuşmalardan sonra bir süre havadan sudan bahsetmiştik. Armağan kahvesi bitince kalkmak istediğini belirtmişti. Bizde onu uğurlamak için kapıya kadar götürmüştük. Kapıda birbirilerimizin telefon numarasını almıştık. Bu zamana kadar doktor sayesinde haberleşiyorduk.

Görüşürüz dileklerimizi sunduktan sonra kapıyı kapatmıştım. Sırada pazartesiyi beklemek vardı.






Taşıyıcı Baba | bxbxb | Mpreg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin