8. Bölüm

1.5K 76 2
                                    

Yazım tarihi, 3-6-15-18 Eylül 2021

---

Armağan’dan...

Bugün ikiliden önce uyanmıştım. Çünkü gece sıklıkla uğrayan bulantı uyutmamıştı beni. Uh, en azından şu an midem bulanmıyordu.

Gelen bu nimeti değerlendirmek için mutfağa ilerledim. Hazır hiçbir sıkıntım yokken bir şeyler yesem iyiydi.

Dolaptan çıkardığım meyveleri tezgahın üstüne koymuş ve bir plastik bir kap çıkarmıştım. Seçtiğim güzel birkaç meyveyi içerisine atıp musluğun altına koymuştum. Güzelce hepsini yıkadığıma emin olunca oturma odasına ilerledim.

Televizyonu açmadan oturup kucağıma kabı almıştım. Meyveleri sömürerek yerken sıra nektarine gelmişti. Şu hayatta yemekten zevk aldığım en iyi meyve olabilirdi.

Gözlerimi kapatmış meyveyi yerken ayak sesleri gelmişti. Kısa bir süre sonra kapıda elini  tişörtünün içine sokmuş karnını kaşıyan, gözleri yarı kapalı Baler girmişti.

Ona bakıp sevimlice gülümserken bana, uykulu bir gülümseme ile karşılık vermişti. Bugün hafta sonu olduğu için ikisi de evde olacaktı muhtemelen. Doktor kontrolü de vardı. Ona gitmemiz gerekecekti.

Uyuşuk adımlarla yanıma oturup kafasını omzuma koymuştu.

“Çok yorgunum.”

Kıkırdayarak “Sana da günaydın.” Dedim.

O biraz omzumda durduktan sonra doğrulmuştu. Bende daha iyi görebilmek için koltukta yan bir şekilde bağdaş kurup oturmuştum.

Halen ayılmaya çalışmasına gülerken boynundaki izleri fark ettim. Anlaşılan gece bayağı hareketli geçmişti onlar için.

Bakıştığım izi izlerken nedense onun üstünde bende iz bırakmak istiyordum. Morluklarla dolu olan boynunda bir izinde bana ait olmasını istemiştim.

Anında kafamı sallarken kendi dikkatimi dağıtmak amacıyla bir soru yönelttim.

“Doktor kontrolü var bugün.”

Ağzını açıp kocaman esnerken beni yanıtladı.

“Gideriz gülüm.”

Gülüm mü demişti o? Tepkisiz kalmaya çalışarak ona baktım. Boş boş dizine bakıyordu. Sabahleyin ayılması en uzun süren kişi Baler oluyordu. Resmen 1 saat boyunca onun kendine gelmesini bekliyorduk. Tabi bu süreç içerisinde Roman sinir krizi geçiriyordu. Bende bu ikisine içimden gülüyordum.

---

Doktorun yanında... (Bebek yaklaşık 20 günlük.)

Sedyeye benzeyen şeye yatmış, başımda duran iki adamla ve karnımdaki şeyi hareket ettiren doktorla birlikte cihazın ekranına bakıyordum.

“Bakın işte orada.”

Doktor demeden de fark etmiştim ben. Daha öncesinde de biliyordum bunları.

“Hani nerede?” diyen Roman’la kendimi tutamayarak gülmüştüm. İkisi de çok tecrübesizdi.

Doktor eliyle işaret ederek bebeği gösterdi. Roman uzun bir süre ekranı inceledikten sonra kaşlarını çatmıştı.

“Nasıl yani? Bu küçücük yuvarlak şey mi bizim bebeğimiz?”

Doktor da aynı benim gibi gülerek cevapladı.

“Evet, henüz küçük ama büyüdüğü zaman daha belli olacak.”

“He tamam o zaman.” Dedi ve gülümsedi.

Baştan beri sadece ekrana kilitlenip, hayran bakışlar atan Baler’e döndüm. Sesini soluğunu çıkarmadan öylece ekranla aşk yaşıyordu.

Doktor karnımdaki jeli silmem için biraz peçete verdikten sonra masasına doğru ilerledi.

Jeli temizledikten sonra bebeklerini taşıdığım çiftle masaya doğru ilerledik. Yerleştikten doktor açıklamasını yapmaya başladı.

“3. Haftaya neredeyse girdiniz. Bu dönemde gerçekten dikkat etmeniz gerekiyor. Çünkü düşük risklerinin %80’i  bebek üç aylık olana kadar sürdüğü için dikkatli olmalısınız. Ani hareketlerden kaçınman gerekiyor. Bunun dışında aşermeler, mide bulantıları ve   vücutta hassasiyet daha da artabilir. Örneğin göğüslerde ağrı ya da çok sık olmasa da karına giren kramplar. Bunlar normal, endişelenmenizi gerektirecek bir durum değil. Çok fazla olursa yürüyüş yapmanı veya yüzmeni tavsiye ederim. Beslenmene de ayrı dikkat etmen gerekiyor. Başka da söyleyebileceğim bir şey yok sanırım.”

---

1 ay sonra... Armağan’dan...

“Armağan hazır mısın?”

Ağlar gibi sesler çıkarttım. “Gitmek istemiyorum.”

Baler gülümseyerek ellerini omuzlarıma koydu. Hafifçe sıkarken “Doktor yürüyüşlerini aksatmamanı söyledi.”

“Ama...”

Göğüslerim çok ağrıyordu ve kendimi yorgun hissediyordum. Tek istediğim uyumaktı.

Göğüslerim bir kadınınki kadar büyük olmasa da, erkeğe göre büyüktü. Öyle sütyen giymeme gerek kalmıyordu ama elleyince büyük olduğu ele geliyordu. (Bakim)

“Ne oldu da gitmek istemiyorsun?”

Gözlerimi kaçırarak ağzıma açıp kapadım.

“G-göğüslerim acıyor.”

Bir süre ‘hmm’ladı.

“Sen bizim odaya geç. Ben geliyorum.”


İtiraz etmeden onların odasına ilerlemeye başladım.

Odalarına girdiğim anda burnuma gelen ikisinin karışmış kokusu beni anında mayıştırırken yatağa gittim. Köşeye kendimi sırt üstü atarken kollarımı açıp gözlerimi kapattım.

Aradan çok geçmeden odaya giren Baler’le gözlerimi açıp ona doğru bakmaya çalıştım.


Elinde tuttuğu buzlar ve havlularla dolabına doğru yaklaştı. İçinden Roman’a ait olduğunu tahmin ettiğim siyah tişörtü aldıktan sonra yanıma oturdu.

“Normalde ağrı kesici getirecektim ama doktora sormadan bir şey yapmak istemedim. Bu yüzden internetten ne yapabileceğime baktım. Soğuk kompres yapın diyordu. Ne kadar işe yarar bilmem ama deneyelim istersen.”

Kafamı sallayarak onay verdim. İkimizde birbirimize bakarak boş boş durunca tam neyi beklediğini soracakken bana doğru azıcık eğildi ve tişörtümün eteklerini tuttu.

Ona tuhaf tuhaf bakarken kendini açıklamak zorunda hissetmiş olacak ki “Bol tişört. Bu da yazıyordu. İstersen değiştirelim?”

Konuşmadan kafamı salladım. Dışardan sakin görünerek beklerken içimde bebek tepiniyor gibi hissediyordum. Eğer şu bir ayda değişen bir şey varsa oda benim kendime duygularımı itiraf etmemdi. İkisinden de hayvan gibi hoşlanıyordum. Başta çok yanlış hissettirmişti. Pişmanlıktan gece sürekli ağlıyordum. Uykusu hafif olduğundan Roman sürekli uyanıyor ve yanıma geliyordu. Neden ağladığımı sorgulasa da asla doğru dürüst bir cevap vermemiştim. O gecelerde Roman’la beraber uyuyorduk.


Tuttuğu tişörtü bana zarar vermeden çıkartmıştı. Çıkık göğüslerim yüzünden utanırken kafamı sola doğru çevirdim. Utandığımı anlayan Baler hızlıca elindeki siyah tişörtü üstüme geçirmiş yatağa uzanmamı sağlamıştı. Hala ona doğru bakmayıp komodinin üstünde duran lambayla bakışırken hissettiğim soğuklukla yerimde irkildim. Bakışlarım ne yaptığına dönerken havluya sardığı buzları göğsünün üstüne denk gelecek şekilde yerleştirmişti.

Soğuk hissiyatıyla titrerken Baler işini bitirmiş yanıma doğru yan bir şekilde uzanmıştı. Kafasını eliyle desteklerken bana bakıyordu.

“Biraz daha iyi hissettiriyor mu?”

“Evet.” Diyerek gözlerimi kapattım. Az da olsa ağrı geçerken yanımdan gelen Baler’in sıcaklığıyla iyice mayışıyordum. Giderek kapanan bilincim ile hayal meyal Baler’in buzları alıp bana sarıldığını hatırlıyordum.



Roman’dan...

Kapıyı her ihtimale karşı anahtarla açarak girdim. Armağan son günlerde sık sık uyuyordu. Bu zamanlarda yeşil bir panda yavrusuna benziyordu.

Eve hakim olan sessizlikle ikilinin uyuya kaldığını anlamıştım. Elimdeki çantayı kenara koyup üstündekileri çıkarttıktan sonra yatak odasına doğru ilerledim.

Beni karşılayan manzara birbirine sarılmış iki adamdı. Baler sımsıkı Armağan’a sarılmış, Armağan kafasını Baler’in göğsüme gömmüştü.

İkilinin yanına doğru ilerleyip yüzlerine doğru eğildim. Alnı açıkta olan Baler’i orasından öperken kafasını Baler’in göğsüne yaslandığı için Armağan’ın şakağını öpebilmiştim. Birazcık kokularını içime çektikten sonra üstünü değiştirmek için dolaba ilerledim.

Çıkardığım giysileri ses  çıkarmamaya çalışarak giydim. Sessizce odadan çıkacakken duyduğum sesle arkamı dönmüştüm.

“K-kucak.” Dedi gözleri yarı açık şekilde duran Armağan. (Allah’ım sana geliyorum.)

Kollarını bana doğru uzatmış ellerini yumruk yaparak açıp kapamıştı. Bir kez daha ‘kucak’ derken yeni uyandığı için  olduğundan ince çıkan sesi ve şapırdattığı ağzıyla onu reddetmem imkansızdı.

Hızlıca yanına gidip yanına oturdum.

Kucağıma ayaklarını iki yanımdan yatağa gelecek şekilde uzatarak oturmuştu. Kedi gibi bana sokularak sarılmıştı. Bende ellerimi beline atarak ona sarıldım. Çıkardığı bir iki mırıltıyla yanağını göğsüme sürttü. Isırarak sevmemek için kendimi zor tutarken derin bir nefes aldım.

Sakin ol Roman. Çocuğu içine sokmak istemiyorsun.

Bir süre böyle durduğumuzda uyuduğunu anlamıştım. Saçlarının arasına öpücükler kondururken tamamen ayık olsa tepkisinin ne olacağını düşünüyordum.

Kızar mıydı? Ya da kaçar mıydı?

Şu anlık her şeyi boş verip bu minik bedene sarılmak istiyordum.

Dalıp gitmişken arkamdan göğsünü sırtıma yaslayarak bana ve kucağımdaki Armağan’a sarılan Baler’le irkilmiştim. Boynuma kondurduğu öpücükle “Hoş geldin.” demişti.  

“Hoş bulduk bi’ tanem. Bir şeyler yediniz mi?”

“Akşam yemeğini yemedik. Ben yemeği sen gelmeden yapacaktım ama uyuyakalmışım. Özür dilerim.”

Arkama doğru dönerek dudaklarına bir buse kondurdum.

“Sorun değil. Zaten işteyken sana yemek yapma demek için aramıştım. Ama sen uyuyor olunca bakamadın telefonuma. Bugün yemekler benden.”

“Sen var ya! Biriciksin. Armağan çok sevinecek.”

Evet öyleydi. Armağan benim yemeklerine bayılırdı. Hatta bu yüzden bir ara Baler ona trip atmıştı. Sonra Armağan, barışmak için kek yapacakken nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde  keki Baler yapmış ve hep beraber yemiştik.

“Armağan uyanana kadar uyuyalım onunla sonra yaparım yemeği.”

‘Hı hı’ladıktan sonra yatağa uzandı. Bende kucağımda hala uyuyan Armağan’ı dikkatlice ortamıza yatırdıktan sonra yatmıştım. Nasılsa Armağan sıkıldım diyerek bizi uyandıracaktı. Yorganı üçümüzün de üstüne örttükten sonra uyumak için hazırlandım. Armağan uyanana kadar uykunun tadını çıkartalım. 

Taşıyıcı Baba | bxbxb | Mpreg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin